³

49 6 4
                                    

°Sevdiğinden soğuyabilir bir insan, ama eğer ondan çocuğu varsa. O çocuk bir suç değildir, çünkü O neler olduğunu bilmeden melek olarak doğar.°

Sedyenin peşinden koşuyordu tuttuğu elide bırakmıyordu, tüm gözler yaş akıtıyordu.
"Babam, kurtaracağım Seni. Sana birşey olamaz, kimsem kalmaz yıkılırım ben..."
Küçüğünün eline bir öpücük kondurdu, canı yanıyordu. Büyük mücadele sonrası, o lanet kurşunlar küçük kızını hedeflemişti.
"İçeriye girmeniz yasak, burada bekleyebilirsiniz."
Hemşireye baktı, ne demek giremezdi? Küçüğü onsuz, asla hastanenin bir odasında tek
"Hayır olmaz, korkar benim kızım?"

"Changbin, işlerine engel olmamalısın. Bırak götürsünler, Onu iyileştirecekler."
Changbin'i tutup, kolundan çekmişti. Ardından Hemşirenin gitmesine izin verdi, şuan Onun yalnızlığını hissedebilirdi.
"Patron, ben O olmadan yaşayamam...
O benim yaşam sebebim. Çocuğum O benim, minik bebeğim O."

"Ona birşey olmaz Changbin, eğer ki Sana çektiyse iyileşir. Çünkü güçlüdür O."

"Kızım nerede?"
Gözleri yaşlıydı, hayatının en büyük hatasını yapmıştı şuan. Ama nereden bilebilirdi, o lanet silahın küçüğüne yöneleceğini? Changbin'in hayatını bitirmek isterken, kendi hayatını bitirmişti şuan. Ve böyle birşey asla aklından geçmemişti.

"Ne kızın ha? NE KIZIN, O SİKTİĞİMİN SİLAHINI ALIRKEN DE KIZINI DÜŞÜNDÜN MÜ SEN?"
Ayağa kalktı Changbin, duyduğu ses ve beden sinirini bozmuştu. Bir anda ittirdi Sarışın bedeni, O ise yere düşmüştü.
"ONDAN NE İSTEDİN SEN?"

"CHANGBİN!
Şuraya geç ve otur. Derhal!"
Ayaktaki bedenin kolunu tuttu ve zorla oturttu sandalyeye. Şuan kavga etmesinin sırası değildi.

¬
¬
¬

Yedi saatin ardından, Hemşire çıkmıştı içeriden. Changbin ve Jeongin ayağa fırladı hemen, Patron ve diğer arkadaşları da Onların arkalarında durdular.
Aynı anda konuştular.

"Kızım nasıl?"
Gözler, hâlâ yaşlıydı. Yemek yememişlerdi, yerlerinde oturmamışlardı, suçluluk duyup durmuşlardı; Jeongin silahı aldığı için, Changbin ise çalan kapıyı açtığı için.
Pişmanlardı, ikisi de böyle birşey düşünememişlerdi.
"Ameliyat başarılı geçti, böbreğinden iki kurşun çıkardık. Fakat durumu hâlâ kritik, böbreği parçalanmış. Hayati riski var. Yoğun bakıma alıyoruz."
Hemşire uzaklaşmıştı. Arkasında iki yıkık beden donakaldı.

Dizlerinin üzerine düştü Changbin, şuan yaşamak istemiyordu. Kendi canının kızına verilmesini diliyordu.
Bayılma derecesinde, şiddetle ağlamaya başlamıştı.
"Koruyamadım, O daha bebek?"

"NE DEMEK HAYATİ RİSKİ VAR? DOKTOR DEĞİL MİSİNİZ BİRŞEY YAPSANIZA!"
Sesi uzun koridorda yankılanmıştı, Hemşirenin peşine düşerken.
"Jeongin dur! Hastane burası böyle bağıramazsın, elinden geleni yapıyor onlar!"
Patron kolunu tutmuştu, yabancılık duymuyordu. Eskiden ekibinde vardı sonuçta, Changbin ile eş değer görürdü Onu.

"Kızım iyi değil..."

¬
¬
¬

"Kızımızdan ne istedin Jeongin-Ah?"

"Kes sesini, amacım evladıma öyle bir şey yapmak değildi!"
Hafif yüksek sesle, bağırarak konuşmuştu. Güldü ve ayağa kalktı Changbin, olanlar film gibiydi. Buna gülmüştü.
"Amacın beni öldürmek, biliyorum."
Elini Jeongin'in pantolonuna götürdü, belinden silahı alıp uzattı. Hayal kırıklığıyla bakmaya başladı aşık gözleriyle.
"Vur beni Sarışın. Fakat, bir şartla...
Öldükten sonra canım Kızımıza verilsin, olur mu?"

Take A Shoot | JeongbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin