-Ağustos böceği ve karıncanın gizli aşkı-
Madam= Fransızca'da evli ve olgunluğa ermiş kadınlara karşı kullanılan hitap.
Mösyö= Fransızca'da erkeklere kullanılan bir hitap şekli.
🦗
1910'larda Fransa'da bir dağın ayağında bulunan Rousillon kasabasında, 1. Dünya savaşı olacağına dair söylentiler artarken öğlen saatinden dolayı güneş ışıkları kasabadaki insanları sıcaktan bunaltıyordu. Kasabanın en büyük inşası olan Ortodoks kilisesinin eskimiş saati günün yarısının dolduğunu gösteriyordu. Madam Delmare, kasabanın tek renkli dükkanı olan yıllanmış pastanesinde yeni bir tarif deniyordu.
Müşterilerinin getirdiği kumaşlarla yaptığı beyaz renkli elbiseyi beğenmediği için günün bilmem kaçıncı sinir krizini geçiren Mösyö Gustave, Asyalı çırağının yemek molasından dönmesini aceleyle bekliyordu çünkü çocuk çok yetenekliydi ve bu paçavrayı bir şahesere dönüştürebileceğini düşünüyordu. Güvercinler ve Jungkook'un tekir kedisi yıkık dökük gecekondularının bahçesinde birbirini kovalarken yan evdeki kahverengi köpek bahçedeki çitlerin ötesinden onları izliyordu. Kasabadaki normal ve ezberlenmiş günlerden biriydi.
Ay tenli çocuk; daha yeni Mösyö Gustave'nin yanından ayrılmıştı, öğleden beri görmediği sevgilisini düşünüyordu. İçinde hafif endişe ve biraz da çekingenlikle Kim'lerin evinin tahta kapısını çalmıştı. Kapıyı açan Taehyung'un biricik annesi Madam Ambra, sakin gibi görünen ama verdiği nefeslerden sinirli olduğu az çok belli olan bi sahte gülümseme ile oğlunun en yakın arkadaşını karşılamıştı. Aslen Fransız kadın bu saatte çocuğun neden geldiğini merak ediyordu.
"Hoş geldin oğlum!"
Madam Ambra, yıllardır hem komşu oldukları için hem de oğlunun en yakın arkadaşı olduğu için Jungkook'la resmi konuşmaya lüzum duymazdı. Jungkook da onun bir oğluydu sonuçta. Lakin işler Jungkook'un tarafında çok karışıktı, Taehyung'la birlikteliklerini arkadaşı Jimin hariç kimse bilmiyordu. Taehyung'un annesinin yanında geriliyor ve kadına mesafeli davranıyordu. Madam Ambra zeki bir kadındı, eğer ortada gizli bir şeyler varsa ilk o anlardı. Bu Jungkook'u korkutuyordu. Oğlunun oğlancı olduğunu üstelik Jungkook'la sevgili olduğunu öğrenseydi ikisini de kendi elleriyle idam ederdi. En azından Jungkook kafasında böyle kuruyordu. Madam Ambra zeki olduğu kadar oğlu da zekiydi. Bu yüzdendir iki yıldır kimse onları öğrenmemiş, şüphelenmemişti.
"İyi günler Madam Ambra! Taehyung evde mi?"
"Evet fakat uyuyor; bende onu uyandıracaktım şimdi."
Jungkook kadını kafasını sallayarak cevapladı. Sabahtan beri çalışmış ve çok acıkmıştı. Yine de yemek molasında her gün yanına mutlaka gelen sevgilisi gelmeyince meraklanmış ve ona bakmaya gelmişti.
"İçeri geçsene yavrum."
Gözlerinin orman yeşilleri ile kendisine bakan kadın kapıda geçmesi için boşluk bıraktığında içeri girmiş, salonda oturmuştu. Madam Ambra yeni yaptığı kurabiyeleri ve yasemin çayını önüne koymuştu. Normalde çekinir yemezdi fazla ama çok acıkmıştı. Madam Ambra ise o sırada bu saate kadar hala uyanmayan oğlunu kaldırmak için odasına doğru yürüdü. Eski kapıyı açtığında çıkan gıcırtılar rahatsız ediciydi ama o an Madamı sinirlendiren bu değildi. İçeri girdiği anda pencere açık olmadığı için oksijensiz kalmış gibi bir havaya sahip olan odanın etrafına dağılmış kıyafetler ve eşyalar kadının tepesini attırmıştı. Kendisi bu kadar titizken oğlunun bu kadar dağınık olmasını aklı almıyordu! Hemen pencereyi açıp, perdeyi çekti; güneş ışıklarının, güzel yüzünü tamamen kendisinden almış esmer tenli oğlunun üzerine düşmesi çocuğun gözlerini birkaç kere kırpıştırmasına sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hasret. tk
Historical FictionKarınca, Ağustos böceğini her gün bekledi. Ama Ağustos böceği hiç gelmedi.