Naz
Sabah uyandığımda yanımdaki boşluğu hissetmemek için gözlerimi açmak istemiyorum. Barış'ın artık geri dönmeyeceğini bile bile, yine de her sabah kendimi aynı umuda kaptırıyorum. Ne saçma, değil mi? Ama işte alışkanlıklar böyle. Kahve yaparken yine iki fincan çıkardım bugün. Oysa farkındayım, biri dolup masada öylece kalacak. Elleriyle tutup o sıcacık fincanı, karşıma oturmayacağını biliyorum ama yine de... İçimdeki boşluğu böyle ufak şeylerle doldurmayı deniyorum galiba. Ama ne yaparsam yapayım, o boşluk kapanmıyor.Gün içinde her şey onu hatırlatıyor. Markete gittim mesela, hiç düşünmeden Barış'ın sevdiği Trabzon ekmeğinden aldım. Normalde nefret ederdim bu büyük tatsız ekmekten. Sonra kasaya giderken fark ettim. Kendime kızmak istedim ama vazgeçtim. Belki de içten içe onun hâlâ burada olduğunu hissetmek istiyorum. Yolda yürürken de aynı şey... Eve her girdiğimde Barış'ın bir köşeden çıkacağını düşündüm. Sanki gerçekten yanımdaydı hayvan hayvan futbol maçlarını anlatıyordu. O kadar gerçekti ki, dönüp bir kez daha baktım sanki içeride oturuyor olacakmış gibi. Ama yok işte, o koltuk artık boş.
Eve döndüğümde sessizlik daha da ağır geliyor. Yanımdaki koltuğa bakıp duruyorum. Orada oturması, bir şeyler söylemesi, gülmesi gerekmez mi? Ama yok. O boşluk beni her defasında yeniden yakalıyor. Bazen saate bakıyorum farkında olmadan. Telefonumu kontrol ediyorum. Sanki yazacakmış gibi. Artık dönmeyeceğini bile bile, yine de sanki kapıdan giriverecekmiş gibi geliyor.
Ne kadar denesem de, zaman geçtikçe daha zor oluyor. Onsuz geçen her gün, her an, içimde bir eksiklik bırakıyor. Geri gelmeyeceğini kabul etmek zor. Ama en zor olanı, bu boşluğa alışmak zorunda olduğumu bilmek...
Şeyma'yı her düşündüğümde içim acıyor. Onu tanımasam bile, sanki hayatımın her köşesinde bir gölge gibi dolaşıyor. Barış'ı benden nasıl uzaklaştırdığını hayal ettikçe içimdeki sızı büyüyor. Kendimi ona kıyaslamadan edemiyorum. Daha mı güzeldi? Daha mı çekiciydi? Ya da belki o, Barış'ı benim hiç keşfedemediğim bir yerden anladı. Ona dokunamadığım bir şekilde dokundu. Kendi eksikliklerim içime işledikçe, daha da çaresiz hissediyorum. Ne kadar derine insem de, neden onun beni seçmediğini anlayamıyorum.
Kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum. Barış'a yetemedim mi? Şeyma ne verdi de ben veremedim? Bu sorulara bir cevap bulamamak en çok acıtan şey. Bir yanım Barış'ı suçlamak istiyor, ama yapamıyorum. Suçlayamıyorum. Çünkü biliyorum ki onu hâlâ özlüyorum, hâlâ kalbimde bir yerde onun bana geri döneceği umudu var. Ama Şeyma... O, bu umudu yavaşça silip götürdü.
Onun yanında nasıl göründüğümü hayal ediyorum bazen. Yetersiz, eksik, geri planda kalmış biri gibi. Şeyma ise ışıldıyor olmalı, yoksa Barış neden onu seçsin? Onu düşündükçe, gözlerimin önüne bir sahne geliyor: Barış'la yan yana, gülüşürken, birbirlerine sımsıkı bakarken. Benim hayal edemediğim bir sıcaklık, bir bağ. O sahnede ben yokum. Hiç olmamış gibiyim. Sanki Barış'ın hayatında bir misafirdim, oysa Şeyma onun gerçek sahibi.
Benim ondan görmek için yalvaracağım muameleyi Şeyma hiç bir şey yapmadan alıyordu. Ben ne kadar çabalasamda Barış bana aynı gözle bakmıyordu. O kız bunu asla anlayamacaktı. Bu çabayı. Onu benim gibi seviyor muydu ki?
Her geçen gün biraz daha siliniyorum. Barış'ın beni unuttuğunu düşünmek, en dayanılmaz olanı. Oysa ben onu unutamıyorum. Ne kadar denesem de, içimdeki boşluk gittikçe büyüyor. Şeyma'nın adını her duyduğumda, sanki içimden bir şey kopuyor. Ve biliyorum ki, Barış artık geri dönmeyecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçık/ Barış Alper Yılmaz
Romance"Beni seni hep sevdim Naz" dediği şeyle titremeye başladım. Kalbimde bir acı oluşmaya başladı. Onca yıl boşuna mı kaçmıştım ben her şeyden?