"Ne diyon oğlum sen, ağzından çıkanı kulağın işitiyor mu?" Ellerini omzuma koymuş beni hırsla sallıyordu, bir nevi beni 'hayal aleminden' çıkartıp uyandırmaya çalışıyordu. "Nerden esti lan bu kafana bir anda."
"Dayanamıyorum artık Muro, kalbim sıkışıyor, daha önce solumadığım kokusunu özlüyorum. Bugün Hakan ve Selim'le konuşunca anladım; kalbim, beynim, vücudum, her hücrem onu istiyor. Muro, ben neden böyleyim lan, kendimi çok garip hissediyorum."
"Kanka ben senin derdini biliyorum, sana yarın için taş gibi bir hatun ayarlayayım, bi şeyciğin kalmaz, sabaha düzelirsin." Mala bakarmış gibi suratına baktım ve ensesine bir tane geçirdim. "Oğlum sen salak mısın? Aşığım diyom aşık, karı kız çözmez benin derdimi."
Ayağa kalktı ve altındaki pantolonu çıkarttı, tekli koltuğun üstüne attı ve büyük ihtimalle odasına gitmek için yürüdü. "Tamam sen kafanı çok yorma ben bizim tanıdıklarla konuşur halletmeye çalışırım. Ama şimdiden diyim ağır patlayabilir."
"Tamam sen hallet de, para işi bende. Çantada keklik." Murat halledeceğim dediyse o iş hallolmuştur bile, o yüzden rahatça arkama yasladım ve Feritim'i düşünmeye başladım. Acaba neylerden hoşlanırdı, en sevdiği renk neydi ya da en sevdiği yemek. Ferit'in en yakın arkadaşı kimdi acaba? Bunu da öğrenmeliydim.
Oturduğum koltukda arkama yaslandım ve yattım, yarın ilk iş abimin yanına gitmem gerekiyordu.
Gözlerimi kapının kapanma sesiyle açtım, kafamı sağ tarafıma çevirdiğimde ise Murat'ın elindeki poşetle mutfağa gittiğini gördüm. Hamlamış belimi tutarak koltuktan doğruldum ve genişçe esneyerek mutfağın yolunu tuttum. "Oğlum sana koltuk takımı alacağım lan, ne bu, iflağımı sikti." Paketin içindeki; kaşarlı, sucuklu, kaşarlı mısırlı ve kıymalı pideleri tabaklara koydu ve bardaklara da çay doldurup masaya bıraktı. "Valla alsan hayır demem." Seslice gülüp önümde pidelerden yemeye başladım. "Senin cüzdanından aldığım parayla aldım pideyi?" Ağzımdaki pideyi güzel çiğneyebilmek için çayımdan bir yudum aldım ve yuttuğumda konuştum. "Al oğlum, afiyet olsun." Sevimlice gülümseyip pideyi ağzına tıkmaya devam etti.
Karşımdaki koca trafiğe bakarken sıkıntıyla nefes verdim, bu trafikle saat ikiye anca varabilirdim şirkete.
Saat ikiye beş kala şirkete gelmiş ve arabamı park edip şirkete girmiştim. Resepsiyona uğramadan içeri girdiğimi gören güvenlik boş durmamış ve hemen yanıma gelmişti. "Hayırdır birader, randevun var mı ya da iznin?" Gözlerimi kısarak alttan yukarı süzdüm, herhalde işe yeni başlamıştı. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"
"Bilmem mi lazım, hayırdır?" Elimi omzuna attım ve onu arkasına çevirdim, elinle her hangi birisini gösterdim ve, "Ordan birini çağır." dedim. Kaşlarını çatar bana baktığında sinirlenmiş görünüyordu. "Nedenmiş o, kimsin lan sen?" Sinirle göz devirdim ve yanımdan geçen birini durdurdum. Kız beni gördüğü an gülümsedi ve selam verdi. "Hoşgeldiniz Haluk Bey." Yanımdaki güvenliğe baktı ve eliyle beni gösterdi. "Mert, bu beyefendi Barış Beyin küçük kardeşi Haluk Bey, işe daha yeni başladı da bir yanlışı olduysa lütfen kusura bakmayın." Benim sormama gerek kalmadan cevap verdi ve işi olduğunu söyleyip gitti. Gözlerim merakla Mert'e döndüğümde sonuna kadar açık gözlerinde şaşkınlık ve korku görmüştüm. Galiba yeni başladığı işinden kovulacağını falan düşünüyor olmalıydı.
"Aferin Mert, her geleni tanıdık demeden kontrol et." Omzunu sıktım ve asansörle üst kata çıktım. Kapıya geldiğimde iki kez tıklattım ve 'gel' sesine karşın içeri girdim. Abim karşısında beni görünce şaşırmış ve ayağa kalmıştı, kollarını da açınca hemen koştum ve ona sıkıca sarıldım. "Hayırdır lan hangi rüzgar attı seni buraya, işin düşmezse gelmezsin sen bilirim." Sırıtmış ve masanın karşısındaki tekli koltuğa oturmuştum. "Paraya ihtiyacım var da canım abim bana verir dedim."
"Kaç lira lazım." Sorusuyla dudağımı kemirmiş ve çekinerek de olsa söylemiştim. "En az yüz bin." Uğraştığı dosyalardan şaşkınca kafasını kaldırıp gözlerime inanamıyormuş gibi baktı. "Napacan lan o kadar parayla, parayı ben kazandığım halde senin kadar harcamıyorum amına koduğum."
"Abi valla hayat memat meselesi ya n'olur." İki elimin avuç içinde birleştirmiş çenemin altına koyup yavru köpek bakışları atıyordum. "Oğlum nasıl hayat memat meselesi olabilir, parayı çevirip götüne mi sokacan."
"Ya abi sen bana parayı ver, ben sana zamanı gelince zaten söyleyeceğim." Masanın üstünden bana doğru uzandı ve yakamı sıkıca tuttu. "Eğer söylemezsem bırak para vermeyi buradan dışarı adımını bile atamazsın. O 'hayat memat meselesi' olay da kapanır gider." Gözlerime tehditkarca bakıp söylemem için kaşlarını kaldırmıştı. Derin bir nefes verip başka şansım olmadığı için söyleme kararı aldım. "Aşık oldum." Duydukları yüzünden şaşırınca suratıma baktığında yakamdaki eli düşmüştü, geri yerine oturduğunda olayı kavramış kocam gülümsemesiyle suratıma bakmıştı. "Lan bu çok güzel bir haber, neden söylememeye bu kadar direndin salak."
"Çünkü bir kıza aşık olmadım." Eğer sevdiğim kişinin bir erkek olduğunu şimdi söylemeseydim asla söyleyemezdim, hemen sonra kendi öğrenince daha çok kızacaktı. "Ne dedin sen? Yanlış duydum herhalde mutluluktan." Sesi öyle korkutucu çıkıyordu ki bir an Feritime kavuşmadan şuracıkta ölecem sandım. "Hayır abi, yanlış duymadın. Aşık olduğum kişi erkek ve ben onu, canımı verecek kadar çok seviyorum." Korkudan kaldıramadığım kafam söylediğim kelimelerle meydan okurcasına havaya kalkmıştı. Gözlerinde gördüğüm öfke sanki beni yiyip bitirmek istercesine bana ulaşıyordu. O kadar korkuyordum ki tek ailem de beni terk edip yalnız bırakacak diye, ağzımı açıp tek kelime edemiyordum.
Tekerlekli koltuğu büyük bir hızla yere düşüp ses çıkarınca resmen yerimde sıçramıştım, üç adımda hemen yanıma gelip ensemdeki saçları tutmuş ve beni ayağa kaldırmıştı. "Ver o zaman canını, sevdiğin için canını ver." Suratıma bir yumruk attığında dengem biraz bozulsa da ayakta durmayı başarmıştım. İkinci attığı yumruk daha sert olduğu için baş dönmesiyle kendimi yerde bulmuştum, yakalarımdan tutup beni geri kaldırmıştı, sol yanağıma çaktığında beyin uyuşukluğuyla cam masanın üzerine düşüp masanın tuzla buz olmasını sağlamıştım.
Üstüme çıkıp ardı arkası kesilmeyen yumruklar atmaya başladığında ağzının içinde bir şeyler geveliyordu. "Eve kız atacağım dediğinde de erkek mi attın lan yoksa." Ellerini boğazıma koyup bütün gücüyle bastırdı ve nefesimi kesti, ellerimle yüzüne vurmaya çalışıp sallıyordum ama hiçbir fayda etmiyordu, gözlerim kararmaya başlayıp çırpınmam azalınca kapı çalınıp içeri biri girdi. "Barış Bey bugün ki topla- BARIŞ BEY NE YAPIYORSUNUZ!" Abim ellerini boynumdan çekmiş ve sinirli ifadesiyle kadına dönmüştü. "SİKTİR GİT LAN, ÇIK DIŞARI." Kadın korkuyla dışarı çıktığında üstümden kalktı ve sert tekmeleriyle karnıma, göğsüme ve sırtıma vururken tek duyduğum kelimeler 'seni öldürecem' kelimeleriydi.
İstese onu da yapardı, normalde olsa tekmeyi geç yumruk dahi atamazdı ama bu gerçekten önemli bir konuydu ve ben ağzımı açıp konuşsam ya da onu engelleyecek bir harekette bulunsam daha çok sinirlenecek ve kabul etmesi daha zor olacaktı. Böyle şeyler ailemizde görülen şeyler değildi o yüzden abime de hak veriyordum, gayet normaldi. Belki de değildi.
Nefes almam güçleşirken kapı bir anda açıldı ve dört güvenlik içeri girdi, ikisi abimi benden uzaklaştırırken ikisi de benim durumumu kontrol ettiler. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken abime bakıp fısıldadım. "Seviyorum, çok seviyorum. Canımı da veririm."
Yazdığım en uzun bölüm oldu😽 keyifli okumalar💖💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜL MÂHKUM'U
Ficção Adolescente'Kardeşim' dediği adam suçu üstlenip hapishaneye girince, gerçekler aklına bir bir düşmüştü Haluk'un...