Burası Berk Adası. Burda hayat muhteşemdir. Harika bir evimiz, kocaman bir bahçemiz vardı tabiii en güzel tarafıysa yürüme mesafesi kadar uzaklıkta olan deniz ve evden dışarı adımımı attığım anda bütün güzelliğiyle beni çağıran bir havuz. Evin hemen yanında bir ahırımız ve benimle aynı yaşta olan bir atım vardı. Simsiyah yumuşacık yelesi vardı, koştuğu zaman yeri göğü inletecek kadar hızlı ilerlerdi. Adını Gökgürültüsü koydum. Onu gerçekten çok seviyordum sanki ne demek istediğini anlayabiliyordum oda benimkini anlıyordu. Harika bir ilişkimiz vardı.
Babam bu adayı yönetirdi bütün o iri yarı adamlar hepsi ona bağlıydı. Bu güzel bir şey çünkü yaptıklarımdan diğerleri kadar sorumlu tutulmuyordum.
Bu kocaman evde tek çocuk olmak bazılarına göre sıkıcı olabilir ama benim için manyak eğlenceliydi. Her şey bana aitti ne zaman bir yerde bişe kırılsa adamlarımız yenisini getirirdi. Bazen babamı taklit ederdim. Neden şikayet ettiğini bir türlü anlamazdım. Zormuşmuş oysa benim için dünyanın en eğlenceli işiydi bu. Bir gün bende babam gibi büyük bir lider olacağım, olmak istiyorum.
Annem ise muhteşem bir kadındı. Babam onunla evlendiği için en az onun kadar mutluydum bende. Bazen anneme yardım ediyordum koca evde o da yalnız kalıyordu çünkü babam gerçekten çok meşgul bir adamdı. Genelde balkonda bir köşede güneş şemsiyesinin altına oturup kitap okurdu. Bütün gününü orada geçirebilirdi. Yanlış anlamayın annem asosyal biri değildir fakat bazen içine kapanmayı sever. Sanırım babamla evlenmelerindeki bir diğer sebep de bu diğer kadınlar gibi bir masanın etrafına doluşup bütün gün dır dır yapmazdı.
Haftada bir kaç gün atıma, Gökgürültüsü'ne atlıyıp adayı dolaşmaya giderdim. Bütün adayı gezerdim. Çarşıları pazarları birbirine katardık o kadar eğlenirdik ki. "Açılııın Gökgürültüsü geliyooor!!" diye bağırmak en sevdiğim sözlerden birisidir. Bazen benim de kafa dinlemeye ihtiyacım oluyo işte o zaman deniz kuyısında bir yerde insanlardan uzak bir alanda atımla oturup sohbet ederdik. Şizofren gibi görünüyorum ama umurumda değil çünkü ben böyle mutluyum. Hayatıma kimse karışamıyordu kafama eseni yapıyordum. Pek fazla arkadaşım yoktu burda ama ihtiyacım da yoktu. Zaten okula bile gitmiyodum okul benim ayağıma geliyordu. Evde ders görüyordumda bu iyi çünkü uykum gelince yumuşak halılarda rüyalara dalıyodum. Diğerleri gibi sert bir tahta üstünde oturmazdım.
Hayatım çok rahattı beni kötü etkileyen bi şey yoktu. Tek kötü tarafıda bu. Fazla mükemmeldi. Sonsuza dek böyle yaşayamayacaksın diyordu içimdeki bir ses haklıydıda.
Bir gün sabah uyandığımda hiçbir şey aynı değildi ev sanki fazla sessizdi bahçedeki çiçekler solmuş korumaların sayısı da artmıştı. Kapının önünde siyah bir araba duruyordu. Annem odaya girdi ve "Hıçkıdık kalktın mı? " dedi. Gözleri kıpkırmızıydı uyumamıştı ve sabaha kadar ağlamış gibiydi." Tatlım gitmemiz gerek." Ben hala neler olup bittiğini anlamamıştım kafamda o kadar soru vardı ki ama hiçbirini soramadan yataktan hızlıca kalkmak zorunda kaldım. Annemi daha önce hiç bu kadar endişeli ve aceleci görmemiştim. Neler oluyordu?
Annem bana bir sırt çantası uzattı içinde yolculuk için gerekli olan her şey vardı. Gidiyorduk demek. Bu saltanat bitiyordu ha. Kapıdan kendimi zor attım ben-ben istemiyordum ki bitsin bahçe kapısından çıkarken bir şeyi unuttuğumu farkettim. Gökgürültüsü. Ona veda etmedim! "Anne dur Gökgürültüsü ne olacak?" "Onun için geri geleceğiz hayatım ama şimdi gitmeliyiz. Hemen!" Bana öyle bir baktı ki hayatım boyunca böyle bir şey yaşamamıştım kalbim yanıyordu. Neden? Sürekli bu soruyu kendime soruyordum. Adamlar eşyaları bagaja yerleştirdikten sonra araba bindim ve bu evi bir daha göremicemden emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Ruhu
Fantasy15 yaşında ki bir çocuğun yaşadığı macera belki bir hayal belki de bir kabus. Hayatı normal olamayacak kadar mükemmel olan Hıçkıdık'ın dünyasının başına yıkılması, akla hayale sığmayan maceraları ile bütünleşiyor. Ejderha Ruhu'nu arayış ve kehanetl...