UFAK BİR GİRİŞ

29 3 0
                                    

Apar topar bindiğim taksiden iniyorum. Karşımdaki bankta oturan ultra yakışıklı kocam ve onun minyatür versiyonu oğluma büyük bir aşkla bakıyorum ve birkaç adımda onlara ulaşıp sevgi yumağı oluştururcansına sarılıyoruz.
Artık hayatımın az önce anlattığım bölümüne geçsek gayet mükemmel olabilirdi. Peki şuan ne yapıyorum? Ayağımda pofuduk terliklerim, elimde yarısı çözülmüş ve en zor yerleri bırakılmış bulmaca, üzerimde vazgeçilmez mickey mouse baskılı pijamam odamda sıkılmakla meşgulüm. Tipik bir ev kızı olarak cumartesi ve pazar günleri o bar benim şu avm senin gezmek yerine günlerimi böyle değerlendiriyorum.
"Senin okulun yok mu ne bu rahatlık?" demeyesiniz diye söylüyorum okuyorum. 11. Sınıfın yarıyıl tatilindeyiz. Normalde benim harıl harıl test çözmem, masanın üzerinde açılmamış kitap bırakmamam gerekirdi fakat ben burada oturmuş bulmaca çözüyorum. Ev ahalisi bu konuya bir hayli tripli. Babam odamdan içeri kafasını sokup "Sen hala otur kızım. İleride de böyle oturursun yaşıtların üniversitedeyken." diye ayıplarken, annem "Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın." demekle yetiniyor. Ben o kadar dedim "Bu eve televizyon almayın bu kadın buna hazır değil." diye.
Tam bulmacada "boru sesi" sorusunun boş olmasına sevinip dolduracakken kapı çalıyor. Annem içeriden "İlkyaz ellerim yağlı kapıya bak kızım!" diye - duymamış gibi yapma ihtimalime karşı - tüm gücüyle bağırırken bir of çekip zorlukla bedenimle yatağımın arasına girebilecek cesareti gösterenin kim olduğunu öğrenmek adına kapıyı açıyorum. Bilin bakalım kim? Komşuların komşusu, altın günlerinin aranan ismi, dedikodunun olmazsa olmazı ; Nezahat Teyze.
"Annen evde mi kızım" diyor tüm tontişliğiyle.
"Ev-"
Lafımı tamamlayamadan annem Usain Bolt'a fark atarak yanımda beliriyor.
"Kız Nezahat ne dikiliyorsun orada gel gel!"
Nezahat Teyze genellikle oğlunun kafasına fırlatma suretiyle temas ettirdiği terliğini bir çırpıda çıkarırken dedikoduya start veriyor.
"Ay Şermin geçen kimi gördüm tahmin et! Bizim Nuray'ın yiğeni. Kız o ne öyle ağzı burnu halka dolu aman aman evlerden ırak."
Ben artık dayanamıyorum şu kapı eşiğine çıkıp atlasam ne derece zarar görürüm? Yatağıma doğru hasretle koşacakken salondan babam sesleniyor.
"İlkyaz nereye yavrum?"
"Odama."
"Bırak şimdi odayı. Git üzerine bir şeyler giy seninle çıkıp biraz nostalji yapalım."
Bu arada babamın çıkıp dolaşmaya verdiği isim "nostalji"dir. Belki sürekli aynı yerlere gittiğimiz için, belki de başka bir nedenden dolayı bilemiyorum ama böyle.
İtiraz etme gibi bir lüksümün olmadığını bilerek "Çok bekletmem." deyip üzerimi değiştirmeye gidiyorum. Aradan neredeyse 45 dakika geçiyor ve ben kafamda bir sürü eksikle babamın yanına geliyorum.
"İşte geldim."
"Gelmeseydin de olurdu kızım nasıl olsa baban burada seni bekliyor. Sesi de çıkmıyor zavallının"
"Aman baba ya! Giyinmeden mi çıksaydım geldim işte. Hadi gidelim."
Babam tüm zerafetiyle yerinden kalkıp peşimden kapıya doğru ilerliyor. Anneme haber verme ihtiyacı duymuyoruz çünkü zaten seslensek de duymaz.
30 dakika sonra bol yeşillik içinde ıssız bir uçurumun kenarına geliyoruz. Her ne kadar bazıları için uçurumlar pek sıcak yerler olmasa da beni böyle yerlere çeken bir şey var. Normal değilim diyorum anlamıyorsunuz.
Arabadan inip uçurumun kıyısına yakın kısma oturuyorum. Dizlerimi kendime çekip babamın yanıma gelişini izliyorum. Benden biraz daha geriye oturup uzun uzun konuşacağını belli eden derin bir nefes alıyor.
"Senin adın neden İlkyaz onu hiç düşündün mü?"
Hayır anlamında başımı sallıyorum.
"Ben hep deli dolu, belki biraz ciddiyetsiz bir gençtim. Çoğunlukla ailemin dikkatini çekmek için yaptım. Şu bilindik zengin ama ilgi görmemiş gençlerdendim. Annenle tesadüfen tanıştık. Evlenmeyi başından beri düşünen bendim. Çünkü eğer annen de giderse tekrar yalnız kalmaktan korkuyordum. Neyse gel zaman git zaman evlendik ve sen doğdun. Hayatımda yalnız olmadığımı hissettiğim ilk yaz senin doğduğun zamandı. Sen benim değerlimsin bunu çok iyi biliyorsun. O yüzden senin en iyi okullarda okumanı, hakettiğin gibi bir hayat yaşamanı istiyorum. Bu öyle sıradan bir "oku yavrum oku" konuşması değil sende biliyorsun. Sadece neden bu aralar sana tavır yaptığımı bil istedim."
Tam babama cevap verecekken bizim arabanın yanında kaba duran bir jip yaklaşıp duruyor. Bu gösterişli canavarın içinden çıkan çocuk benim yaşlarımda, üzerinde siyah deri bir ceket, içinde beyaz bir t-shirt ve diğer tüm siyah aksesuarlarıyla arabanın önüne yaslanıp sanki biz orada değilmişiz gibi manzaraya bakıyor. Yüzünü daha yakından incelediğimde gözlerinden birinin mavi, birinin de kahverengi olduğunu farkediyorum. Sadece göz rengi değil herşeyi farklı bu çocuğun. Bakışları, duruşu... Erkek güzeli derler ya işte o bu çocuk! Allah sahibine bağışlasın ne diyelim...

KIYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin