Neler yaşamıştı Tuğçe doğduğundan beri ? Nelere maruz kalmıştı kimsesiz olduğu için ?
Önce soğuk bir yetimhanede büyümenin acısıyla karşı karşıya kalmıştı. Ne sevgi vardı, ne aile, ne sıcaklık.
Sonra tam birilerinin ona aile olacağını düşünürken, onlara alışmaya başlamışken, onlara da güvenilmeyeceğini anlamıştı. Onlar tarafından da sevilmemiş, hatta zarar görmüştü.
Yetimhaneye geri döndüğünde artık emindi Tuğçe asla sevilmeyeceğinden. Gerçek anne babası sevmemişti onu, ailesi olmamıştı, başkası mı sevecekti ? Demek ki hak etmiyordu bu mutluluğu ve bu sıcaklığı.
İkinci defa aynı şeyi yaşadığında, ölmeye karar verdi Tuğçe. Yaşamanın bir anlamı yoktu, ne bir ailesi, ne de arkadaşları vardı.
Bazı insanlar böyleydi, bomboş gelip bomboş giderlerdi. Bekleyip ümit etmenin bir anlamı yoktu, hayatı asla düzelmeyecekti ve o sevgiyi tatmayacaktı genç kız.
Ölmek için çıktığı o çatıdan içinde ilk defa umutla ayrılmıştı Tuğçe. O akşam 'anne, baba, lütfen beni biraz olsun sevdiyseniz bir işaret gönderin' demişti atlamadan önce ve o işaret gelmişti.
Yetimhanenin sokağında asla yanmayan sokak lambası, o akşam ilk defa yanmıştı.
Belki tesadüftü, belki gerçekten bir işaretti, emin değildi genç kız. Sadece inanmak istemişti, ilk defa ümit etmek istemişti.
Bir sokak lambası sayesinde sevildiğine inanıp hayatta kalmaya karar vermişti o akşam Tuğçe.
Şimdi bunların hepsinin bir yalandan ibaret olduğunu mu söylüyordu bu kadın ona ? Tüm bu acıları boşuna çektiğini, aslında bir ailesi olduğunu mu söylüyordu ?
"Sen ne dediğinin farkında mısın ?" dedi Tuğçe sert çıkarmaya çalıştığı sesiyle.
Konuşamayacağını düşünüyordu veya sesi titreyecek sanıyordu, ama beklediğinden daha soğukkanlı bir şekilde cevap verebilmişti.
Efe'nin bacağında duran elinin kendi elini sıkı sıkı tuttuğunu hissediyordu, ama ilk defa bu temas ona iyi gelmiyordu.
Tuğçe'ye hiçbir şey iyi gelmeyecekti artık.
"Daha önce söylemeliydim, biliyorum."
Bu cümleyi duyduktan sonra gülmeye başladı genç kadın, engel olamadı kendine.
Evet, geç kalmıştı teyzesi. Ona aslında kimsesiz olmadığını söylemek, hayatına dahil olmak için çok geç kalmıştı. Tuğçe yalnız başına büyümeyen, intihar etmeye çalışmadan, onu evlat edinen aileler tarafından şiddet görmeden önce gelmeliydi, hayatını düzgün bir yola sokup iyi olmaya başladığında değil.
Efe sevdiği kadını endişeli gözlerle izliyordu. Verdiği her tepkiye dikkat ediyordu, gözünden bir şey kaçırmak istemiyordu. Bundan sonra yaşanacakların Tuğçe için çok zor olacağının da farkındaydı ve o izin verdiği kadarıyla yanında duracaktı genç adam.
Genç savcı birden yerinden kalktığında, elini tuttuğu sevgilisi de onunla beraber ayaklandı.
"Gidiyoruz." dedi Tuğçe, Derya'ya bir bakış bile atmadan kapıya doğru ilerlerken.
"Tuğçe gitme lütfen, konuşalım. Her şeyi anlatacağım sana."
"Benim sizinle konuşacak bir şeyim yok savcım."
Derya peşlerinden geliyordu koşar adımlarla. Efe aralarına girmemesi gerektiğinin farkındaydı, ama Tuğçe'nin teyzesiyle konuşması gerektiğini düşünüyordu. Bunu tabii ki ona şimdi söylemeyecekti, önce sakinleşmesini beklemeliydi sevdiği kadının.