"Kaçabileceğini mi sandın gerçekten?"
dedi Sylus bir adım daha yaklaşırken. Yüzündeki alaycı ifade sinirlerimi bozmuştu. Yakalanmadan hızlıca alnının ortasına şak diye mermiyi geçirseydim, şuan ellerim bağlı bir şekilde sandalyede oturuyor olmazdım. Halbuki hiçbir zaman hedeflerimi kaçırmamıştım ama karşımda duran bu adam bambaşkaydı. İki kilometre öteden duvarların arkasına saklandığım halde beni görmüştü.
"Duyduğuma göre ülkedeki tek kahin suikastçi senmişsin."
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Ve en iyisi, asla hedeflerini kaçırmayan"
Son söylediği söz gururumu okşamıştı. Halbuki kendiside onu ıskaladığımı biliyordu.
"Son söylediğin artık tarih oldu. SAYENDE"
Birden kahkaha patlattı.
"Ah Aria'cığım." dedi gülerek. Sonra da masaya doğru yürüdü. Masanın üstünde duran tabancayı eline aldı.
"Biliyor musun? Beni vurmak sandığından daha kolay"
yanıma yaklaştı ve sandalyeye bağlı olan ellerimi çözdü. İplerin bileklerimi acıttığı yeri okşadım ve kaçabilir miyim ümidiyle etrafa bakındım. ama nafileydi. Burası Sylus'un sarayıydı ve her yer asker kaynıyordu.
Sylus önümde duran tahtına oturdu ve gel işaretini yapıp kucağını gösterdi. Kucağına mı oturmamı istiyordu? Ne saçmalıyordu bu?
Bakışlarımı anlamış olacakki o alaycı sırıtışını tekrar yaptı. Ben daha ne olduğunu anlamadan etrafımı gri ve kırmızı karışık dumanlar kapladı ve birden itilerek kendimi Sylus'un kucağında buldum. Aniden elimde tabancanın varlığını hissettim. Sylus az önce masadan aldığı tabancayı bana vermişti.
"Al" dedi ciddi bir şekilde.
"Hadi vur beni"
Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım ama yaptığı benim için bir kurtulma şansıydı. Elinde tabancayı aldım ve kalbine doğru tuttum. Sayısız insan öldürmüştüm bu benim için kolay olacaktı. Kırmızı gözlerini, yeşil —gözlerime kilitledi. Sylus tam dibimde, onu vurmamı isteyen bakışlarla bana bakıyordu. Madem bunu istiyordu, ona istediğini verecektim. Hem burdan kurtulmak için tek şansımdı. Ama neden bakışları bana tanıdık geliyordu? Neden gözleri beni biliyormuşçasına bakıyordu? Bakışlarına kanmamalıydım. Tabancanın tetiğini çekmemle şiddetli gürültüsünü duymam bir oldu. Sylus dibimde hem acı çekiyor hemde bir yandan o pis sırıtışını devam ettiriyordu. Sahi bu halde bile nasıl gülebiliyordu?
"Tereddüt ettin."
silahı aldı ve yere fırlattı. Acı içindeki nefes alışverişlerini kulağımın dibinde duyabiliyordum.
"Demek beni hala öldürmek istiyorsun." Bakışlarını gözüme kitledi. Son nefesinde bile hala konuşmaya çalışıyordu.
"Ama bilmediğin birşey var Aria"
Etrafı birden yine o gri ve kırmızı sisler kapladı. Bu sefer Sylus'un daha az önce yaraladığım kalbini hızlıca kaplıyordu. Ne yapıyordu bu? Tabancayla vurduğum yara iyileşmeye başlayınca şaşkınlıkla Sylus'a baktım. Bakışlarını benden çekmiyor, yüz ifademi seyrediyordu.
" Sen kendini iyileştirebiliyorsun" dedim şaşırarak.
bakışları soğuk bir hal aldı. Az önceki bakışının aksine şimdiki bakışları kat be kat daha korkunçtu. Son sözleri titrememe sebep olmuştu
"Sen bana lazımsın küçük kahin. Ve eğer burdan kaçmaya çalışırsan senin aksine ben tereddüt etmeden tetiği kalbine sıkarım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
17.GÜNÜN KEFARETİ
Fantezie"Biliyor musun? Beni vurmak sandığından daha kolay" yanıma yaklaştı ve sandalyeye bağlı olan ellerimi çözdü. İplerin bileklerimi acıttığı yeri okşadım ve kaçabilir miyim ümidiyle etrafa bakındım. ama nafileydi. Burası Sylus'un sarayıydı ve her yer a...