*SPOILER ALERT*
Did you lose what won't return?
Did you love but never learn?
The fire's out but still it burns
And no one cares, there's no one thereDid you find it hard to breathe?
Did you cry so much that you could barely see?
You're in the darkness all alone
And no one cares, there's no one there, Flares - The Script (şarkıyla dinlemeniz şiddetle rica edilir)*
"Lütfen, Tommy, lütfen."Thomas kalbi karanlığa düşüp nefesi kesildiğinde, gözlerini sıkıca kapatıp dudaklarını hıçkırmamak için sıkıca birleştirirken tetiği çekti.
Tok kurşun sesi Newt'in kafatasına çarpıp genci yere çarpıttığında ve Thomas, bu sefer gerçekten nefes alamadığını anladığında kendini serbest bıraktı.
Thomas haykırdı. Boğazları acıyana kadar, gözlerinden yaş yerine kan akmaya başlayacağını anladığı zamana kadar bağırdı.
Artık tuzlu olan dudakları çenesinden boynuna akıp ona soğuk bir esinti veriyordu.
Haykırışları delilerin dikkatini çekmeye başladığı zaman arkadaşına baktı.
Eski arkadaşına. Ölmüş olması değildi onu eski arkadaşı yapan. Thomas duymuştu, yüzünü görmeye bile tahammülü olmadığını. Oysaki o, Newt'in güzel yüzüne bakmaya bile çekinirken. İtiraf etmişti onun için hiç bir değeri olmadığını, bağıra bağıra, her sözüyle Thomas'ın canından can alırken.
Kendine onların gerçek olmadığını inandırmaya çalışmış, ama yapamamıştı. İSYAN ya da değil. En ufak gerçeklik payı olmasa bunları söyleyebileceğini sanmıyordu. Derinde sakladığı düşünceleri. Newt onun yüzüne her baktığında ondan bu kadar iğreniyor muydu? İçden içe, gizliden gizliye ondan nefret ediyordu.
Thomas, Deliler'in önlerinde olan parçalanmaktan beter olmuş cesedi bırakıp ikisine yaklaştığını farketti.
Tam iki kişi değil, bir buçuk kişi.
Bir gerçek lider, birde ölü bir Deli.
Newt'in de diğer Deliler gibi masum insanlara saldırıp saldırmadığını bilmeyi istedi. Ama biliyordu, Newt'in onun Newt'inin kimseye zarar veremeyeceğini.
Arkadaşının yıpranmış ve neredeyse kanlı tişörtünü sıktı. Parmak boğumları acısa da bırakmadı. Deliler'in çok yaklaştığını çıkarttıkları tuhaf, yapışkan ve terli seslerden anladı. Çabucak arkasına dönüp yarım saat kadar önce ayrıldığı arabaya baktı. Lawrence hala ordaydı, minnet duydu. Fırlatıcıyı en tehlikeli görünen Deliye doğru uzatmıştı. Thomas gözyaşlarını tişörtüne silip örtbas etti.
İyice yaklaşmış olan yaratıklar -yaratık sayılırlardı ama arkadaşına, en yakınına böyle demek içinden hiç gelmiyordu- tekrar homurdandılar. Genç lider biriyle göz teması kurdu. Neredeyse parçalanmış yüzü midesini kaldırıyordu, burnu yoktu ve saçlarının bir kısmı yolunmuştu. Thomas o an Newt'i orada bırakamayacağına karar verdi. Az önceki Deli'nin omzunun üzerinden artık insan denilenemeyecek kadar zarara uğramış kişiye baktı. Gözlerini yemişlerdi.
Newt'e bunların ya da daha kötüsünün olmasına izin veremezdi, hızlı hızlı kafasını salladı ve arkadaşının ayaklarını tuttuğu gibi araçlarına doğru sürükledi. O sırada haykırmış olan bir Deliye Lawrence ateş etti.
Thomas arabanın arka koltuğunu açıp Newt'i zorlada olsa içeri yatırmayı başardı. Araçdan inip yanında biten Lawrence,
"Hayır Thomas, o burada kalamaz! Ne olacağını düşünüyorsun, bir anda uyanacağını mı?!" diye bağırdı acımasızca. Thomas'ın alnındaki damar beyninde attığında adamı arabaya yaslayıp karnına vurdu.
"KAPA ÇENENİ TAMAM MI? SADECE KAPA!"
Lawrence aldığı darbeyle nefesi kesilse de belli belirsiz kafasını salladı.
"Tamam, erkek arkadaşınla ne istiyorsan onu yap."
Thomas, adama zarar verdiği için pişmanlık dalgasıyla kavrulsada birşey demedi. Lawrence sürücü koltuğuna, o ise Newt'in yanında koltuğa oturdu. Haraket etmeye başladıklarında Thomas artık araları açılmış Delilere baktı. Ne kadar kötü gözükürlerse gözüksün eskiden öyle olmadıklarını biliyordu. Onun Newt'i gibi. Newt onlar gibi olmamıştı henüz, ama olabilirdi. Thomas'ın burnu acıyordu. Gözyaşları yeniden onu bulduğunda hiçbir şey yapmadı. Bıraktı aksınlar.
Yeniden başlayan hıçkırıklarıyla arkadaşının kafasını kucağına koydu. Gözünü kapattığında akmak için sırada bekleyen damlalar Newt'in çenesine düştü. Eski Kayranlı yüzündeki kanları tişörtüyle sildi. Şimdi daha iyi gözüküyordu. Çatık kaşlarını indirdi ve dudaklarını parmaklarıyla biraz araladı. Uyuyor gibi gözüküyordu. Gözlerine baktı. Kirpiklerini Kayranda ki eski güzel günlerde ki gibi aynı mükemmellikte bulunca ıslak bir şekilde güldü. Kirpiklerine her zaman tapmıştı.
Saçlarını okşadı ve nerde olduğu ve neler olduğuna dair herşeyi unuturken tekrar haykırdı. Ses telleri belki de kopana kadar son sesiyle haykırdı.
Eski bir arkadaşını kaybettiği için ağladı. Sonsuza dek.
Tekrar bağıracak gücü bulamayınca kendinde durdu. Dudaklarını sıkarken arkadaşının yanağını okşadı.
"Haklıydın. Hepsi benim suçum."
*
Nasıl isterdim hayalimde canlandırdığım gibi yazabilmeyi ama olmuyor, duyguyu verebilme problemim var. Cidden yapamıyorum. Eğer bu notu okuyorsanız lütfen okumaya devam edin çünkü bu one shot böyle bitmeyecekti.
Thomas son sözünü söylemeyecekti. Lawrence sürmeye, Thomas ağlamaya devam ettiğinde Newt'in uyanması gerekiyordu. Thomas'ın ateş ettiği mermi Newt de olan Işıl virüsünü öldürüp Newt'i yeniden hayata getirecekti. Yani plan buydu, Newt'in yaşaması. Yani mermi Newt'i değil virüsü öldürecekti ama böyle birşey yapamayacağımı, yazamayacağımı farkedince böyle bir son oluştu işte.
Okuduğunuz için teşekkürler, lütfen yorumlarınızı esirgemeyin ve fark ettiyseniz her newtmas one shotımda olan Newt'in Thomas için mükemmel olan kirpikleri benim imzam arkadaşlar. Gördüğünüz anda benim yazdığımı anlayabilirsiniz *-*
Şimdi benim gibi ağlayabilirsiniz.