Cankat'a da son restimi çektikten sonra başımı tekrar aynı pozisyona getirdim. Gözlerim şiş burnum tıkalıydı. Şu anda sadece evde olmak istiyorum. Tek isteğim odamda çürümek ve sonsuza kadar uyumaktı. Ne yazık ki bu mümkün değildi ve ben şu an 3. dersteydim. Zil çaldığında, duvar kenarında oturan Cankat soğuk bir sesle '' Kalkar mısın dışarı çıkacağım'' dedi. İlk söylediğinde yapmadım. İkinci kez tekrar ettiğinde ayağa kalktım o da zaten yanımdan öylece geçip gitmişti. Burda ona tavır koyması gereken bendim ancak şu an o tam tersini yapıyordu. 15 dakika boyunca hala aynı pozisyonda kaldım. Kimseyle konuşmadım. Dilara 'nın laf atmalarına cevap vermedim. Sınıftaki gürültüyü duymadım. Adeta hissizleşmiştim. Canım yanıyordu ama ben hissedemiyordum artık.
*15 Dakika sonra...*
''Deniz müsaade eder misin yerime geçmek istiyorum'' diye bir sesle uyandım. Cankat'ın bu seferki ses tonlaması daha kibardı. İlk söylediğinde dediğini yaptım ve ona müsaade ettim. Sınıftaki herkes 2. zilden sonra yerlerine oturmaya başladı. Ders tekrar edebiyattı. Bir kaç önemli konudan sonra ben dayanamayıp elime en sevdiğim kişisel gelişme kitabı olan ''Mutluluk Üniversitesi'' adlı kitabımı okumaya başladım. Edebiyatı seviyordum ancak ağlamaktan beter bir halde olduğum için ve beynim sümüklerle kaplı olduğu için başımı ağartmak istemiyordum. 40 dakikalık ders boyunca kitabın neredeyse yarısına gelmiştim. Üzgün olduğum zamanlarda kitapları daha çok bitirmemde bu yüzdendi zaten. Edebiyat dersi de öyle ya da böyle bitmişti. Sonraki dersler cidden çok hızlı geçmişti. Ya da ben uyuduğum için pek fazla anlayamamışımdır. Ama kimin umurun da ki? Son dersten sonra okulun merdivenlerinden hızlıca inmeye başladım. Bu lanet ego kasma yerinden hızlıca uzaklaşmak istiyordum. Annem çalıştığı için genelde anneannemin evine gidiyordum. Hatta bazı günler onda bile kaldığım oluyordu. Çünkü evimiz bayağı uzaktı. Hazır yağmurda yağıyorken ıslanmak istiyordum. Tüm bu kirlilikten ancak beni yağmur uzaklaştırabilirdi. Ve tabi ki de hiç bitmesini istemediğim uzun bir yol. Yolu nasıl yürüdüm? eve nasıl geldim? bunlara dair en ufak bir fikrim yok. Tek bildiğim göz yaşlarımın yağmurla beraber karışmasıydı. Eve ulaştığımda hemen odama çıkardım üstümdeki hırkayla doğruca kendimi yatağa attım. Okuldaki uykuma burada huzurla devam edecektim. İçim öyle bir geçmiş ki uyandığımda saat 5'ti. Hemen telefonla anneannemi arayıp evde olduğumu söyledim. Anneannemi çok seviyordum. Yaşıtım olmasa bile şu dünyada bir tek dostum o idi. Sesimdeki hüznü anlamış olacak ''Deniz iyi misin ananecim?'' dedi. '' İyiyim anane sadece birazcık yorgunum. Kendine iyi bak . Görüşürüz.'' dedikten sonra ahizeyi yerine koydum. Üstümü değiştirdikten sonra birazcık bilgisayar da takıldım. Tüm sosyal hesaplarımı açtım işte. Tumblr, twitter felan. Ancak mesaj yanlış yerden geldi. Hiç ummadığım kişiden üstelik. Telefonum olduğu yerde titremeye başladı. Telefonun şifresini girdikten sonra mesajlar kısmında bilinmeyen bir numaradan '' Biraz konuşabilir miyiz?'' diye bir mesaj. Ekrana mal mal baktım. Bu konuya gerçekten şaşırmam gerekiyordu çünkü gerçekten çok fazla arkadaşım yoktu ve bana kimse mesaj atmazdı. Karşı tarafa cevap verdim. ''Pardon da kimsin acaba? dedim. '' Sıra arkadaşını ne çabuk unuttun?'' diye dönüt geldi. Pardon? Sıra arkadaşı mı? Cankat mı mesaj attı yani? Hhahahahahahahahah Banane! O kadar laftan sonra mı? Neyin yüzsüzlüğü bu be?
Ben: '' Kusura bakma hafızam telefon hafızası kadar kuvvetli değil.''
Cankat: '' Sorun değil. Zaten kimse mükemmel değildir.''
Ben: '' Bu cümleyi genelde hayattan en ufak bir beklentisi olmayanlar söylüyor. Alınma ama sen bu cümleyi kullanamazsın''.
Cankat: '' Belki de ben de o kadar kusursuz değilimdir'' dedi.
Daha da cevap yazmadım. 10 dakika boyunca hiçbir şekilde konuşmadım. Ardından tekrar telefonum titredi. Gelen bildirim panosunda bir kullanıcı adı yazıyordu. '' Konuşacaklarım bitmedi, skypetan görüşebilirsek daha iyi olur benim için'' dedi. Mesajına karşılık olarak kullanıcı adını ekledim. Çevrimiçiydi ve bir şeyler yazıyordu. Onu abartısız tam 20 dakika boyunca bekledim. Sonunda diye şükürler çektiğim mesaj, mesaj değildi. Bildiğin bir paragraftı.
'' Cümleye nasıl başlayacağımı inan hiç bilmiyorum Deniz. Ne desem boş, kifayetsiz artık. Senden binlerce kez hatta milyonlarca kez özür diliyorum. Beni affedebilecek misin bilmiyorum ama pişman ve üzgün olduğumu bil. Kırılan kalbini bende paramparça ettim. Sen üzgünken seni daha çok üzdüm. Ama ben böyle biriyim. Ya da değiştiğimi zannettiğim için durum böyle. Senin fikirlerin oldukça inanılmaz ve güzel. Yüreğin ve karakterin sağlam. Ana dış görünüşün böyle olduğu için bunların hiç bir anlamı yok. ''Çirkinlik ve kötü bir dış görünüş bir sayıyı sıfırla çarpmaya benzer'' Deniz. Dilara gibi kızlar her erkeği kolayca tavlar. Ve erkeklerde böyle kızları yatakta inletmeye bayılır. Bunları biliyorum çünkü... Geçen sene bende öyleydim. Her hafta başka kızlarla çıkardım. Ben işi yatağa götürmedim ama çok öpüşüp yiyiştiğim kızlar oldu. Senin gibisine hiç rastlamadım Deniz. Senin gibi şişman kızlarla onuru ayaklar altına alınıncaya kadar çok kız/ erkek ağlattım. Başta bunların hiçbirisinden pişmanlık duymadım. Ama seni incitmekten ve yaralamaktan korkuyorum. Bunun nedenini bilmiyorum, sadece seni daha fazla üzmek istemiyorum. Ben tuhaf bir oğlanım. Sağım solum hiç belli olmaz. Bugüne kadar her çevrede, ortamda bulundum ama hepsi sadece ... Neyse bu olanları sana yüz yüzeyken anlatmak istiyorum. Çünkü sadece adımın Cankat olduğunu biliyorsun hikayemi değil . Beni tanıyabilmen çok zaman alacak.Sen de alışacaksın. Bana kalırsa sıra arkadaşından daha fazlasını istiyorum senden. Dostun, sırdaşın, erkek arkadaşın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şişko Patates Yarım Kilo Domates
Genç Kız EdebiyatıŞişman bir kızın dar dünyasının geniş bedeniyle olan savaşı. Masum bir hoşlantı, getirileri ve götürüleri. Peki bir gün bedeniniz sizi yarı yolda bırakırsa? Sevdiğiniz insanın bedeni git gide büyüse yine de onu sevmekten vazgeçer misiniz?