0.1

11 1 14
                                    


"Lan orospu herif! Bende sana bu tarafta olduğunu söylüyorum neden anlamıyorsun?!"

Natty elindeki dürbünü Eunseok'un sırtına sertçe vurdu. Eskiden asla böyle birisi değildi, Alfasının hayatta kalma içgüdüleri onu böyle birisine çevirmişti. Eunseok stresten dolayı ısırdığı dudaklarını yaladı.

"İmparatorun olduğu şehir başkent, sadece zenginler yaşıyor orada Natt, eğer Sungchan geldiği zaman hala bulamazsak ikimizin de canını okur. Biliyorsun..."

Natty zaten konuyu biliyordu. Sungchan soylu kişilere karşı kimsede görmediği bir kin besliyordu. İntikam ateşi bu imparatorluğun her yerini kasıp kavurmak, yakmak istiyordu.

"Biliyorum. Denizde bir yeri bulmak baya zor ve mümkün değil."

"Xinyu'ya soralım mı? Çoğu ülkeyi gezdiğini söylemişti." Seunghan bu fikri önerdi. Natty ise gözlerini devirdi.

"Hayatta kalmak için yalan söylüyordur. Yoksa Sungchan ona iyi bir ders verirdi. Tanrım, bir omegayı parçalara ayırmak sadece onun aklına gelebilir. "

Kimse belli etmese de, Deltadan ölesiye korkuyordular. Tek bir hareketi ile onları öldürebilirdi.

"Boşver, zaten Sohyun ona yaklaşmamıza izin vermez. Sohee dışında kimseye izin vermiyor." Natty kıkırdadı.

"Baksana, karadan yeni bir harita almalıyız. İmparatorun soykırımlar yaptığını ve yeni topraklar elde ettiğini duymuştum."

"Saray sadece bir şehirde, hiçbirine bile gitmedim nereden bileceğim?!"

"Birisini gönderip soralım. Böyle bulmak zor olacak."

"Utahime ve Sooyu arasında kaldım."

Sohyun onlara yaklaşıp haritayı ellerinden aldı.

"Utahime daha soylu sesleniyor. Tahminim beni yanıltmıyorsa, kesinlikle odur. " Natty kahkaha attı.

"İstersen zar atalım Sohyun?"

"Ya, pislik o olduğunu söyledim. Xinyu'ya soracağım!"

"Canım~ beni yanlış çıkarmaya çalışıyorlar!" Xinyu Sohyuna baktı.

"Yine sarayı basmayı mı planlıyorsunuz?" Sohyun evet anlamında başını salladı.

"Orada kaç asker olduğunu bilemeyiz Sohyun, ellerinde mızrak, silah, ve türlü işkence aletleri olabilir. O zaman da, sağ çıkmamız imkansız olur."

Sohyun saçlarını savurdu ve cevap verdi.

"Elimizde bir delta var. Emin ol bize hiçbir şey yapamazlar. Ayrıca efsane sayesinde, mükemmel bir şekilde yaşayacağız-"

"Park Sohyun, siktir git amına koyayım! Yaşayacakmış, o piçlerin ailesini de benimkiler gibi önlerine koyacağım!"

Cümlelerin sahibi Sungchan'dı, geminin kaptanı. Sohyun onu duyduğu anda susmuştu. Sungchan elindeki erzak toplusunu gemiye bırakıp Eunseok'a baktı.

"Orayı buldunuz mu?" Natty gülerek başını salladı.

"Utahime olduğuna eminiz, Xinyu bize sarayı gösterdi! Resmini çizmiş!"

Sohyun elindeki kağıt parçasını Sungchan'a gösterdi. Sungchan resme dikkatlice baktı. Eunseok Seunghan'a Sungchan'ın hazinenin nerede olduğunu tahmin etmeye çalıştığını söyledi. İkisi de güldü. Sungchan sırıttı. Resmi Sohyun'a geri verip başını okşadı.

