Antrenman biter bitmez hiç dinlenmeden direkt eve gelmiştim. Doğrudan duşa girmiş, hızla yıkanıp çıkmıştım. Fakat şuan dolabımın önünde ne giyeceğime karar veremedikçe sinirim bozuluyordu.
Bu akşam takımdakilerle takılacaktık. Mert abinin yarım saate konumunu göndereceği mekânda buluşacak, büyük ihtimalle antrenman yaparken aralarda konuştuğumuz hangi ligi hangi takım alır gibi konular hakkında tartışacaktık. Ama yine de Emirhan'ın da gelecek olması heyecanlandırıyordu beni.
Her ne kadar fark etmeyecek olsa bile üstüme ne giysem Emirhan'ın daha çok hoşuna giderim gibi düşünceler kafamı meşgul etmeye başlamıştı. Tek bir iltifatı bile bir haftamın güzelleşmesini sağlardı.
Gio hocamın verdiği ceza sebebiyle diğerlerinden geç çıkmıştım ve hızlı olmam gerekiyordu. En azından geç kalmamak için. Mert abi de sağolsun nereye gideceğimizi söylemediği için nasıl giyineceğimi de bilmiyordum.
En sonunda kendi kendime kızıp, elime aldığım beyaz gömleği sırtıma geçirdim. Altıma da siyah kumaş pantolon giyip saçımı düzeltmek için aynanın karşısına geçtim. Telefondan gelen bildirim sesleriyle Mert abinin mekânı gönderdiğini anlayabiliyordum. Ama malesef ki saçım vaktimin olmadığını bilmiyor, bir türlü düzelmiyordu. En sonunda vazgeçip hızla saçımı karıştırdım ve parfümümden bi kaç fıs sıktım.
Telefonumu elime alıp mekanın nerede olduğuna baktığımda istemsizce Mert abiye sövmüştüm. Şimdi çıksam zor yetişirdim. Elime aldığım bomber deri ceketle koşar adımlarla evden çıktım. Arabaya binip elimdeki ceketi sağ koltuğa fırlattım ve telefonu bir kere kontrol ettim.
Tam arabayı çalıştırmıştım ki sokağın başında görünen tanıdık arabayla hareket etmedim. Yavaşça gelerek hemen benim arabamın önünde duran ve arabadan inen Emirhan'ı görünce ben de kendi arabamdan indim.
"Tam vaktinde yakaladım ha, ben de seni almaya gelmiştim"
Onun yanına doğru adımlarken kurduğu cümlelerle gergin yüzüme gülümseme gelmişti. Şuan mala benzediğim hakkında iddiaya girerdim. Ki onun yüzüme bakarak kahkaha atması da yanılmadığımın adice kanıtıydı.
"Sen niye geldin ki, mekânda buluşmayacak mıydık?"
Sorduğum soruyla arabasının yanına geri adımlamış, ön kapıyı açıp kapıya yaslanmıştı.
"E ben geri gidiyorum o zaman"
"Onu demeye çalışmadığımı biliyorsun"
"Geç kalırsın diye düşündüm geldim işte, kısa yol biliyorum beraber gideriz"
"Ben giderdim aslında ama"
Gözlerimin içine gelmemi söyleyen gözlerle bakarken daha fazla ısrar edemeyeceğini fark ettim. Kabullenişle kafamı sallayıp arabasına doğru ilerledim ve sağ koltuğuna oturdum. O ise benden önce binmiş, torpidodan çıkardığı sigarasını yakmaya çalışıyordu. Sonunda yaktığında arabayı çalıştırıp sürmeye başlamıştı. Ben de çaktırmadığımı düşünerek kafam hafifçe ona dönük bir şekilde onu izliyordum.
Aniden bana dönmesiyle gözlerimi önündeki yola çevirmiş, sanki bir şeyi düşünüyormuşcasınca bir noktaya kilitlenmiştim.
Burnundan gülmesiyle kafamı bu sefer tam olarak ona döndürmüş, çatık kaşlarımla yüzüne bakmaya başlamıştım.
"Ne var lan neye gülüyorsun"
"Yok bir şey gülüm"
Hitabıyla utanarak kızarınca karanlıktan dolayı yüzümün görünmeyeceğini bilsem de kafamı eğme ihtiyacı duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ben hala vazgeçmedim, tayyip talha & emirhan
General Fictiontayyip talha sanuç × emirhan topçu