Hiç bir şekilde anlam veremiyordum. İşler iyice çığrından çıkmaya başladı. Merida bu sözleri okuduktan sonra korkunun bütün vücudumu kapladığını, tüylerimin ürperdiğini hissetmeye başladım. Daha ne ile savaşıcağımı bilmiyordum bırakın ne yapmam gerektiğini.
"Saçmalık. Yeter artık, hiçbir şey mantıklı değil."
"Hıçkıdık sen kafayı mı yedin? Bunlar gerçek bunu kafana sok artık istersen!" Diye seslendi Astrid.
"Astrid olmaz. Yani ne diye gittiler ki oraya ne vardı sanki. Hem kendi başlarını hem de bizim başımızı yaktılar. Hiç birimiz güvende değiliz şuan bilmem farkındamısınız."
"Bana bak şapşal, ya anlayamayacak kadar salaksın ya da numara yapıyosun bilmiyorum ama Ejderha Ruhu sende. Tamam mı? Sen ister kabul et ister etme onlar bizi korumak için gittiler. Yoksa sen şimdiye bir cesetten fazlası değildin." Dedi ve hızlıca evi terketti. Bunları öyle bir söylemişti ki bir anda kalakaldım. Belkide haklıydı. Söyliyecek hiçbir şeyim yoktu. Arkamı döndüğümde annemle Merida da bana sinirli bir şekilde boğacakmışcasına bakıyorlardı. Hatta o tuhaf yaşlı kadın bile. Dayanamadım ve karanlık kulübede onları yalnız bırakarak koşar adımlarla Astrid'in peşinden gittim.Kulübenin etrafına bakındım. Arabanın içine, hatta ormanın yoluna kadar gidip seslendim "Astriiid??" ama nafile ses seda yoktu. 2 dakika içinde nereye gitmiş olabilirdi ki bu kız. En sonunda orman yolunun ağzına vardığımda beni duyduğunu düşünerekten bağırdım. O kocaman göğe kadar ulaştığını sanacağınız türden olan ağaçlar daha da korkutucu gelmeye başlamıştı.
"Astriid!!!" O sırada bir şey hışırdadı ama ben aldırmadan konuşmaya devam ettim." Şey ben özür dilerim bencilce dav...." orda öylece durup kimle konuşuyordu bu kız? Ağaçların arasına saklandım ve yavaş yavaş ilerlemeye devam ettim. Hem konuşuyor hem de ilerliyordu. Korkunç derecede cansız ve ölü ağaçlarla dolu ormanın ortasında derinlere iniyorduk. Nereye gittiğimiz hakkında bilgim bile yoktu. Kaybolursak eğer, vahşi canavarlar tarafından katledilip un ufak edilecektik. Bir göl gözüktü uzaktan büyük ihtimalle gideceği nokta orasıydı. Noldu yav bu kıza şimdi birden? Her sinirlendiğinde böyle evi terkedip gidecekse işimiz var demektir. En nihayetinde göle ulaştı ama ben hala aramdaki mesafeyi korumaya çalışıyorum. Uzun bir süre dolunay ışığındaki gölü seyretti sonra eline bir taş alıp göle atabildiği kadar hızlı bir şekilde attı. Bişeyler mırıldanmaya başladı. Ona daha yakın olan bir diğer ağacın arkasına saklanıp neler söylediğini duymaya çalıştım.
"Aşk, ne büyük aptallık." Gururum incinmişti doğrusu. "İnsanlara önce hoş gözüküp sonra yavaş yavaş içten içe mahvediyor. Acımasızca." Ağacın arkasında çıkıverdim.
"Belki de daha tanımıyorsundur." Dedim ve yanına yavaş yavaş yürümeye başladım. Biraz utanmıştı ve ürkmüştü. Beraber uzun bir sessizlikten sonra rahatsız edici çakıl taşlarının üzerine oturduk ve dolunayı seyrettik.
"İnan bana biliyorum."
"Ov bi sevgilinmi var?" -Lütfen hayır de lütfeen!!-
"Ahahah tabiki hayır." Dedi, güldüğünü görmek güzeldi, çünkü gülüşü sözleri kadar canımı yakmıyordu.
"Babanla annen arasında ne oldu Astrid?" Mavi gözlerini aynı renkte olan göle dikti ve uzunca bir hayale daldı
"Babamla uzun bir zamandır görüşmüyorum. En son gördüğümde 4 yaşındaydım. O çok meşgul olurdu ve hep benle ilgilenemeyeceğini söylerdi. Bugüne kadar kendimi tek başıma yetiştirdim."