"Aferin ufaklık, ödül olarak şeker kamışı alabilirsin." Xinyu gözlerini devirdi.

"Oradan bakınca çocuğa mı benziyorum?"

Sungchan onu süzüp "Evet." Dedi.

Seunghan Eunseok ve Natty üçlüsü kahkaha ile gülüştüler.

"Lanet olası, Sohee nerede?!" Xinyu başını defterinden kaldırmadan söyledi.

"Zengin birisinden para koparmaya gitmiştir. Çocuğu da kendinize benzettiniz!"

"Ya, benim nerem dolandırıcıya benziyor hayatım?" Sohyun dudaklarını büzerek söyledi.

"Sende dün kafes dövüşü yapıyordun görmediğimi sanma." Sohyun kıkırdadı.

"Haketti ama! He, Sohee de geliyor!" Sohee alnından akan teri silip gemiye bindi.

"Geç kaldın." Sungchan Sohee'ye bakarak söyledi.

"Koşmak biraz zor oldu, neyse ki limana kadar koşamadı." Sungchan Sohee'nin üstüne şeker kamışını attı.

"Alın veletler. Sende birkaç yemek yap Sohee. Utahime'ye gidiyoruz."

Sungchan'ın gözleri bunu söylerken intikam ateşinin kıvılcımları gibi yanıyordu.

"Hemen mi?!" Sungchan başını salladı.

"Hiçbirimiz kızgınlık döneminizde geleyim demeyin. Yoksa ne olacağını iyi biliyorsunuz. 10 yıldır bunun için hazırlandım!" Sungchan okyanusa bakarak söyledi.

"Sonunda o orospu çocuklarının kanını yere dökeceğim! Tıpkı aileme yaptıkları gibi!"

Sungchan söylemekten kaçınıyordu ama sevdiği kişiler zayıf noktasıydı, onlara zarar verilseydi, kendini kaybedip o kişiye saldırabilirdi. 

Sungchan diğerlerinin nasıl hissettiğini bilmiyordu. Onlar korkuyordu, saraydan soylulardan ve çoğu kraliyet insanından. Örneğin, Park Sohyun. Kraliyet adamlarından biri onu köle olarak satın almıştı. İnsan ticareti yıllar önce yasaklanmıştı, ancak savaştan sonra halk kendi halindeydi. Zengin fakiri, güçlü zayıfı eziyordu. Kısaca, imparatorluk berbat haldeydi.

Lee Sohee, omega olmanın bütün kötü avantajlarını görmüştü. Bu devirde omega olmak korkunçtu. Evli omegalar eve kapatılıp çocukları ile birlikte yaşamaya zorlanıyordu. Kalanları ise zayıf bedenlerini aldırmadan çalışıyorlardı. Omegaya zayıf bir tür gibi bakıyorlardı. Verdikleri iş ise sadece aşçılık ve genelevde çalışmaktı. Sohee bu omegalardan biri değildi. Beş alfa kardeşin son omega kardeşi idi. Küçüklükten beri hep yasakların altında yaşamıştı.

Sungchan intikam hissiyle birlikte dolup taşarken, diğerleri korkuyordu. Seunghan, Eunseok, Natty ve Xinyu dışında. Seunghan adil bir dünya, Xinyu adalet, Natty dünyanın güzellik ve mutluluk ile birlikte yaşamasını, Eunseok ise Sungchan'ın mutluluğunu istiyordu. Eunseok Sohee ve Sohyun'u rahatlatmaya çalıştı. Sungchan için denemelerini istedi. En sonunda Eunseok'u haklı bulup sustular. Sungchan soyunun tek örneğiydi, Eunseok'ta onu elmas gibi korumak istiyordu.

"Hazırız değil mi?" Sungchan gülerek söyledi.

Herkes toplandı. Xinyu'nun kendileri için seçtiği bir sloganları vardı.

"Living for that fucking worthless life! Liver Spirit!" 

_

daylight and the black star | wonchan/sunjeongz, Omegaverse Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin