*Cennetin Kapısını Çalıyorum *

188 8 3
                                    

Mesajı tekrar tekrar okudum. Çünkü gözlerime hakikaten inanamıyordum. Neydi yani bu şaka falan mı? Bakın şakaysa cidden hiç komik değil. Bir insanı vuracağınız en iyi yer onurudur. Bunu biliyorum çünkü... nedenine gerek yok. Her neyse. Sadece bu işte. Cankat' a basit ve oldukça soğuk olan net bir cevap yazdım. ''Tamam, sonra görüşürüz o halde''. dedim. Anında yanıt almıştım. Aynı soğukluğu Cankat'ın mesajında da hissettim ''Peki''. ''Peki'' demedim. Hadi ama! Bu hikaye aynı yıldızın altında falan değil. Ne yani ''Belki de peki bizim sonsuzadekimiz olur ?'' Hahahaha. Güzel mizah. Ama şişman kızlar sevmez/sevilmez. Kural bu kadar basit ve net. Bilgisayarı kapatıp kitaplığımdan güzel bir kitap seçip okumaya başladım. Tabi okumak denilirse buna. Kafam çok bulanık ve ben bir türlü toparlanamıyordum. Okuduğum sayfayı sanki hiç okumamışım gibi tekrar tekrar okuyorum. Ne yapmıştı bu çocuk bana? Ne olmuştu bana? Söylediklerinde ne kadar haklıydı? ve bunlar gibi sorular kafamda dönüp dolaşıyordu. Hepsine teker teker cevap ararken kapının ziliyle olduğum yerde irkildim. Hemen doğrulup aşağı kata, kapıyı açmak için indim. Delikten bakıp gelenin annem olduğunu görünce kapıyı açtım. Hoş geldin beş gittin faslından sonra hemen odama çıktım. Odaya geldiğimde telefonum tekrar titremişti. Cankat'tan gelebilecek olduğuna kanaat getirdim. Ancak mesaj Cankat'tan değildi. ''Ben bitti demeden hiç bir konu kapanmaz'' diye bir mesaj. Allah Allah ne olabilirdi ki bu? Ayrıca mesaj kimdendi? Biraz irdeleyerek konun Dilarayla ilgili olabildiğini düşündüm. Ya! Bir dakika ama ben bu meseleyi unuttum. Umursamıyorum artık. Dilara gibi kızlar benim her zaman karşıma çıkmıştı. Bunlar savaş istemezdi. Bunlar can acıtmak ölmekten beter etmek isterdi. Kazansa da kaybetse de onların tüm amaçları buydu. Artık insan ırkı bunu istiyordu. Birilerini üzmek, kırmak, paramparça etmek için yaşıyorlardı. Tamam o halde bitmesin bakalım bu mesele. Sen kapandı diyene kadarda kapanmasın. Ne olacaksa artık?

*** Yarın***


Alarmın tekrar acı acı ötmesiyle uyandım. Her zaman ki rutin şeyler işte be! Kalk, giyin, ders çalış, ye, ders çalış, uyu. Gençliğim sadece bundan ibaretti işte. Gerekli tüm işleri yapıp okul için hazırlandım. Kapıyı ardımdan çekip uzun yolları yürüdüm. Okula adımımı atar atmaz Cankat yanımda belirdi. ''Günaydın, ben de seni bekliyordum. Hep bu kadar geç mi gelirsin okula?'' dedi. Ben geç kalmıyordum okul erken başlıyordu. Ayrıca bu insanları bir kaç dakika geç görerek güne daha iyi başlıyordum. Yalan değil! ''Hayır, ben ... ben sadece. Evet geç geliyorum. Bile bile geç kalmaya çalışıyorum.'' dedim. ''İyiymiş be'' dedi. ''Evet, öyle'' dedim. ''Seni daha fazla tanımak istiyorum Deniz. Yani madem yakın arkadaş olacağız o zaman birbirimiz tanımamız gerekir değil mi?'' ''Evet, haklısın en yakın arkadaşlığın ilk kuralı bu değil'' dedim. Cankat bozulmuştu ''Tuhaf bir kızsın. Peki yakın arkadaşlar birbirini nasıl tanır?'' dedi. ''İlk başta insan arkadaş olacağı kişiyi kendisi seçmez. Birbirlerini bulurlar. Ayrıca tanışma diye bir şey yok. Laf lafı açar. Sevdikleriniz ya sevmedikleriniz ortak çıkar bu da sizi bir arada tutan bağdır. Kısacası olayı akışına bırak. Ama çok merak ediyorsan sana hakkımdaki her şeyi anlatırım. Karşılığında sen de bana anlatırsın'' dedim. ''O halde ortak bir yanımız çıkmaya başladı galiba sanırım seninle'' diyerek parmaklarıyla sırtımı gösterdi. ''Pardon anlamadım'' dedim. ''Ben sana anlatayım. Hırkanda ki Guns& Roses baskılı olan hırkanı diyorum. Yani bende çok sıkı takip ederim. Madem ortak bir yönümüz çıktı sen de bana en o gruptaki en sevdiğin şarkıyı söyle o zaman'' dedi. ''Tartışmasız olarak tabiki de en sevdiğim şarkı: 'Knock'in on Heaven's Door'' dedim. Cankat'ın suratında kocaman bir gülümseme belirdi. Tüm ciddi yüz hatlarına rağmen o yanağındaki küçücük gamzesi yüzünü dengeliyordu. Büyük bir coşkuyla '' Benim ilk şarkım o olmasa da ikinci o '' dedi. Tam ağzımı açıp bir şey söyliyecekken zil çaldı ve tüm ambiyans piç oldu maalesef ki. Hızlıca merdivenleri tırmanırken benim nefesim yetmemişti. Cankat, benden üç beş basamak öndeydi. Benim olduğum merdivene gelip kolunu kırk beş derecelik açı yapıp '' Buyurmaz mısınız?'' dedi. İnanın bana sadece yanaklarım kıpkırmızı değildi. Tüm vücudum yangın alarmındaydı. Bu özelliğimden nefret ediyorum çünkü ne zaman utansam yanaklarım hemen kızarıyordu. Cankat ise benden cevap bekliyormuşçasına boş boş yüzüme bakıyordu. Aman canım! Ne var bunda basitçe bir dost hareketi işte. Sanki sevgiliyiz de onun koluna giriyorum. Daha fazla rezil duruma düşmeden hemen koluna girdim ve sınıfa çıktık. Nefes alış-verişlerim daha iyiydi. Belli bir düzene girmişlerdi. Sınıfa girdiğimizde kolundan hemen ayrıldım. Önce ona yol vererek sırama oturdum. Defterimi çıkarıp sıranın üstüne koyduğumda Cankat çoktan hazırdı. Çantamdaki bazı işe yaramaz kağıt çöpleri için çöp kovasına gittim. Dönüp yerime oturdum. Zaten derste başlamıştı. Gelir gelmez hemen yazı yazıyorduk vay be! Defteri açtım ancak bir şey uçuştu içinden yere eğilip elime aldığımda bir telefon numarası ve ir cümle yazıyordu '' Cenettin kapısını çalıyorum''

Şişko Patates Yarım Kilo DomatesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin