eğer beğendiyseniz, yorum yapmayı unutmayııın :)
***
"nerede benim güzelim?"
kapının kapanma sesiyle birlikte gözlerimi araladım ve kulağıma dolan o melodi tarzındaki ses ile istemsizce dudaklarımı büyük bir gülümseme kapladı. adım seslerini duyduğum sırada hızla geri kapadım gözlerimi, okuldan çıktığımızda yoldayken altay'ın annesi aramış ve yanına gelmesini önemli bir şey konuşacağını söylemişti. ne kadar oldu bilmiyorum ama beni eve bırakıp annesinin yanına gitmişti.
bende onu beklerken koltuğa uzanıp bir şeyler izliyordum ki, uyuyakalmışım.
adımlar yavaştı ancak sonunda yanıma ulaşıp durmuştu. ben asla uyumuş numarası yapamazdım ve altay bunu zaten çok çabuk anlardı. muhtemelen yine anlamıştı ama yine de küçük oyunumu bozmadım.
"bebeğim"
büyük ve sıcak ellerini saçlarımda hissedince istemsizce başımı avuç içine bastırmıştım. kahretsin! çok çabuk yakalattım kendimi. saçlarımı okşamasına bayılıyordum, bunu adı gibi bildiği için, onun yüzünden zayıflığım haline gelmiş hareketi üzerimde kullanmakta hiçte çekinmemişti.
güzel gülüşü kulaklarıma dolduğunda kaşlarımı çattım, beni sürekli böyle bozuyordu ve bundan aşırı keyif aldığı belliydi. yine de gözlerimi açmadım, bu sefer elleri yüzümü turlamaya çıkmışken sesini yakınımda duydum.
"yavrum hiç güzel rol yapamıyorsun"
kısa bir anlığına gözlerimi açıp, zaten dibimde olduğunu bildiğim gözlerine diktim gözlerimi.
"bir kere de bozmasan olmaz değil mi?"
tekrar güldüğünde bu sefer sıkıca kapadım gözlerimi, çok geçmedi bir kaç saniye sonra dudaklarıma bastırdığı, diğer bir zaafımı kullandığında küçük çocuklar gibi çırpınarak isyan etmek istedim. hareket etmeyen dudakları bana huzur verirken, kokusu burnuma doldu. altay'ın kokusu ve dudakları kadar beni etkileyen hiçbir şey yoktu. sevgilim bu ikisini kullanarak elimin ayağımın boşalmasına sebep oluyordu.
hareket etmek isteyen dudaklara izin vermeyince ıslak diliyle dudağıma ufak birkaç darbe bıraktığında aklımı yitirecektim, nefesimi kesen hareketlerinden biri de buydu. bunu yapmayı çok seviyordu, dilini kullanmayı daha doğrusu.
normalde bu hareketine dayanamayıp ona karşılık verirdim ancak şuan hiç yapasım yoktu. dudağımda ki baskısını çekip, yanağımda ki eli yavaşça çeneme indiğinde, başlarda ufak ufak parmağı ile okşuyordu ancak ani bir hareketle çenemi sıkması ile gözlerimi araladım.
keskin gözlere denk gelmem ile put kesilmiş gibiydim, kalbim deli gibi çırpınıyordu. altay ile 2 yıldır sevgiliydik ve ilişkimizin başından beri çok dominant bir yapısı vardı, hoşuma gidiyordu. alıştım zannediyordum ancak kaç yıl olmasına rağmen hala ilk günkü gibi delilercesine çarpan kalbimin hala taze kalması şaşırttı beni.
"buraya hükmetmeyi sevdiğimi biliyorsun güzelim"
gözleri büzülmüş dudaklarıma inerken baş parmağı ile usulca okşuyordu alt dudağımı. sadece yutkunabildim ve ardından konuşmak istediğimde beni susturdu.
"şşh, sadece o güzel dudaklarını arala bebeğim. o iki et parçasının ortasına benden bir parçanın yerleşmesini seviyorsun değil mi?"
oldukça tahrik edici bir konuşma tarzı vardı her zaman. asla umursamazdı nerede ve ne zaman olduğunu. kendinden emin bir şekilde erkeksi sesiyle iyice yüzüme yaklaşarak fısıldadığında anın etkisiyle gözlerimi kapadım.
"evet.."
hala dudağımda gezen parmaklar sayesinde zar zor konuşsam da biliyordu ki çok fena baştan çıkarmıştı beni.
"çok seviyorum"
elini belime atıp beni bir çırpıda yattığım yerden kaldırmasıyla normalde korkmam gerekirdi ancak bunlara çoktan alışmıştım. her gün böyleydik biz, asla yorulmadan sızlanmadan kucağında gezdirir. durup dururken böyle kaldırıp şimdi yine yaptığı gibi kucağına oturturdu.
kucağına ona dönük vaziyette kurulduğumda ellerim hemen yerini biliyormuşçasına sevgilimin boynuna dolandı. onun elleri ise hemen bol olan tişörtümün içine sızmış ve yakından belimle ilgileniyordu. okşayıp arada sıkması beni ne kadar etkilese de ona belli etmemeye çalıştım.
"ne yapacağım ben seninle?"
sitem eder gibi bir hali vardı. oyuncu bir tavırla, dudaklarımı büzüp omuz silktim. bir hafta önce ki kavgası aklıma gelince yüzüm asılmıştı.
"ne oldu?"
"sadece. artık lütfen benim yüzümden kavga etme"
"kerem"
o baskın sesi ile başımı önüme eğdim, suç işlemişim gibi davranıyordu her bu cümleyi duymasından. aslında sorun cümle değildi. 'benim yüzümden' kelimesi onu sinir ediyordu.
"senin yüzünden diye bir şey yok anladın mı? benim yüzümden asıl, o siktiğimin bakışlarını durduramıyorum. it gibi korkmalarına rağmen hala sana bakacak, seni düşleyecek yüzü buluyorlar kendilerinde"
"altay bu sorun değil-"
işte şimdi sinirlenmişti, hızla çatılan kaşları ile belimin avuç içlerinde sıkı sıkıya kıvrılması ile inledim. biraz acıdan biraz da tahrik olmaktan.
"nasıl sorun değil? ne demek sorun değil kerem? ağzını kırarım, sikerim belasını. o geçen ki piç ne yaptı biliyor musun? karşıma geçip bana gözlerimin içine baka baka seni nasıl hayal ettiğini anlattı. nereden geliyor bu siktiğimin cesareti bilmiyorum ama bunları cezasız bırakmam. sen benimsin ve kimse de düşlemeye dahi cesaret edemez"
sonlara doğru cringe bir cümle kurmuş olsa da içinden geçenlerin gerçekten bunlar olduğunu biliyordum. açık adamdı altay, aklına ne gelirse söylerdi. 20 yaşında ki adamın daha 18'ine yeni basmış çocuk için girdiği haller o kadar güzel hissettiriyordu ki, içimde ki o ergen kerem fena etkileniyordu bu hallerinden. ancak çoğu zaman kavgalarının sebebi, ya yan bakması, ya koluma demiş olması bile oluyordu. benim canımı sıkan ve artık gerçekten dayanamadığım kısım buydu.
"üzgünüm, ama lütfen kavga falan etme başın belaya girecek. okul ne kadar babanın bile olsa bir yere kadar. sana, bize zarar gelmesinden korkuyorum. zar zor kabullendi okuldakiler bizi, nefret ediyorlar benden, senden. altay bizim hiç arkadaşımız yok farkında mısın?"
belki altay'ın gerçekten yıllardır yoktu ama benim vardı. altay'ın kıskançlıkları ve kavgaları onları da vurmuş ve en sonunda uzaklaşmıştık. ben altay için en yakın arkadaşımdan uzak kalmıştım ama hala akıllanmamıştı.
"biz, bize yeteriz yavrum"
bunun karşısında sadece sıkıntıyla gözlerimi kapayıp başımı göğsüne dayadım. kafamı allak bullak eden sorunlar her zaman canımı sıkıyordu ve ben çözüm bulamıyordum.
"umarım"
sessizce fısıldayışımı duymayıp elleriyle saçlarımı okşamaya başladığında yarım ve düzgün konuşulmayan konuşma ile biliyordum ki bu burada bitmemişti. hiçbir zaman doğru düzgün konuşamıyordum bu kavga konuları açıldığında bir şekilde kapatıyordu. önceden umursamazdım ancak artık biliyordum ki, günün birinde patlama olacaktı. bu sürekli ertelenen ciddi konuşma bir gün gelecek ama kasıp kavuracaktı. ben işte o zaman yine birlikte kalabilmeyi umdum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red flag | alker
Fanfictionsürekli kavga etmekten ve onun asla uslanmamasından yorulmuştu kerem