Bölüm 5

34 5 0
                                    

Sabahın yumuşak ışığı gözlerini açmakta zorlanan kızlar için sert gelmişti. Lunette parmaklarıyla oyarcasına ovalamıştı gözlerini. Yanında yatan Salona'ysa bundan etkilenmek istemeyerek battaniyeyi kafasına kadar çekmişti. Lunette kaşlarını çatarak karışık bir zihinle izlemişti onu. Nefes alabildiğinden emin değildi sarışın kızın. Salona'nın uyanmak istemediğini anlarken gözlerini diğerlerinin çadırına çekmişti. O sırada Titus çadırdan çıkmıştı.

Yavaşça bedenini esneten çocuk ağzını genişçe, kollarını da iki yana açmışken Lunette ile göz göze gelmişti. Bu; onun olduğu pozisyonda donmasına, ardından kanın yüzünde toplanmasına sebep olmuştu. Utançla ağzını karartırken Lunette'ten gözlerini çekip hızlı adımlarla göle doğru gitti. Avcunu göle daldırıp içinde biriken suyu hızla yüzüne çarptı. Soğuk suyla serinlese bile yanaklarındaki ateş dinmemişti. Çok kolay utanıyordu ve bu özellik Titus'a hiç yardımcı olmuyordu.

Arkasına dönüp baktığında Lunette'in hâlâ oturduğu yerde, bakışlarının da önünde olduğunu gördü.

"En azından gözleri üstümde değil." Mırıldandıktan sonra kalçasını çimle buluşturup gölün dinginliğini izledi.

Rufus gözlerini açtığında çadırda tek başına olduğunu fark etmiş ardından diğerlerine bakmak için esnedikten sonra çadırdan çıkmıştı. Uyuşmuş bacakları yüzünden birkaç kez çömelip kalkmıştı. Sonrasında onu düz bir ifadeyle izleyen Lunette'e bakıp büyük bir gülümseme göndermişti.

"Günaydın," dedi neşeli sesiyle kızın yanına giderken.

Lunette, çocuğun garip neşesi karşısında şaşırmıştı. Çocuğu cevapsız bırakmamak için o da, "Günaydın," demişti. Fakat onun sesi Rufus kadar dinç ve güneşli değildi.

Rufus herkesin sabah insanı olmadığını bilecek kadar akıllıydı. Bu yüzden bu konun üzerinde durmadı.

"Titus nerede?" Lunette, Rufus'un sorduğu soruyla sırtını dönmeden baş parmağıyla arkasında kalan gölü işaret etti. Rufus'un yeşil gözleri Lunette'in baş parmağını takip etti ve işaret ettiği yere yöneltti bakışlarını. Titus gölün biraz gerisinde oturmuş manzarayı izliyordu.

Rufus ayağa kalkarken, "Bir bakayım ona," dedi ve Titus'un yanına ilerledi.

"Ne yapıyorsun burada tek başına?"

Titus duyduğu sesle irkildi. Başını yukarı kaldırıp dikilen Rufus'a baktı. Dudaklarını gerginlikle ıslattı, konuşmak onun için her zaman kolay değildi.

"Gölü izliyordum." Sesi uzak bir şehirden gelir gibiydi.

Rufus dikildiği yerden eğilip Titus'un yanına oturdu. O koca gülümsemesini sessiz oğlana da gösterdi. "Yukarıdan duyamadım, ne dedin?"

Titus büyük bir nefes aldı. Amacı oksijenle değil de cesaretle dolmaktı. "Gölü izliyordum." Yeniden tekrar etti ama bu sefer sesi daha yüksek çıkmıştı. Hâlâ yeterli değildi fakat en azından duyulabiliyordu.

"Çok güzel gözüküyor değil mi? Köydeyken okuduğum şiirlerden çıkan bir dize gibi."

Titus daha önce hiç şiir okumamıştı. Bunu Rufus'a söylerse onu küçük göreceğinden korkmuştu. Bu yüzden sessiz kaldı, en iyi olduğu şey buydu.

Rufus'un bakışları Titus'a döndü. "Şiir sever misin?"

Ne cevap vermeliydi şimdi? Rufus şiiri çok seviyordu bu yüzden hayır derse ona memnuniyetsizce bakardı. Ama evet derse de yalan söylemiş olurdu, ki yalanlar eninde sonunda ortaya çıkardı; bu da onu rezil ederdi.

Bizi Nereye Gömecekler?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin