Buraya taşınalı tam 2 hafta olmuştu. Koskocaman 2 hafta. Babamdan hiç bir iz yoktu ne bir haber yollamıştı ne de başka bir şey. Bizi buraya getiren adamın dediği sözleri hatırlıyorum da "Biz tekrardan geliceğiz. En kısa zamanda." O adamlar bile bir kez olsun arayıp, "Nasılsınız bayan Haddock çocuğunuz nasıl? Rahatınız yerinde mi?" dememişti. Bizi bu cehenneme terketmişti. Tamam hadi o kadar da kötü değil durumumuz sonuçta annem yanımda evde bir harika, burada çatlak komşularla muhabbet de bitmez ama yine de onu özlüyorum. Daha önce yaşamadığım bir şey bu, yüreğim sıkışıyordu aklıma geldikçe. Sabahdan kalkar yarım saat boyunca halının desenlerine bakarak onu düşünüyorum ama sonra bizi terkettiğini hatırlıyorum. Eminim keyfi yerindedir. Aman yerinde olsun sonuçta keyfi bizden ve her şeyden daha önemli. Biz kimiz ki?
Bu iki hafta içinde bana acımı unutturan şeyler de oldu. Mesela bir başka acıyla uğraşmak. Okul. Okula başlicakmışım bu dönem. O niye var ki yani? Ne gereksiz. Ya aslında gerekli tamam yani şimdi off ne diyorum ben? Valla kafayı yicem burada.
"Hıçkıdık!!"
"Hıçkıdıııığğğk!!!" Al işte yine başlıyoruz. Ben de diyorum neden bu kadar geç kaldı. Bide ritmik söylüyo ne yapıcam ben bunla ya!!
" Hey Hıçkıdıııığğğk!!"
"Efendim Merida?" Diye cevap verdim pencereyi açarak. Her sabah erkenden hiç üşenmeden balkona çıkar ve bana bağırırdı. Artık ondan sıkılmaya başlamıştım çünkü hiçbir şeyimiz ayrı gitmiyordu. Hangi insan sabahın köründe balkona çıkarak birine bağırır ki? Biriyle arkadaş olmak bunu mu gerektirir? Eğer öyleyse bunca yıl arkadaşım olmadığı için çok şanslıymışım.
"Kızıl Marul diyecektin heralde." Sesi boğuk geliyordu. Sadece kızınca öyle yapardı ama bana 7/24 gülümsüyordu. Uzaktan bakılınca mal gibi gözüküyodu. Acaba ona söylesem mi?
" Ya üf neyse işte. Ne oldu (yine)?"
"Güünaydııııın" diye bağırdı. Canım pencereyi suratına kapatmak istedi ama yapmadım tabiki de. Her ne kadar 2haftadır aynı diyalogları tekrarlasak da o benim arkadaşım.
"Sana da güüünaydın." Dedim huzursuz bir şekilde.
"Aşağıya gelseneeeğ."
"Kahvaltı yapmam gerekiyor üzgünüm ayrıca hava baya sıcak gibi. " Mesafeden dolayı bağırarak konuşuyorduk. O mesafeler de iyi ki var. Bu kadar uzaktan böylesek kim bilir daha yakından nasıl olurduk düşünmek bile kötü. Ya tamam gerçekten her sabah üşenmeden beni umursaması günaydın demesi çok hoşuma gidiyor açıkçası ama inanın fazla ileri gidiyordu. Ne geçiyor aklından bilmiyorum ama bu benim ona söylediğim ilk yalan değil. Anlamadığını umarak pencereyi kapattım en son bir şeyler dediğini duydum ama ilgilenmedim daha fazla. Aşağıya inerken annemle karşılaştım.
"Ah tatlım uyandın mı? Arkadaşının sana günaydın dediğini duydum da yanına geliyordum."
"Aaa anne uyandım ben, evet."
"Bak şu okul meselesini kafana takıyorsan sana bir önerim olacak." Heyecanlandım birden okula gitmicem diye düşündüm.
"Takma."
"Saol ya öyle kansere çözüm bulmuş gibi. Ölürseniz hiç kanser olamazsınız misali. Vay be çok işime yaradı demek takma!"
"Ahahah! Tatlım hayır yani demek istediğim ahahaha şey..." gülmekten konuşamıyordu.
"Ben sana harika bir okul buldum gerçekten özel bir yer. Her öğrenciyle özel olarak ilgileniyor tıpkı Berkteki gibi hayatım senle özel ilgilenen öğretmenlerin olacak."
"Aaa ne hoş (aslında hoş falan değil). Ben bunu gideyimde bir yerlerde kutlayayım."
"Tatlım biraz sabret. Azıcık, minnacık, beni seviyosan?" Buna dayanamazdım.
"Tamaaam hadi gel buraya."dedim ve anneme sıkı sıkı sarıldım.
"Ee bugünkü planın ne?"
"Ee Merida'dan namıdiğer Kızıl Marul'dan uzak durmak?"
"Ahahah o zaman bol şanslar çünkü şuan da bizim balkonda ve senin aşağıya gelmeni bekliyor tatlım."
"Ne? Nasıl?" Arkamı döndüm birde ne göreyim masanın bir köşesine oturmuş beni bekliyor.
"Ya anne yapma götür onu burdan ne olur. Ya yok artık ama ya!"
"Aaa hiç olurmu Hıçkıdık öyle arkadaşı kovmak falan yakışmıyo sana hadi git de yalnız bırakma arkadaşını namıdiğer Kızıl Marul'u." Dedi ve kıkırdayarak yukarı çıktı. Annemin böyle davranmasından nefret ediyordum ama haklıydı onu kovamam. Balkona çıktığımda ise sanki kendi masasıymış gibi bir köşeye oturmuş olan Meridayı gördüm çatalı fırlatarak çileklere saplamakla meşguldü.
"Çileklere bir kastın mı var senin?"
"Aaa Hıçkıdııık geldin demek. Beklettin. Hayır çileklere bir kastım yok ben sadece onları..."
"Ya tamam hadi uzatmada söyle ne işin var burda neden geldin? Amacın ne senin? Biz sadece arkadaşız tamam mı? Arkadaş. " masmavi gözlerini üzerime dikti. Hiçbir şey söylemedi. Tepki bile vermedi ve bir akıntı misali göz yaşları belirdi gözlerinde. Sonra da gitti. Hayal kırıklığına uğramıştı belki. Belki sadece utanmıştı. Belki de bana çok kızmıştı. Belki de o da beni sadece arkadaş olarak görüyodu. Ya ben de onun ilk arkadaşıydıysam ve o da bunun ne demek olduğunu bilmiyorduysa. Ya benim düşündüğüm gibi bir amacı hiç olmadıysa. Tüm bunları düşünürken içimi soğuk bir rüzgar kapladı ben bunları söylemiş olamazdım de mi? Hava karardı gök gürledi ama yağmur yağmadı. Belki de ben öyle görüyordum. Ben çok pişmanım ama bunu ona nasıl söylicektim. İştahım kaçtı hiçbir şey yemedim bütün gün yatağıma uzandım ve uyuyakaldım.******************
Merhaba millet yeni bölümü yayınladım oy ve yorumları unutmayıııın ;))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Ruhu
Fantasy15 yaşında ki bir çocuğun yaşadığı macera belki bir hayal belki de bir kabus. Hayatı normal olamayacak kadar mükemmel olan Hıçkıdık'ın dünyasının başına yıkılması, akla hayale sığmayan maceraları ile bütünleşiyor. Ejderha Ruhu'nu arayış ve kehanetl...