3

14 1 0
                                    

Saat on bir gibi çay bahçesi kapanınca çıkmak zorunda kaldım. Aklımdaki deli sorularla karanlık sokaklarda ilerlerken, bir banka oturan üç kişi ve diğer dört kişinin de sığmadıkları için bankın kenarına çömelerek, sadece kendilerinin duyabildiği yükseklikte çalan şarkıyı dinlediklerini gördüm.

Duyduğum şarkıyla yerimde donup kalınca hemen yanlarındaki boş banka oturdum. Cebimden ezilen sigara paketini aldım ve içinden çakmağımı ve bir dal sigara çıkarttım. Sigaramı yakıp rahatça arkama yaslandım, yanımdaki çocukların garipçe bana baktıklarını hissedebiliyordum ama hiç oralı olmayıp sigaramın zehirli dumanının içimi çürütmesine izin verdim.

🎶

Gamzedeyim deva bulmam

Garibim hiç yuva kurmam

Gamzedeyim deva bulmam

Garibim hiç yuva kurmam

Kaderimdir hep çektiğim

İnlerim hiç reha bulmam

Kaderimdir hep çektiğim

İnlerim hiç reha bulmam

Elem beni terk etmiyor

Hiç de fasıla vermiyor

Elem beni terk etmiyor

Hiç de fasıla vermiyor

Nihayetsiz bu takibe

Doğrusu ömür yetmiyor

Nihayetsiz bu takibe

Doğrusu ömür yetmiyor

🎶

Şarkı bittiğinde kendimi öne doğru çektim ve dirseklerimi dizime yasladım, ellerimi de enseme çıkartıp parmaklarımı birbirine kenetledim. Yere atılan çekirdek ve izmarit çöplerinin en ince ayrıntısını öğrenmek istercesine hepsini dikkatle inceliyordum. Bu şarkı ne kadar acemice, amatörce yazıldıysa benim aşkımda bir o kadar amatördü, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı o da aşkın beni büyüteceğiydi. Beni aşk büyütecekti, tatmadığım duyguları tadıp acıyı öğrenecektim, o hissi en derinlerimde hissedecektim.

Şarkıyı bir kez de içimden tekrar edince aklıma Ferit geldi, orman gözlü sevdiğim. Onunda gamzeleri vardı, gülünce; sol tarafında derin, sağ tarafında sığ bir çukur oluşuyordu. O, Allah'ın sevdiği kuluydu, çünkü Allah onu özene bezene yartmıştı. Hiçbir detayını atlamamış her şeyiyle dikkat çekmesi için uğraşmıştı. Ben daha önce yanı başımdaki bu güzelliği nasıl fark edememiştim?

Benim ona bir an önce kavuşmam gerekti, aşıklar ayrı kalmazdı değil mi?

Şarkı bitince daha fazla burada kalmak istemediğimden bankdan kalktım ve giderken semt çocuklarının bana seslenmesiyle onlara döndüm. "Abi, bize de bir dal sigara verin mi?"

Tam ağzımı açıp reddedecekken bu vakitten sonra işleyeceğim her sevap lehime olduğu için çebimden çıkarttığım paketi üstüne doğru attım. Kedinin ciğeri yakaladığı gibi hava da kaptı ve hemen bir dal çıkarttı. Arkamı dönüp gidecekken yine seslenince sabırsızca arkama döndüm. "Yine ne var lan."

Yüzündeki samimi gülümsemeyle suratıma baktı ve içtenlikle konuştu. "İnşallah yengeye kavuşursun." Ona sorarcasına baktığımda hafifçe kıkırdamıştı. "Bu duruşu, bakışı nerde görsem tanırım, aşk derdi var senin sırtında. Umarım bir an önce yengeye kavuşursun." Aşık olduğumu nasıl anladığını es geçip yenge kısmına takmıştım kafayı, yenge değil enişte desem yedisi bir olup beni döverler miydi?

Yüzüne buruk bir gülümsemeyle baktım. "Eyvallah aslanım, inşallah kavuşuruz."
Bu sefer gerçekten arkamı döndüm ve yavaşça ilerledim, arkamdan duyduğum 'amin' nidaları ise neşemi yerine getirmişti.

Karanlık sokaklar yalnızlığımı tekrar hatırlatmak istermiş gibi sessizken eve gidemeyeceğimi anlayıp ayaklarımı Murat'ın evinin yoluna çevirdim.

Kapının önüne geldiğimde ikinci sıradaki ayakkabının sağ tekini alıp içindeki anahtarın elime düşmesini sağladım. Anahtarın orada olduğunu herkes biliyordu ama değiştirmemekte ısrarcıydı, neymiş: evine gelen kadınlar yerini bulamazmış. Tıch, ev böyle hiç güvenli olmuyordu.

Kapıyı sessizce açıp anahtarı geri aldığım yere koydum, tabii eve girmemle inleme sesleri duymak beklediğim şey değildi ama gitmekte şeçeneklerimin arasında olmadığı için salona geçtim ve koltuğa uzandım. Perdesi açık pencereden süzülen ay ışığı eşliğinde dirseğimin iç kısmını alnıma yasladım ve Murat'ın işinin bitmesini bekledim. Salon ile oda birbirine yakın olduğu için inleme sesleri daha da çok duyuluyordu, ve bu iğrenç ses nedense midemin bir bulanmasını sağlıyordu.

Yarım saat koltukta aynı pozisyonda boş boş yatınca sıkılmış ve yerimde doğrulmuştum, mutfağa girip buzdolabını karıştırdım. Buzdolabının ruhundan da fakir olduğunu anladığımda geri kapattım. Kenarda duran Nescafe 3'ü 1 aradayı aldım ve kupaya döktüm, kettle kontrol ettiğimde içinde az da olsa sıcak su olmasına takılmayıp onu da kupaya döktüm. Tezgâhın üzerindeki iki paket Nescafe kapından neden sıcak suyun olduğu anlaşılıyordu zaten. Kupamın içine bir tatlı kaşığı şeker attıktan sonra karıştırarak koltuğa oturdum.

Biraz sonra Murat ve kadının olduğu odadan bağırma sesleri gelmeye başladı, kapı büyük bir hızla açılırken kadın önde Murat arkada odadan çıktılar.

"Yeter lan bu kadar, ben bile bu kadarına dayanamam. Nasıl bir azgınsın lan sen, götüne jeneratör mu taktın? Yorulmak nedir bilmez misin sen? Saat on birden bu yana dur durak bilmeden sevişiyoruz lan." Tam karşımdaki duvara baktım ve saatin ikiye yaklaştığını gördüm, ağzım o şeklini alırken Murat'ı bir kere daha tebrik ettim.

"Kızım daha saatim dolmadı ki, nerden baksan bir saatim daha var?" Kadın çantasından bir miktar para çıkarttı ve Murat'ın suratına doğru fırlattı. "Al paranı bundan sonra ben yokum." Kadın kapıya gitmek için dönmüştü ki beni fark etti ve bir iki dakika olduğu yerde dondu kaldı, Murat'ın da kadını durdurmak için kaldırdığı eli, beni görünce durmuş, ardından geri çekip ensesine götürmüştü.

"Tamam git ama yine gel, anahtar her zamanki yerinde." Kadın kapıyı çarpıp gidince Murat da yerde duran paraları toplayıp masanın üstüne gelişi güzel attı. Elini omzuma atıp sıvazlamış ve yanıma oturmuştu. "Hayırdır kardeşim, bi sorun mu var?"

Avucumda tuttuğum sıcak kupayı güç almak istercesine sıkmış ve kafamı Murat'a çevirmiştim. "Ben hapse giricem."

Murat dediğimi kavrayamamış ve gözleri kocaman açılmıştı, sonrasında neden böyle dediğimi anlayamayıp kaşlarını çatmış, ardından gözlerini kısıp şüpheyle bana bakmıştı. "Neden?" Bu soruyu sormayacaktın, çünkü senin sorduğun bir kelimeye sana bin tane sebep sunabilirdim.

GÖNÜL MÂHKUM'UHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin