Islak kirpiklerimi kırpıştırıp kucağına oturduğum kişinin omzuna daha çok sokuldum.
Şuan bu omuzdan başka sığınacak başka bir limanım yoktu.
Koca okyanusun ortasında, hırçın dalgaların zulmüne boyun eğmişçesine beni dövmesine izin vermiştim. Ta ki karşıma bir liman çıkana kadar. Ona sıkı sıkıya tutunmuşken uçsuz bucaksız okyanusa geri düşmek beni ölesiye korkutuyordu.
Aklıma sabah olanlar geldiğinde iç çekişlerimin yerini iki üç damla yaş almıştı.
Konağın kapısından içeri girdiğimizde büyük bahçeye büyük bir masa kurulmuş, aklınıza gelebilecek her türlü şey hazırlanmıştı. Bembeyaz sular da masanın yanında, iştahla içiyorlardı, herkesin yüzünde bir mutluluk gülümsemesi varken keyifli duruyorlardı. Güzel bir şey olmuş ve onu kutluyor olmalılardı.
İsa abime döndüğümde elleri iki yanında yumruk haline gelmiş kendini tutuyormuş gibi görünüyordu. Tam ağzını açmış bir şey diyecekken bakışları bana dönmüş alttan ona baktığımı gördüğünde ise derin bir nefes alıp kucağına almıştı beni. Odama getirin yatağıma oturttuğunda önüme diz çökmüş ellerini dizlerime koymuştu.
"Ben şimdi aşağıya gidip amcalarla konuşacağım. Ben gelene kadar odadan sakın çıkma tamam mı?" Sakince kafa salladığımda hafif yerinde doğrulup alnıma bir öpücük bırakmış ve saçımı okşayıp odadan çıkmıştı.
İsa abim odan çıktıktan 5 dakika sonra konaktan bağırışma sesleri duyulmaya başlamıştı.
Bağırışma seslerini tam olarak duyamıyordum ama temel konusu; 'benim bugün amcam öldü', 'içerdeki her şeyden habersiz küçük kız babasının gelmesini bekliyor', gibi kelimelerdi.
Aklıma bir şeyler geliyordu ama onu düşünmek istemiyordum, böyle bir şeyi düşünmek beni çok kötü yapıyordu. Biliyordum ama düşünmek istemiyordum.
Gözüm babamın işe gitmeden önce aldığı ve içinde kendi nefesi olan, yatağın kenarına bağlı duran balona kaydığında ayağa kalktım ve odamdan çıkıp babamların yatak odasına gittim. Annemin dolabından küçük bir cam şişe alıp odama geri geldiğimde balonu çözdüm ve aldım.
Balonun ucunu deldiğimde içindeki havayı elimdeki cam şişeye doldurdum. İçindeki hava biten balonu katladım ve kıyafetlerimin arasına sakladım.
Babamın artık nefesi yoktu, o artık yaşamıyordu ama bende kalan son nefesi bu şişenin içindeydi. Onu ne olursa olsun canım pahasına koruyacaktım.
Aşağıdaki sesler azalmıştı. Az sonra da odamın kapısı yavaşça açılmış ve eli yüzü kızarmış elinde kırmızı kanla abim gelmişti. Elimdeki şişeyi kenara bırakıp telaşla yerimden kalktım.
"Abi ne oldu, neden ellerin kanıyor?" Ellerini gözümün önünde çekip bana sıkıca sarıldı. Ellerini değirmeden beni kucağına aldığında kafamı omzuna bastırdı. "Bir şey olduğu yok abicim, bugün evde kalmayacağız, Ronya'nın yanına gideceğiz. Bahçeye çıktığımızda kafanı omzundan hiç kaldırma tamam mı?"
Sakince kafamı sakladığımda kollarımı boynuna sarıp sıkıca sarıldım. Bahçeye çıktığımızda ise etrafa bakmayayım diye elini kafama koyup boynuna iyice bastırdı. Merakına yenik düşüp İsa abimin eli birazcık gevşeyince kafamı kaldırıp etrafı hızlıca süzdüm.
Masanın üstündeki çeşit çeşit yemekler her yere saçılmış ortadaki büyük masa ters bir şekilde kenarda duruyordu. Her taraf her yerdeydi, kenar köşede bütün sinirle bize doğru bakan Hamza amcam ve onu tutmaya çalışan diğer amcalarım varken İsa abim hızlıca konaktan çıktı. Ben korkuyla gözlerimi geri kapatınca İsa abim Ronyaların konağının evinin önünde durduğunda biriyle konuşmuş ve içeri girmişti.
Beni Ronya'nın yanına götürmek istemişti ama annesi onun hasta olduğunu söylediği için evdeki tek 'çocuk' olan Aram abimin yanına götürmüştü. Beni annesine verdiğinde ise hızla konaktan geri çıkmıştı. Onların anne ve babası benimle konuşmak istemiş ama ben konuşmak istemeyince oyun belki kafamı dağıtır diyerekten oyun oynatmışlardı.
Ama bu işin sonu da yine Aram abimin kucağında ağlayarak bitmişti.
Uzun zamandır ağlıyordum ama İsa abim hâlâ geri gelmemişti, bende artık ağlamaktan yorulmuştum.
Abim beni kendinden çekip uyuduğumu düşündüğünden yatağa yatırdı ve yaşlardan ıslanan ve yüzüme yapışan saçlarımı çekti. İnce çarşafı belime kadar örtüğünde yataktan kalkacakken elinden tuttum.
Çaresizce gözlerine bakarken yorgunca mırıldandım. "Nefes alamıyorum abi." Yüzündeki şaşkınlık endişeye evrilirken hızla başımın yanına çöktü ve ellerini yüzüme koydu. "Ne demek nefes alamıyorum Lavin, ağlamaktan burnun mu tıkandı he, söyle bana abim. Nefes borunda mı bir sorun var, söyle bana hemen halledeyim. Beni korkutma Lavin! Beni çaresiz bırakma."
Gözümden usulca bir yaş akıp kulağıma doğru süzülürken yüzümü gıdıklamasını hiç umursamadım. "Nefes, babamın nefesi." Gözleri bu sefer üzüntü ve çaresizliğin en derin halini barındırıyordu, öyle bir bakıyordu ki bir an gerçekten anlamda nefesimin kesildiğini hissettim.
"Keşke nefes borunda bir sorun olsaydı da nefesin o yüzden kesilmiş olsaydı be Lavinim."
Gözlerimi kapattım ve ellerimi elinden çektim. "Tek bir nefes var o da odamda, yatağımın üzerindeki cam şişede."
"Tamam tamam ben o şişeyi getittireceğim sen yeter ki uyu ve dinlen."
Göz kapaklarım sanki bu sözü bekliyormuş gibi ağırlaşıp irislerimi örttüğünde Aram abim görüş açımdan çıkmıştı. Saçlarımdaki elin ardından kapının kapanma sesi geldi ve oda da kendi nefes sesinden başka ses kalmadı.
Canlarım hepinizin affını sığınarak bu bölümü atıyorum😶 biliyorum bölüm biraz erken(!) geldi ama benimde kendimce sebeplerim vardı yani🌝
Mesela kimse beni darlayıp benden yeni bölüm istemedi🥺🥲 (ya da üşengeçliğimden kurtulamadım.)
Konudan bağımsız kış mı geldi ne🧐 ama öyle olsa ayılar kış uykusuna yatardı, hâlâ bazı ayılar kış uykusuna yatmamış yani en azından bizim evdeki yatmadı sşdödödçsdösö
Seviliyorsunuz canlarım hepinizi öpüyorum (isteğe bağlı, istemeyeni öpmem🥺) yorum ve volt atmayı unutmayın💋🫀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞLIK PARASI
Teen FictionYatağın önünde durmuş korkuyla ellerimi önümde birleştirmişken olacakları bekliyordum, daha hiçbir şeye hazır değildim. Hazır olmam da gerekmiyordu, daha on altı yaşındaydım ne bekliyorlardı ki benden? Önümdeki adam yavaş adımlarla yanıma geldiğinde...