(4 Sene Sonra)
Anem Zemheri
Ağacın tepesinden aşağı doğru atladım. Arkası dönük iki teröriste doğru adımladım, arkalarını dönme fırsatı vermeden öne doğru atıldım, kolumu sıkıca adamın boynuna sardım ve nefes almamasını sağladım. Karşımızda ki teröriste adamın değişik değişik çıkarttığı seslerden dolayı buraya döndüğünde bana silahını doğrultu. Kollarımda ki boğulmuş bedeni bir kenara atarak bakışlarımı önüme çevirdim. Karşımda ki teröriste doğru adımladım.
Adam bu tepkim karşısında gözlerini şaşkınlıkla araladı. "Manyak mısın? Seni şuan vurmak üzereyim! Nasıl üstüme yürürsün." dedi Arapça konuşarak. Silahı daha çok kavradı.
Güldüm, "Hadi vur," dedim bende Arapça konuşarak. Elimle kendimi gösterdim, "Hadi vursana! Tam karşında duruyorum, ne bekliyorsun." dedim ve adamın üstüne yürümeye devam ettim.
Karşımda ki yüzü görünmeyen adam sanki bana bir deliye bakar gibi bakıyordu. Ben onun üstüne yürüdükçe silahı daha çok kavrıyordu.
"Seni son kez uyarıyorum!" Dedi tehtid kar bir şekilde. Hala yürümeye devam ettiğimi gördüğünde ise ateş etti. Ben ise çevik bir hareket ile sağ doğru kaçarak mermiden sıyrılmıştım.
Adamın yaptığım hareket ile gözleri korku ile doldu. Tekrar ateş etmesine izin vermeden ona doğru atıldım ve ayağım ile silahını tuttuğu eline bir tekme atıp ikisinin de düşmesini sağladım. Adam geri geri giderken ona doğru yürüdüm ve yüzüne bir tekme attım. Kafası yere düştü, acı ile küçük bir çığlık attı. Aman bu da çok drama Queen çıktı. O kadar sert vurmadım. Bu seferde karnına tekmeler atmaya başladım. Bir eliyle bacağımı tuttu ve belinden bir şey çıkarıp bacağıma sapladı, acı ile yüzümü buruşturdum. Sapladığı bıçak yüzünden bir kaç adım sendeledim. Yerde yatan adam ise bunu fırsat bilip sürüklenerek kaçmaya çalıştı. Bacağıma doğru baktım ve eğildim beyaz elbisem kan olmuştu. Bıçağı hiç beklemeden çektim ve yeniden ayağı kalktım. Elimde ki baçağı yerde sürünen bedene doğru attım ve tam sırtına saplanmasını sağladım.
Adam acı içinde bağırırken dik tutmaya çalıştığım bedenim ile yanına gittim. Yanına vardığımda yere eğildim ve saçından tutup sertçe geriye doğru çektim. Ağzındaki maskeyi indirdim ve yüzüne yaklaştım.
"Seni Akşın mı gönderdi?" dedim sakin tutmaya çalıştığım sesim ile.
Adam sesiz kaldığında sinirle kafasını yere vurdum. Saçını bu sefer daha sert tutarak geriye çektim ve bana bakmasını sağladım.
"Bir daha tekrarlamayacağım," dedim ve durdum. Adam açık tutmaya çalıştığı gözleri ile bana baktı. "Seni Akşın mı gönderdi!" dedim bu sefer bağırarak. Sesim boş ormanda yankılanmıştı.
Adam yavaşça başını aşağı yukarı salladı. İstediğim cevabı aldığımda adamın kafasını defalarca yere vurdum. Artık adamın yüzünü tanınamayacak hale getirdiğimde tekrar eğildim ve nabzına baktım. Atmadığına kanaat getirdikten sonra arkamı döndüm ve ormanın derinliklerine doğru yürüdüm.
(...)
"Sen kafayı mı yedin?" Feza'nın sorusu ile ona döndüm. Kafamı olumlu anlamda salladım ve alayla güldüm. "Şuna bak ya! Birde arsızca kafa sallıyor. Kan kaybından öle bilirdin farkında mısın!" Bağırarak dediği şeye karşılık susmayı tercih etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amazon
LosoweDoğu ormanı gizemle doluydu. Orada ki sırlar asla çözülmeyen bir düğüm olarak kalmaya devam ediyordu. Ölümlüler ve yırtıcılar orada yaşamaya devam ediyordu. Kimsenin girmeye cesaret edemediği yerede bir çiçek, kurtarıcı yaşıyordu. Kadın orman sevdal...