Bir kolu kendisinden kısa çocuğun omzunda olduğu için dibinde olduğu çocuğun saçlarından burnuna dolan dalin kokusuyla yumuş yumuş hisseden Barış oldukça mutluydu. Bunu onu iki metre öteden gören birisi bile anlayabilirdi çünkü onun o mükemmel yüzüne eşlik eden kocaman gülümsemesi onun fark edilmesinin bariz nedeniydi.
Kolunun altındaki sarışın çocuk için ise durum pek böyle değildi. Yanındaki kıvırcıkla mutluydu bunu inkar edemezdi lakin yüzüne büyük bir gülümsemenin hakim olması için yanındaki beden henüz yeterli değildi. Genç çocuğun boyunu aşan ciddi problemleri vardı.
Gürcistan maçının hemen öncesi biricik kız kardeşinin beyin tümörü olduğu haberini bizzat biricik anne ve babası tarafından almıştı. Bir yandan telefonda kendisi yokken kardeşine bakamadıkları için hakaretler etse de bir yandan da suçlunun kendisi olduğunu düşünüyordu ve onu asıl yıpratan şey de buydu. Maç öncesi yaşadığı motivasyon çöküşlüğüyle kendisini yedek kulubesinde bulmuş, maçın bitip kazandıklarını bile yanındaki herkesin kucaklaşıp sahaya atlamasıyla anlamıştı. Karmaşık zihninin bir tarafı maça girmediği için üzülse de bir yandan da maça alınmamasının iyi olduğunu düşünüyordu. Maça girseydi muhtemelen ya oyuna odaklanamazdı ya da anne babasına olan sinirini toptan çıkarırdı ki bu olasılıkların ikiside kendisi için pek olumlu sonuçlanmazdı.
Etrafındaki takım arkadaşlarına belli belirsiz tebriklerini iletip onların ardından soyunma odasına ilerlemişti. Diğerleri kendisinin aksine oldukça mutlu ve heyecanlıydı. Herkes bir köşede eğleniyordu ve kimsenin odağı olmamak Genç çocuğun bir kez daha işine gelmişti. Herkes eğlenmeye devam ederken bir süre sonra kameraların odadan çıkmasının ardından bir süre daha bekleyip kendisini direk otele doğru giderken bulmuştu.
Taksi çağırmak yerine kafasını dağıtmak için yürüyerek gitmeyi tercih etmişti. Eli hemen telefonuna gitmiş navigasyonu açarak otelin adını aratmıştı. Fazla uzak olmadığını biliyordu ama tam konumu bildiği söylenemezdi bu yüzden bulduğu en mantıklı çözüm buydu. Yol üstünde giderken rastladığı bir marketten rastgele bir sigara almayı da ihmal etmemişti. Bir saatlik bir yürümenin ardından sonunda otele varabilmişti. Hızlı gitse yarım saatte hayli hayli bitirebileceği yolu kapüşonlusunu kafasına çekmiş, havada güneş olmamasına rağmen gözlerinden akan yaşları belli olmasın diye taktığı güneş gözlüğü ve yürürken denk geldiği bir alman marketinden aldığı sigara paketiyle savsak savsak ilerlediği için kendisine bir saate mal olmuştu. O kadar oyalanmaya ve kendinden geçmiş hareketlerine rağmen yine de bir saatte gelmek iyi bile sayılırdı.
Otele geldiğinde lobide gördüğü tanıdık yüzlerle içinden kısa bir küfür ettikten sonra kapüşonlusunun şapka kısmını görünmemek için daha çok indirip hızlı ama sessiz adımlarca doğrudan asansöre ilerlemişti. Asansöre girip odasının olduğu katı tuşladıktan sonra kapının kapanmasını beklemişti. Kapanan asansör kapısını durdurmak için koşan Barış Alper ve Keremin görüş açısıyla girmesiyle kapıyı kapatma tuşuna basarak kapının kapanmasını ve Barışın kendine küfürler sıralamasını sağlamıştı. Sarışın o an kıvırcık adamı umursamak yerine omuzlarını silkmiş kendisinin katına gelen asansörden hızlıca inerek adımlarını odasına yöneltmişti. Odasına girdiği gibi kendisini artık tutamamış kapısının arkasına yıpranmış bedenini bırakmış,hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Küçük bir çocuk misali dizlerini kendisine çekmiş kapının önüne boylamasına uzanmış bir şekilde döktüğü göz yaşlarının haddi hesabı yoktu.
Ne kadar süredir orada durduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama gözlerini telefonundan yükselen ezan sesiyle açtığına göre uzun bir süredir oradaydı. Tahminlerine göre bir süre sonra ağlamaktan ve düşünmek yorulan zihni mecburi bir şekilde uykunun karanlık kollarına oracıkta teslim olmuştu. Duyduğu ezan sesiyle günaha girmemek için yerinden aniden doğrulmasından dolayı gözlerinin kararıp başının dönmesi tıpkı kendisi gibi demir depoları boş olan birisi için kaçınılmaz bir sondu. Bir süre kapıya tutunup geçmesini beklemiş ardından kendisini lavaboya atmıştı.