"Ölüm bize ne uzak,bize ne yakın ölüm.
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm"(Medyadaki şarkıyı mutlaka dinleyin)
🖤🍃🐝<3▪️
"...Bıktım senin bu sorumsuz hallerinden Aybeniz!Her gün kavga, her gün gürültü. Bir günün sessiz sedasız geçsin!"diye yine sayısız boş nasihatlerinden birini bana sundu müdür. Sesi her zamankinden daha yüksek, sinir katsayısı normalden fazlaydı. Kulakları sinirden üzerindeki kırmızı gömlekle aynı rengi almış, elleri elinde yarısını içtiği çay bardağını sıkı sıkıya sarmıştı.
Boş laflarını yine bana sıraladığı sıradan bir gündü. Yine suçlu, sorumsuz, vurdum duymaz, kibirli, egolu, bencil ve kendini beğenmiş olan ben olmuştum. Neymiş, kızın kafasına musluğu geçirmiş, kafasında yarık açmışım. Neymiş, çocuğun birine durduk yere tekme atmış ve üstüne çay dökmüşüm. Neymiş, okuldaki dokuzuncu sınıflara zorla uyuşturucu satmışım. Neymiş, neymiş... Ve bunun gibi yüzlerce şikayet.
Oysa hiçbiri doğru değildi. Durduk yere birisinin kafasını musluk geçirmek gibi bir fantezim yoktu. Veya durduk yere millete tekme atmak gibi. Hatta Torbacılık yapmak gibi çılgınca hareketlerim yoktu.
Hepsi her zaman olduğu gibi yanlış anlaşılmıştı. Oysa musluk geçirme olayı durduk yere olmamıştı. Bir ruh hastasının, akıl hastasının, ne kadar iğrenç hatta mide bulandırıcı olsa da, pedini çıkarıp yüzüme atmasıyla başlamıştı. Bende olması gerekeni yapıp sökük ve paslanmış musluğu kızın kafasına geçirmiştim.
Üstelik benim bu olayda suçum yoktu. O musluğun orada sökük bir şekilde durması tamamen okulun ve görevlilerin suçuydu.
Ve yine durduk yere bir çocuğun karnına tekme atıp üstüne çay da dökmemiştim. Ama yine suçlu bendim. Koridorda elimde sıcak ve 15 lira verip aldığım dumanı üstünde tüten çayımla dışarı çıkıyordum. Birden önümü kesen bir pezevenkle elimde çayım ile durmuştum. Karşımdaki çocuk bana "Eğer bu gece boşsan konum attığım yere gelsene" demesiyle başlamıştı. Bende yine olması gereken en uygun şeyi yapmıştım. Sakin bir sekilde karnına bir tekme geçirmiş ve 15 lira verip aldığım çayımı üstüne dökmüştüm.
Olan çayıma ve incittiğim ayağıma olmuştu.
Ve bir diğer mesele. Dokuzuncu sınıfları köşeye sıkıştırıp uyuşturucu satmam. Yani torbacılık yapmam. Bir sürü iftira görmüştüm ama bu ilkti. Olay ise şuydu;
Okuldan dışarı elimdeki kitabımla banklara doğru ilerlerleyip oturmuştum. Elimdeki Sabahattin Ali'nin İçimizdeki şeytan adlı kitabını sakin bir edayla okurken gelen seslere kafamı kaldırmıştım. Okulun demir telleri ardında iki adam görmüştüm. Saçı sakallı birbirine girmiş, gözleri bu uzaklıktan bile görülen kırmızılıkla kaplı iki adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYBENİZ
Teen FictionBabası Aybenizin parmaklarını aniden kavradı. Gözleri alev alev yanarken, Aybeniz ilk defa korkumuştu. Olacakları beklerken aniden babasının parmaklarını geriye doğru itmesiyle acı tüm bedenine yayıldı. Öyle bir çığlık attı ki, evin duvarları bu ses...