5 0 0
                                    

Atlarımızı sürüp diğerlerine yetiştik. Yağmur yağmaya başlamıştı. Etrafta çok fazla sis vardı. Eğer şansımız varsa şu an değerlendirmeliydik. Levi'a döndüm.

"Hazır sis varken planı uygulayalım bücür. İkimiz önden gidelim, Farlan ve Isabel düz devam etsinler, yokluğumuz çok göze çarpar yoksa." Levi başını sallayıp Isabel ve Farlan'a döndü.

"Yağmuru örtü gibi kullanıp Erwin'i öldüreceğiz. İkiniz burada kalın, biz halledeceğiz. Siz de gelirseniz göze çarparız." Isabel ve Farlan'ın onayıyla hızlandık. Sis git gide yoğunlaşırken arkama baktım. Isabel el sallıyordu ve Levi'yla beni gösterip kalp yaptı. Güldüm ve ben de el salladım.

Sis o kadar yoğundu ki yanımdaki Levi'ı bile zor görüyordum. Yaklaşık 15 dakika boyunca sadece atlarımızla ilerledik, ama görünürde kimse yoktu.

"Levi, sence yanlış yöne gidiyor olabilir-" lafımı bitiremeden yolun bitmesiyle durduk. Aşağıda büyük bir çukur vardı. Sis biraz da olsa azalınca, çukura baktım.

Bir sürü asker vardı, kanlar içinde.

"L-levi!" Levi şaşırmış bir şekilde onlara bakıyordu.

"Burada.. ne olmuş böyle?" işaret fişeği sesiyle sesin geldiği yöne baktık. Son nefesini veren bir adam vardı. Arkamızı gösterdi. Yere baktığımızda da titan ayak izleri gördük.

"Olamaz, birbirimizi geçtik mi yani?" nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Levi bana döndü.

"Velet, atını atıma bağla ve arkama geç. Sakın benden uzaklaşma." dediğiyle kafamı sallayıp atları birbirine bağladım ve Levi'ın arkasına oturdum. Rahatsız olmasından korkarak ona tutunmadım. Levi da bunu bir süre sonra fark etmiş olmalıydı.

"Neden tutunmuyorsun?"

"Ellerim kirli." Levi nefesini sesli bir şekilde verdi. Bir süre sessizlik olmuştu. Sonra cevap verdi.

"Rahatsız olmam, velet." gülümsedim. Benden rahatsız olmamış olması hoşuma gitmişti. Kollarımı beline doladım ve başımı sırtına yasladım.

Titanın ayak izlerini takip ederken sürekli yerde vücut parçaları görüyorduk. Midem bulanmıştı. Birden Levi'ın atının ayağına bir şey takıldı ve hepimiz yeri boyladık. Kafam taşa gelmişti ama neyse ki taş küçüktü, başım sadece kanıyordu. Elimle başımı tuttum ve gözlerimi kapattım. Levi yanıma geldi ve eğildi.

"Başın kanıyor."

"Evet biliyorum, beni boşver Isabel ve Farlan'ı bulmamız lazım!" Levi'ın donup kalan bakışları yanımdaki kopmuş kafadaydı. Bakışlarımı Levi'dan çekip baktığı yere baktım.

"Isa-bel..." Isabel'in kopmuş kafasını gördüğüm an ben de donup kaldım. Gözlerimden yaşlar istemsizce akmaya başlamıştı. Zümrüt gibi gözleri tamamen açıktı. İleride hareketlilik gördüğümde ise bir dev vardı. Ağzında biri vardı. Isırıp geri kalan parçasını yere fırlattığında... Onun da Farlan olduğunu gördüm.

"Farlan! Hayır!" avazım çıktığı kadar bağırdım. Hıçkırıyordum. "Levi!"

Levi'a baktığımda ağlamam şiddetlendi, çünkü onu hiçbir zaman böyle görmemiştim. Dudaklarının arasından kesik bir nefes verme sesi çıktı. Birden yanımdan fırladı ve deve doğru koştu. Ardından ayağa kalktım.

"Levi! Hayır, dur! Seni de kaybedemem!" Levi beni duymamıştı, bağırarak deve saldırıyordu. Öyle bir bağırıyordu ki, içim parçalandı. Levi'ı böyle görmek istememiştim. Ama Isabel... Farlan... Artık yoklardı. Ve ben de devi gebertmek istesem de hareket bile edememiştim. Etrafıma baktım.

from the past, to the future. 𝗟𝗲𝘃𝗶 𝗔𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin