Barış'ın yüzünü uzun zaman sonra ilk kez sokak lambasının ışığı altında seçtiğinde geçtiğini sandığı öfkesi ve nefretinin hala taze olduğunu anladı. Onur'un arabası sokağın sonunda kayboldu. Barış vardı karşısında. İnce bir ışığın altında hala suçlu gözlerle kıza bakıyor, bu yüzü ne kadar özlediğini fark ediyordu. Kıvranıyordu adam. Derin'in tüm soğukkanlılığına karşın Barış, dokunsalar ağlayacaktı. Ne için geldiğini, neden geldiğini açıklamak için bile konuşacak halde değildi besbelli. Yüksel Bey devraldı.
"Nasılsın kızım?" Diye sordu adam. Derin bakışlarını bir kez olsun Barış'a değdirmeden gülümsemeye çalıştı.
"Gayet iyiyim."
"Allah iyilik versin. Çocukları Rize'ye götürmek için geldim. Konuşmuştuk zaten." Derin kafa salladı. Yarın sabah bekliyordu adamı. Eski kocası zaten hiç hesapta yoktu. Saatine baktı.
"Geç oldu şimdi. Yarın sabah gelip alırsınız." Dedi Derin. "Bu gece çıkmayacaksınız herhalde yola."
"Yok, uçak biletini yarın sabaha aldık. Otelde kalacağız bu akşam da... belki çocukları görürüz demiştim ben." Diye konuştu Yüksel Bey. Torunlarını çok özlemişti. Burnunda tütüyordu ikisi de. Tüm sene şu iki hafta için yaşıyordu sanki.
Derin bir daha saatine baktı. Akşam 10'du saat. Çocuklar uyumamışsa da misafir kabul edecekleri bir saat değildi ya! Barış onun rahatsız olduğunu anladı. "Baba yarın sabah geliriz." Dedi Derin'i zor durumda bırakmamak için.
Kız alayla güldü. Senede birkez gördüğü çocuklarına düşkün değildi adam belli ki. "Geçelim içeri Yüksel Amca, sen görürsün istersen. İstemeyen de durmaz gider."
Barış afalladı. Ne demişti ki? Kız rahatsız olmasın istemişti sadece. Ancak tartışmadı kızla. Zaten tartışacak ne kalmıştı ki. Derin'in arkasından geniş evin salonuna girdiler. Zeynep Hanım açmıştı kapıyı. Hiç memnun olmamış ama nezaketsizlik etmemek için de sesini çıkarmamıştı.
Gördükleri ikinci kişi, Nehir oldu. Barış ilk bakışta tanımadı onu. Sonra kafasını kaldırıp o küçük burnunu kırıştırdığında fark etti. Zaman çok hızlı ve acımasızca akıyordu. Nehir'i Rize'de omzuna alıp gezdirdiği günü hatırlıyor ve o günden bugüne kaç insanın kalbini kırdığını tekrar fark ediyordu.
"Merhaba Nehir." Dedi Barış. Nehir'i ilk gördüğü andan beri kendi küçük kız kardeşiymiş gibi benimsemişti. Aralarında özel bir bağ, iletişim olduğunun farkındaydı. Bu yüzden bir cevap alacağını düşündü. Ama Nehir, Barış'ın yüzüne bile bakmadı. Yüksel Bey'e bir baş selamı verip odalarında oynayan çocukları getirmek için çıktı odadan. Ablası kadar kırgındı o da çocukluk kahramanına.
Önce Özgür girdi salona. Kafasında mutfak dolabından aşırdığı plastik bir salata kasesi vardı. Şapka niyetine takmış elindeki tahta kaşıkla da arada vuruyordu. Dedesini görünce ikisini de bir köşeye fırlatıp kucağına koştu. Yüksel Bey yanaklarından öptü çocuğu. Sonra Barış'ın da sarılması için yere bıraktı. Özgür, adamın kendisini kucağına almasına izin verdi. Öpmesine de ses çıkarmadı. Ama sonra hemen huzursuzlanıp inmek istedi. Barış istemeye istemeye bıraktı onu.
Sonra Arya girdi. Çekingen ve korkak adımlarla duvar kenarından yürüyordu. Minik birkaç adım attı dedesine doğru. Ama gözü ve kulağı Barış'taydı. Barış ona gülümsemeye çalışırken burnunun ucunun yandığını, gözlerinin dolduğunu hissetti. "Kızım... gel bakalım." Hafifçe uzattı elini. Arya'nın tutmasını bekledi ama Arya dedesine biraz daha yaklaşıp onun paçasına yapıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
illicit affairs // barış alper yılmaz
Fanfichataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu