Veterinerlik bölümünden mezun olunca hemen iş bulurum zannediyordum. Oysaki uzunca bir süre işsiz kaldıktan sonra mesleğe başladığım ilk yer bir klinik değil, e-sporcuların merkez üssüydü.
SKZ Gaming oyuncularının evcil hayvanları için özel veterine...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Panduflar ve KaramelliFrappe"
Benim kendi sabah rutinim birkaç dakikamı alırken bu minik dostlarımın sabah rutinleri saatler sürüyor. Yine de bundan şikayetçi olduğumu söyleyemem, onların her türlü bakımlarını yapmak benim için görevden öte bir zevkti. Bu yüzden bu mesleği seçmiştim zaten. Sanırım aylarca burada kalıp onlarla ilgilensem bir kere bile of demem.
Ah... Bu kadar aşk böceği olmamdaki tek etken kamptaki hayvanlar değil galiba, doğruya doğru. Açıkçası dün gece Minho'nun yaptıklarından sonra kampa da, hayvanlara da, ona da eskisinden daha çok bağlandığımı hissettim. Tam da tahmin ettiğim gibi olmuş, gece boyu uyuyamamıştım. Tam uyuyacakken yanağımdan öptüğü, bana sarıldığı o anlar aklıma gelmiş, kalp çarpıntısıyla gözlerimi açıvermiştim. Hala inanamıyorum...
Aramızdaki şeyin bir adı yoktu, ne olduğumuz belli değildi. Sadece birbirimize çekildiğimizi biliyorum. Dün gece mutfağa birinin geldiğini duyup hızla ayrılmasaydık devamında ne olacağını hayal edince bile gülümserken buluyorum kendimi. İyi geceler dileyip merdivenlere doğru koşarken arkamdan güldüğünü duymuştum. Off... Rüya gibi ama her şey gerçek!
Başta bahsettiğim rutinlerden birini daha bitirmiş, tüyleri güzelce taranmış Latte'yi yolladıktan sonra Gahyeon'un odasına girip Cherry ile Berry için balık yemlerinin olduğu kutuyu aldım ve alt kata indim. Yemleri küçük kutuya aktardıktan sonra bir tanesini ezip akvaryuma attım ve büyük kutuyu yerine koymak için tekrar Gahyeon'un odasının yolunu tuttum. Bu esnada diğerleri oyun oynuyorlardı, kulaklık taktıkları için onlarla iletişime geçmemiştim ama bir yanım deli gibi Minho ile konuşmak istiyordu.
Salona döndüğümde Jeongin'in bilgisayar başından kalkıp bir köşeye geçtiğini ve telefonla konuştuğunu duydum. Azul'un adı geçtiği için merakla ona yaklaştım. Suratı asıktı, telefonu kapattıktan sonra fark etti beni.
"Azul muydu?"
"Hm, bugün de gelemiyormuş. Ablasının evinde dinlenecekmiş."
Tavrı yüzünden kaşlarım havalandı, "Sen niye buna bu kadar üzüldün ki? En azından iyi olduğunu biliyoruz, hem ablası da yanında."
İç çekti, "Üzülmedim. Sadece... Ya ne bileyim endişeleniyorum işte."
Sanırım şüphelerim doğru çıkıyor.
"Jeongin sen Azul ile sadece arkadaş olduğunuza emin misin?" diye sormamla gözlerinin büyümesi bir oldu, eş zamanlı olarak yanakları da pembeleşmişti, "Evet, niye?"
Hınzır bir şekilde gülümsedim ve parmağımı ona doğrulttum, "Sen farklı hissediyorsun!"
Parmağımı tutarak elimi aşağı indirdi, "Noona sessiz olsana! Yok öyle bir şey ya. Azul benim çocukluk arkadaşım, fazlası değil." yutkundu, "Zaten o da beni farklı görmüyor."