Nora sabah ofise geldiğinde etrafta daha kimsenin olmadığını fark etti. İşe erken gelmek adetiydi ancak daha önce hiç bu kadar erken gelmemişti. Tutulan boynuna elini götürdü ve yavaşça ovmaya başladı. Gece pek uyuyamamış, uyuduğu vakitte de boynu tutulmuştu. Kendi masasına doğru ilerlerken Moore'un odasındaki yanan ışığı fark etti. Eşyalarını masasına bıraktı ve yavaşça odaya yaklaştı. Kapıya yavaşça tıklattı ancak içeriden ses gelmedi. Nora kapıyı açtığında otantik odadaki deri koltukta oturan Moore'u kitap okurken gördü.
"Günaydın, Dedektif Martinez." dedi Moore sakin bir sesle. Gömleği kırışmış, kravatı çözülmüştü. Sarı saçları darmadağınıktı ve gri gözleri kan çanağına dönmüştü.
"Tanrım, Dedektif Moore. Bu halin de ne böyle?"
Adam elindeki kitabı bir kenara koydu. Nora'nın gözü kitabın kapağına kaymıştı. Sherlock Holmes: Baskervillerin Köpeği yazısını görünce gülümsedi. Moore doğruldu ve aynanın karşısına geçerek üstünü başını düzeltti. Saçlarını taradı ve gözlerini ovuşturdu. Daha sonrasında kahve makinesini çalıştırarak iki fincan kahve demledi. Nora, Moore'un kalktığı koltuğa oturmadan önce içerisinin havalanması için camı açtı ve Kaliforniya'nın son dönemlerdeki kasvetli havası içeriye süzüldü.
"Yine burada sabahladın, öyle değil mi?" dedi Nora.
Moore güldü ve başıyla onayladı. Çoğunlukla büyük bir vaka olduğu zamanlar eve gitmezdi ancak şu anda durum farklıydı çünkü kız kardeşi evleneceğinden heyecan yapıyor, eve gidemiyor ve daha çok stres olmak istemiyordu. Moore kadına demlediği kahveyi uzattı. Nora kahvenin kokusunu içine çekti ve yansıyan görüntüsüne baktı. Birçok cinayet çözmelerine, cinayeti işleyen insan görünümlü canavarlara tanıklık etmelerine rağmen hâlâ nasıl gülebildiklerini ve hiçbir şey olmamış gibi devam edebildiklerini düşündü. Nora siyah saçlarındaki tokayı çözdü ve derin bir nefes aldı. Mavi gözlerini Moore'a doğrulttu.
"Stres ve heyecanla nasıl başa çıkıyorsun Gregory?" dedi sessizce.
Moore bu soru karşısında şaşırmıştı. Elini çenesine götürdü ve kirli sakalını okşadı. "Bir cinayette mi? Yoksa kendi yaşantım içinde mi?"
"İkisi de senin yaşantına ait değil mi?" dedi Nora şaşkınlıkla. Moore'u tanıdığı ilk günden beri ne kadar işine bağlı olduğunu görmüş, tanımadan önce de birçok kişiden duymuştu. Böyle bir ayrımın onun hayatında var olabileceğini hiç düşünmemişti. O an Nora duraksadı çünkü bu ayrımın kendisinde olmadığını fark etti. Uzun süredir kendini eksik hissediyordu ve her şey monotonlaşmış gibiydi. Bunun sebebini Moore ile olan bu kısa konuşmasında çözmüş, sorusunun cevabını almasına gerek kalmamıştı.
"Bu akşam müsaitsen yemeğe çıkmak ister misin?" dedi Nora. Daha sonrasında ayaklanıp duvara montelenmiş kitaplığa ilerledi ve daha önce incelemeye fırsat bulamadığı odayı incelemeye başladı.
"Sanırım müsaitim." dedi Moore.
Nora eline bir çerçeve aldı ve içindeki eski, hafif yırtılmış ve kötü durumdaki fotoğrafa baktı. Fotoğraf bir mezuniyet fotoğrafıydı ve tüm öğrenciler öğretmeninin etrafında toplanmış, kep atıyordu. Gri gözleri ve sarı saçlarıyla Moore kendini lise yıllarından kalma fotoğrafında bile belli ediyordu. Diğer arkadaşlarına kıyasla daha yapılıydı ve hocasının tam arkasında duruyordu. Moore koltuğundan kalktı ve Nora'ya yaklaşıp nazikçe fotoğrafı elinden aldı.
"Lise yıllarımdan kalma bir fotoğraf. İngiltere'deydim." dedi gülümseyerek. Birkaç arkadaşının adını saydı ve en sonunda parmağını öğretmeninin üstüne koydu. "Bayan Miller." dedi buruk bir sesle. "Sen buraya gelmeden önceydi." derin bir nefes aldı ve fotoğrafı yerine koydu. "Büyük bir cinayete kurban gitti, en azından ben öyle tahmin ediyorum. Yatağında ölü bulundu ve kanında büyük oranda uyuşturucuya rastlandı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moore Vakaları: Londra Oduncusu
Mystery / ThrillerDedektif Gregory Moore çözdüğü zor vakalar ile nam salmış ve insanların güvendiği bir sembol haline gelmiştir. Ancak gün geçtikçe Dedektif hayatını adadığı mesleğinden sıkılmış, eskisi gibi keyif alamamaya başlamıştır. Meclis Katili ile mesleğine t...