Bölüm 39 - Dört Duvar Arası

268 16 113
                                    

Duvarda asılı saatin yelkovanı ritmik bir şekilde rakamların üstünden geçiyordu. Kenan sıkkın bir nefes vererek kaldırdı başını, dik dik baktı saate. Çıkardığı sesler, başka zaman olsa duyulmazdı belki ama şimdi koridorda öyle bir sessizlik vardı ki, saatin tıkırtısını bile duyabiliyordu Kenan.

Tik, tak... Tik, tak...

Öne eğilip yüzünü ellerine dayadı, gözlerini yumdu. Veysel'in içeriye alınmasının üstünden yaklaşık 10 dakika geçmişti ve hala bir haber verilmemişti onlara. Bir eli saçlarını çekiştirdi, oflarcasına verdi nefesini.

Şu anda burada olmaları, bir nöbetçi mahkeme sonucunu beklemeleri bile çok saçmaydı. Veysel'in bir suçu yoktu ki... Kardeşi kimsenin canını almazdı. Kimseyi öldürmezdi... Her şeyden önce vicdanı da, merhameti de izin vermezdi buna, karşısındaki ne yapmış olursa olsun.

İçinde bir ses vardı, umut dolu bir ses. Kardeşinin birazdan oradan çıkacağını ve onu alıp eve götüreceklerini söyleyen bir ses. Ama Kenan o umutlu sesleri kulak arkası edip mantığını dinlemeyi öğreneli çok olmuştu. Ve mantığı hiç iyi şeyler söylemiyordu ona... Veysel yüksek ihtimal tutuklu yargılanacaktı. Ve mahkemeye kadar onu görmeleri oldukça zordu. Üstelik mahkemede ne karar çıkacağı da meçhuldü. Aklanmazsa eğer...

Düşüncelerini bölen şey, kapının açılma sesi oldu. Kenan da herkesle beraber ayağa fırladı, kapıyı açan jandarmanın peşinden Veysel'in kollarına girmiş, onu dışarı çıkaran iki memuru ve kardeşinin bileklerinde hala duran kelepçeyi gördüğünde acıyla yumdu gözlerini.

Beklediği, maalesef, olmuştu. Veysel tutuklu yargılanacaktı.

"N'oldu?" dedi Cemile, umutla Veysel'e yaklaşıp kollarını tutarak. "Eve gidiyoz de'mi?"

Kimse kötü haberi söylemek istemedi ona. Veysel başını önüne eğdi, sanki tüm bakışlardan saklanmak ister gibi, utançtan yeri yarıp da en dibine girmek ister gibi... Sonra usulca başını kaldırıp Cemile'ye baktı. "Cezaevine yolluyorlar." dedi fısıltıyla.

Cemile'nin yüzündeki o yıkılan ifadeyi görmek istemeyen Kenan başını çevirdi. Şu manzara öyle çok acıtıyordu ki canını. Kardeşi, elinde kelepçelerle, karısının yüzüne zor bakarken... Üstelik bir suçu da yokken.

"Çıkaracaz seni oradan amcolu." dedi Ramazan hemen. "Sen sakın merak etme."

"Biz bir yolunu bulacaz amcolu, endişe etme tamam mı?" diye ekledi Taner.

Veysel hiçbirine bakmadı, sessizce başını salladı. İçten içe, dolmak üzere olan gözleriyle mücadele veriyordu. Cemile onun yüzünü ellerinin arasına aldı, o çoktan ağlamaya başlamıştı.

"Tamam... Tamam bak iyi bakıyon orada kendine. Ben de sık sık ziyarete gelecem." Sesini güçlükle sabit tutuyordu Cemile, yanaklarından yaşlar süzülüyordu. "Üstünü sıkı giyin, sakın üşütme; yemeklerini de ihmal etme, tamam mı?"

Veysel'in çenesi, dudakları titredi; ama sustu. Cemile ona sarıldı sımsıkı, ancak çok uzun sürmedi; bu kez sarılan ise annesi oldu.

"Oğlum." dedi Döndü, o da ağlıyordu. "Bak biz buradayız, hepimiz seni bekliyoz. Tamam mı deniz gözlüm?"

Veysel bir şey demedi yine. Kollarını kaldırıp da ailesine sarılamamak çok koyuyordu ona. Kelepçeli ellerini aşağıda tutarak, çenesi ağlamamak için kaskatı, gözleri sımsıkı yumulu halde annesinden geriye çekti kendini. Ayrılık vakti gelmişti.

Jandarmanın onu götüreceğini anlayan Kenan derin bir nefes aldı, ancak vermeyi başaramadı. Mahkemeye kadar Veysel'i göremeyecekti. Cezaevi kuralları bir yana, daha soyadları bile aynı değilken nasıl izin alıp da onu ziyaret edecekti? Bu aklına düştüğü anda, kardeşini uzun bir süre göremeyecek olma düşüncesine dayanamadı ve ilerledi. Annesiyle Cemile'nin arasından geçti ve kaderine boyun eğmiş, jandarmalarla beraber yürümek üzere olan kardeşine sımsıkı sarıldı.

One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin