Yorumlarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim, görüşleriniz çok Değerli. Umarım beğenirsiniz. Herkese iyi okumalar. 😊
Ölmek için yaşamaya gerek duymaz insan çoğu zaman. Hisleri ölür yaşarken, sözleri ölüdür, yaşadığını sanarken.
*** BÖLÜM 1 ***
" Bir kere, yalnızca bir kere yüzümüzü güldürsen ne olur sanki?! Ömrümü yedin resmen, Peşinde dolanmaktan bıktım usandım! Artık kendine gelmeyecek misin? Ne yapmak istiyorsun, amacın ne senin?!!! "
Bekledikleri gibi getiremediğim karnem karşısında annem yine beni mutfakta tek başıma yakalamış, karşıma oturup her dönem olduğu gibi kendini krize sokmanın yollarını arıyordu. Yapabileceğim çok birşey yoktu, başımı önüme eğmiş Karşımda çıldıran annemi dinliyordum. Aslında kendimi zor tutuyordum, çünkü bende bir insandım ve sabrım tükenmek üzereydi. Çoğu zaman annem bağırıp çağırmaya devam ederken bana bakıp " Hala ne diye Karşımda oturuyorsun?! Defol gözüm görmesin! " derdi. Bunu öğrendiğim için bazen bağırmaya devam ederken Kalkıp odama gitmeye çalışırdım, ama o zamanda kolumdan tutup " Nereye gidiyorsun yine? Hiç Saygın kalmadı bize?! " diye ayrı bir kriz konusu açardı. Gerçekten anlayamıyordum. Çok ilginç insanlardı, " Ailem " diye tanımlanan insanlar.
Annemin adı Meral'di. Toplum Tarafından sevilen bir Kişiliği vardı. Ama yeni taşınmış olmamız nedeniyle onu seven insanlardan biraz uzaklaşmıştı. Yeni Komşular edinmeye çalışıyordu ama bu çevrede pek de o tip insanlar yoktu. Genellikle evden Çıkmayan ev Hanımı tiplilerdi, buradaki bayanlar. Yakındaki ağaçlardan gelen iki üç kuş sesi de olmasa, buranın mahrumiyet bölgesi olduğuna inanacaktım. Ne gelen vardı, ne de giden.
Babam işi nedeniyle benimle pek ilgilenmezdi. Ara sıra çağırıp " Harçlığın var mı? Yoksa söylememezlik etme sakın yakışıklı. " derdi. Babamı severdim. Ama Babalık Görevini yapmadığından da şüphem yoktu. Çünkü bir Baba'nın görevi; çocuğunun yalnızca cebini değil, gönlünü de doldurmaktı. Ve babam Ümit Bey, yalnızca cebimi dolduruyordu.
Evi sevmiyordum. Çünkü okul, evden daha eğlenceliydi. Neden biliyorum, okuldakileri ailemden daha çok yakın geliyordu bana. Belki de onlar beni yargılamadıkları için böyleydi durum.
Oturduğum mahalle de yaşıtım olan pek kız yoktu. Genellikle odamdaki pencereden markete giden kızları keserdim. Her gün, aralıksız nereden geldiğini göremediğim bir Kızın markete gittiğini fark etmiştim. Öğleden sonra aynı saatte yoldan geçiyordu. Bunu fark ettiğimde bende her gün aynı saatte pencereden onu izlemeye başladım. Boyu ve fiziğiyle gerçekten güzel bir kızdı. Markete gittiğinde zaman zaman bir poşet ile, zaman zaman da eli boş dönüyordu. Merak etmiştim. Acaba neden her gün bunu yapıyordu? Acaba o da beni Görmüş, ve kendini bana göstermek mi istiyordu? Aynaya baktığımda ikinci ihtimalin imkansız olduğunu biliyordum. Çünkü şuna emindim ki; o kız bana bakmazdı. Zaten bunu bildiğim için her gün gözümü kırpmadan izliyordum onu. Nereden bilebilirdim, bunun hayatımda yapacağım en büyük yanlış olacağını...
Pazartesi günü sabah 7 de Meral Hanım'ın o cırtlak ama çok Sevdiğim sesiyle uyanmıştım. Ne kadar bağırıp çağırsa da annemdi o benim. Kahvaltımın yapıp üzerimi giyinmiştim. Kapıdan çıkarken yine ömrümde olmazsa olmazlarım Arasında olan " Dikkat et kendine, sağa sola takılma direk eve gel. " diye beni tembihlemesini hiçbirşeye değişmezdim. Otobüse binip okula vardığımda en samimi arkadaşım Atilla, Atatürk büstünün önünde beni bekliyordu. Gidip selam verdikten sonra yaklaşık olarak 10 gündür pencerenden izlediğim o kızı Atilla'ya anlattım. Pazartesi günümüz neredeyse yalnızca o kız hakkında konuşarak geçmişti.