Nikahlarından sonraki aylar çok çabuk geçmişti genç çiftin.
Öncelikle herkes öğrenmişti evlendiklerini. Çoğu meslektaşlarının sevgili olduklarından bile haberleri yoktu, o yüzden evlilik haberi büyük bir sarsıntı yaratmıştı emniyet ve adliyede. Herkes Tuğçe'nin hamile olduğunu düşünüyordu, veya birbirlerini kariyerleri için kullandıklarını. İkisi de gülerek tepki veriyorlardı bu söylentilere, sadece yakınları biliyorlardı gerçek hislerini.
Diğer önemli gelişme de gerçeklerin ortaya çıkmasıydı. El birliğiyle gerekli olan tüm kanıtları toplamışlardı, Nadide'yi hapse attırmışlardı. Derya ve Sedef'in babaları da içeride kalacaktı uzun bir süre boyunca.
Tuğçe'nin babası hapisten çıkmıştı. Yıllarını tecavüz suçuyla içeride kaybeden adam özgürlüğüne kavuşmuştu. Anne ve babası daha fazla vakit kaybetmeden evlenmişlerdi, kızları da bu güzel ana eşiyle şahit olmuştu.
Her şeyin yoluna girmesinden sonra Derya ve Pars'ta tekrar denemeye karar vermişlerdi. Henüz ikisi için de evlilik çok uzak olsa da, etraflarındaki herkes biliyordu bu çiftin de nikah masasına oturacağını.
Eren arasını Tuğçe'yle düzeltmişti bir kaç aylık süre içerisinde. Artık ailesine tam anlamıyla dahil olan bu kıza önce saygı duymayı, sonra da onu sevmeyi öğrenmişti. Yaşadıklarının ne kadar zor olduğunu biliyordu Eren, oğlunun ona bu denli destek olmasından da gurur duyuyordu.
Hayat herkes için güzel bir şekilde ilerliyordu, özellikle de Tuğçe ve Efe için.
Evli olmak rutinlerinde çok şey değiştirmemişti, imza atmadan önce de aynı şekilde yaşıyorlardı. Tuğçe yüzük takmıyordu, bazen haftasonları pırlanta yüzüğünü kullanıyordu sadece. Efe, onun aksine, alyansını asla çıkarmıyordu parmağından. İş yerinde bile bazen gözü sol parmağına takıldığında gülümseyerek bir kaç saniye ona bakıyordu.
Yine de büyük bir değişiklik vardı onlar için : hissettikleri. Evlendiklerinden beri birbirlerine olan sevgi, tutku, saygı, her şey artmıştı.
Sabahları beraber uyanıyorlardı, işe beraber gidiyorlardı, öğlen beraber yemek yiyorlardı, akşam işten beraber çıkıp eve geliyorlardı, tekrar yemek yiyip evin her yerinde bolca sevişiyorlardı. Hafta sonları da aynı şekilde geçiyordu, tek fark işe gitmek yerine ailelerine gidiyorlar, ya da onlar evlerine geliyorlardı.
Her zaman dip dibe olmak ikisini de rahatsız etmiyordu, aksine asla ayrılmak istemiyorlardı.
İnsanlar da bunu fark etmişlerdi, hatta Efe'nin bazı meslektaşları bununla dalga bile geçmeye çalışmışlardı ama maalesef, Tuğçe'ye yakalanmışlardı.
Flashback :
"Oğlum ne ara yakınlaştın da evlendin savcıyla lan ? Hiç anlatmıyorsun bak kaç ay oldu."
"Abi ben size özel hayatımı anlatmak zorunda mıyım ? Evliyiz işte, o kadar."
"Lan sen daha yirmi üç yaşındasın, koskoca savcı, hem de senden büyük bir kadın, sana neden baksın ? Ya da sen onu nasıl ağına düşürdün ?"
"Ne biçim konuşuyorsun lan sen 'ağına düşürmek' falan ? Kimseyi bir yere düşürmedim ben."
"Bir de birbirinizden bir dakika ayrı kalmamıyorsunuz, nasıl aşk oğlum bu ? Ne ara oldu bunların hepsi ?"
"Ulan Efe, yoksa yatakta çok iyi anlaştığınız için mi evlendiniz ?"
"Furkan senin ağzına sıçarım, ne diyorsun lan sen benim karım hakkında ? Kırarım ağzını yüzünü sonra gider şikayet edersin, ağlarsın milletin önünde. Ağzından çıkanı kulağın duysun." dedi Efe sinirle.