Londra-İstanbul uçağının tekerlekleri Atatürk Havalimanı'nın pistine değdiğinde, Naz bir an gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı; içinde beliren his, ne özlemdi ne de korku. Bir tür belirsizlik, bir tür bilinmeze doğru atılan adım. Uzun zamandır planladığı bu dönüşün, bir kariyer hamlesi olduğunu kendine tekrar tekrar hatırlatıyordu. Londra'nın düzenli hayatını, sisli havasını geride bırakıp İstanbul'un karmaşasına adım atmak, ne kadar cesur bir karar olursa olsun, Naz'ın kalbi artık eskiye göre daha soğuk ve kontrollüydü.Türkiye'den aldığı oyunculuk teklifleri, Naz'ın hayatında yeni bir sayfa açmak için yeterince çekiciydi. Abisi Cem'in yanında olmak ise, bu geçiş sürecini daha kolay hale getirecek bir güvenceydi. Cem ona son doğum gününde boğaz manzaralı bir gökdelenin en üst katlarındaki evlerden hediye etmişti. Kendisi Türkiye'nin en tanınmış futbolcularından biriydi, Galatasaray'ın yıldızı olarak anılırdı. Naz'ın kafasında her şey netti: Bu dönüş, yalnızca kariyerine odaklanmak ve profesyonel hayatta yükselmek içindi. Gençlik yıllarında hissettiği aşklar ve hayal kırıklıkları artık onun için sadece eski bir defterin sararmış sayfalarıydı.
Ancak İstanbul'a adım atar atmaz, hatıralar sinsice zihinlerine sızmaya başladı. Bir zamanlar sırılsıklam aşık olduğu Barış'ın, Cem'in yakın arkadaşı olarak hayatında kapladığı yer, hafızasında yeniden canlanıyordu. Barış... Uzun boyu, kahverengi gözleri ve soğukkanlı tavrıyla Naz'ın gençlik yıllarında kalbini çalan adam. Ama şimdi, yılların ardından, Naz'ın soğuk kalbi o kadar da hızlı atmıyordu. Eski duygular yerini mesafeye, belki de bir parça hayal kırıklığına bırakmıştı. Barış'ın onu terkedişincen sonra bu ülkeden kaçıp gitmişti; ama artık bu sorunun cevabı Naz'ın umurunda değildi. Kendisine dair kurduğu planlarda, Barış'ın yeri yoktu. Ya da var mıydı ona yer? diye düşündü genç kız.
Naz, kendi evine taşınmak için gereken son hazırlıkları tamamladığında, İstanbul gecesi tüm ihtişamıyla üzerindeydi. Yeni evinde bir düzen kurmak, kendi alanını oluşturmak, ona dinginlik veriyordu. Ama o gece, planlarında olmayan bir şeyler yaşanacaktı. Eve varır varmaz salondaki orta ledlerden biri patlamıştı. Tüm gün evi temizlemek ve pahalı kolilerini açmak, Londra'dan randevularla aldığı marka ayakkabı ve çantaları dizmekle uğraşmıştı. Mobilyaların taşınmasını bekledikten sonra dışarı çıkıp ampül almaya karar verdi. Şehir, gece olunca daha gizemli, daha çekici bir hal alıyordu.
Dönüş yolunda, arabayı ıssız bir sokağın köşesinden döndürdüğü an frene bastı. Bu karanlık sokağın tam ortasında bir hareketlilik dikkatini son anda dikkatini çekmişti. Kalbinin derinliklerinde bir alarm çaldı ama bu uyarıyı görmezden gelemedi. Üç-beş adam, yere yığılmış birine saldırıyordu. Naz, arabayı çevirip gitmek istedi ama bir şey onu o sahneye çekiyordu. Kornaya aralıksız başmaya başlayınca adamlar aceleyle oradan uzaklaşırken, o arabadan çıkıp yerde yatan kişiye doğru yaklaştı.
Yerde kanlar içinde yatan adamın yüzü, karanlıkta ilk başta seçilemese de, Naz yaklaştıkça tanıdık bir his içini kapladı. Dizleri titrediğinde, yerdeki adamın yüzünü nihayet gördü. Barış'tı bu. Gençlik aşkı, belki de yıllar önce kalbini yakan adam, şimdi kanlar içinde, çaresizce yerde yatıyordu. İçindeki karışık duygulara rağmen, onu arabasına taşımaya karar verdi.
Barış, zorlukla gözlerini araladığında Naz'ı tanımadı. Yüzünde acıdan bir maske vardı. "Hastaneye gidelim." diyebildi Naz'ın titrek sesi."Hayır hastane olmaz," diye mırıldandı Barış, sesi neredeyse duyulmayacak kadar zayıftı. "Polisi de karıştırma."
Naz'ın aklında yüzlerce soru uçuşuyordu, ama tek bir şeyden emindi: Barış'ı o halde bırakamazdı. Onu güvenli bir yere götürmek zorundaydı. Ve belki de, yıllar önce bitmiş sandığı o hikaye, aslında hiç başlamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçık/ Barış Alper Yılmaz
Romance"Beni seni hep sevdim Naz" dediği şeyle titremeye başladım. Kalbimde bir acı oluşmaya başladı. Onca yıl boşuna mı kaçmıştım ben her şeyden?