"Peki ya annen neredeydi?" Diye sordum.
"Annem beni doğurduğunda ölmüş Hıçkıdık. Ben annemi hiç tanımadım. 4 yaşıma gelinceye kadar babam çoktan bir kadın bulmuştu ve mutluydu. Belkide annemle olamadığından daha mutluydu. Sabahları şarkı söyleyerek beni uyandıran, sevgi ve şefkatiyle beni kucaklayan, bana şarkılar söyleyerek beni büyüten, ellerimden tutup yürüten, okula gitmeden önce yumuşacık elleriyle saçımı okşayıp, tarayan, bana güzel sözleriyle öğütler veren birisi olmadı. Bu yüzden sana kızıyorum harika bir annen var sana sahip çıkıp seni koruyan bir baban var ve hepsine karşı geliyosun." Sesi o kadar acıklı geliyordu ki gözlerimde yaşlar birikmeye başladı. Hıçkırarak zorla konuşuyordu.
"Şşşt...! Ağlama, sen güçlü bir kızsın. Özür dilerim böyle olduğunu bilmiyordum." Dedim ve elimi omzuna atarak başını göğsüme yasladım."peki ya üvey annen o sana bakmadı mı?"
"İnan bana beni seven bir üvey annem olacağına, beni döven bir öz annem olmasını tercih ederdim." Diyecek hiçbir şey bulamıyordum. Kelimelerim kifayetsiz kalıyordu. Her şey boğazımda düğümleniyordu.
"Sonra üvey annem babamın gidişi üzerine evlendi. Ve 3 üvey kardeşim var şimdi. Üvey babam leşin tekidir, çalışmaya yüzü yoktur, kumarla kazanır parasını ve sürekli içer. Masraflar artınca da beni evde istemedi. Annem yani üvey annem beni hep korumaya çalışırdı ondan ama sonuçta öz değildim. Bazen odasına kapandığı ve ağladığı oluyor bende onu dinliyorum ve ' özür dilerim Mike b-ben emanetine artık sahip çıkamıyorum, ona ona annelik edemiyorum.' Diyor. bunlar canımı çok yakıyordu. Bir ev düşün doğup büyüdüğün ama o evin her şeyi sana yabancı. Duvarları, eşyaları, karanlık koridorları lambalar bile aydınlatamıyor, seninle barışmayacağına yemin etmiş odalarda yatıp kalkıyorsun. Ait olduğun yer aslında sana ait değil. "
"Sonra sende buna bir son vermek için evden kaçtın öyle mi?"
"Aynen öyle. Bunca yıl bana zaten annelik yaptı şimdi üç çocuğu ve ilgilenmesi gereken alkolik bir kocası var. Daha fazla yük olamazdım."
"Peki şimdi ne yapıcaksın?" Kafasını yavaşça kaldırdı ve gözyaşlarını sildi. Sonra da kendinden emin ve çaresiz bir şekilde bana baktı." Babamı bulucam, tek çarem bu."
"O halde bu işte benlesin ha?"
"Tabi ki senleyim şapşal ne sandın." Dedi neşeli bir şekilde.
"Yeniden güldüğünü görmek güzel. Sana çok yakışıyor, hiç bozma olur mu?" Kıpkırmızı olmuştum nasıl dediğimi bile anlamadım ama...Önce kafasını aşağıya eğdi ve sonra gözlerime baktı ve yanağıma bir buse kondurdu. Şimdi tamıtamına ateş gibi yanıyordum.
"İyi ki varsın. Ama artık gitsek iyi olur, bizi baya bi merak etmişlerdir." Dedi ve gülümsemesini hiç eksik etmiyordu yüzünden. Bu hoşuma gidiyordu. Ona hayran hayran bakıyordum ama sonra birşeyler söylemem gerektiğini hatırladım
"Aa-aa...evet çok haklısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Ruhu
Fantasy15 yaşında ki bir çocuğun yaşadığı macera belki bir hayal belki de bir kabus. Hayatı normal olamayacak kadar mükemmel olan Hıçkıdık'ın dünyasının başına yıkılması, akla hayale sığmayan maceraları ile bütünleşiyor. Ejderha Ruhu'nu arayış ve kehanetl...