'Hayatıma girdiğin o andan sonra ben.. seni bulmakla ödüllendirilirken kendimi kaybetmekle cezalandırıldım.'
"Yardım et."
Başhekimin sesiyle aynı olan kalın ses yorgunluktan fısıltı gibi çıkarken usulca döküldü yaralı adamın dudaklarından. Jennie'nin ise beyni durmuş gibiydi gözlerinin önündeki iki adama bakarken. Birisi canlı yayındaydı ve her zamanki katı ifadesiyle, kara kuyuları andıran gözleriyle bakıyordu kameralara. İşte tamda nefret ettiği adamdı telefonda gördüğü. Dün yüzüne bir tokat atıp dudağını kanattığı.. Şimdi telefonun ekranında bile görebiliyordu alt dudağının kıvrımındaki küçük kırmızı yarayı. Diğeri ise zar zor açık tutabildiği gözleriyle tam önündeki yatakta yatıyordu. Telefonda gördüğü adamla, yani Başhekimle aynı kişiydi neredeyse. Tek fark daha solgun duran yüzü, kara kuyulardan çok daha uzak yumuşak kahve renklerinde bir hare ve onun yanındaki buz mavisine dönmüş diğer haresiydi.
Tanrı aşkına bu iki adam aynıydı!
"Yardım et- lütfen."
Yatakta öylece yatan adam lütfen diye fısıldadığında Jennie'nin kalbi sızladı. Tıpkı dün ona çarpmadan önce gözlerindeki korkuyu gördüğündeki gibi sızlamıştı kalbi. Kafası karışmış bir şekilde tekrardan ekrana döndü. Beyni yanmak üzereydi ve bu sefer babası aramaya başladı. Jennie telefona bakıp kalmışken, "Siktir," diye fısıldadı. Kendisine bakan adama iri gözlerini çevirdi, kafası öyle bulanmıştı ki, zavallı adamın çaresizce yardım dilenişine karşılık veremiyordu Jennie. "Sen- Başhekimin ikizi falan mısın?" diye sordu can havliyle.
Telefonunu cebine tıkıştırıp tuttuğu dosyanın kapağını kapattı ve kapakta yazan isme baktı. "Kim Taehyung," Jennie fısıldayarak okuduktan sonra kaşları çatıldı. Gözleri neredeyse kapanmak üzere olan adama tekrardan döndü. Bayılmak üzereydi yine. Jennie hızlıca yanına adımlayıp baş ucunda durdu. "Sen- sen Kim Taehyung musun?" Merakla sordu, gerçekten bir cevaba ihtiyacı vardı. Bu lanet yerde neler döndüğünü bilmeye ihtiyacı vardı yoksa aklını yitirecekti.
Gözlerini güçlükle açık tutan adam ise kurtuluş olarak gördüğü meraklı yüze bakarken kendini zorladı. "Evet," diye fısıldadı. "O-o benim," dedi gözleri kapanırken. "Kardeşim Taeyang."
Jennie gözlerini kapatan adama öylece bakıp kaldı. Dolgun dudakları aralık kalmıştı şimdi. Beyni hızlıca çarklarını çeviriyordu ve o anlam vermeye çalışıyordu. Eğer bu adam Kim Taehyung ise, neden Başhekim kardeşinin ismini kullanıyordu? Neler oluyordu böyle?
Zavallı adamın direnemeyip tekrardan bayılışını izledi Jennie. Elleri buz tutmuştu soğuk dosyayı tutarken. Oda da soğuktu, üzerinde pardesüsü olmasına rağmen burnunun ucu donmuştu burada öylece dikilirken. Jennie beynindeki tüm sorularla cebelleşirken kendini silkeledi ve ilk olarak Taehyung'a öncelik vermeyi seçti. Elini uzatıp onun tenine dokundu. Alnı sıcaktı, biraz ateşi vardı ama elleri soğuktu. Jennie onun ellerini sıkıca ısıtmak için tuttuğunda adamın ellerinin kasıldığını hissetti.
Kaşları hafifçe çatılırken bakışlarını kaldırıp odada gezdirdi. Bu oda gerçekten çok soğuktu ve tek üşüyen kendisi değildi, o da üşüyordu. Jennie onun ellerini bırakıp dolaplara ilerledi. Açtığı dolap kapaklarının ardında tıbbi gereçelerin haricinde bir battaniye bulabilmek için uğraştı ve dolabın altındaki dar çekmecede ince bir yorgan buldu. Hızlıca aldığı ince yorgana sıkıca sarıldı, bu lanet yerde dolabın içindeki yorgan bile soğuktu. Yorganı elinden geldiğince ısıttıktan sonra ona ilerledi. Üstündeki ince çarşafı kaldırdı. Bu eşofman takımı onu soğuktan korumuyordu.
Jennie hızlıca çarşafı çekip onu ısıttığı yorganla sardı ve tıpkı ilk hali gibi görünsün diye çarşafı da tekrardan üstüne örttü. Ayaklarında çorap bile yoktu. "Tanrım! Ona işkence mi ediyorlar!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black / taennie
Teen FictionKim Jennie arabayı o adamın üzerine sürerken gözlerinin içindeki bir şey kalbini sızlatmıştı. Ama durmadı.