4.Bölüm - Birlikte Ama Yalnız İki Yabancı

5 2 51
                                    

Flashback - 1945 Kore

Tabutumda geçirdiğim sakin gecelerden birindeydim.

Japonların iğrenç kahkahaları yerin altına nüfus edemeyecek kadar yüzeyde kalmıştı. Bundan memnundum zira onunların seslerini duymak içerimde daha önce farkında varmadığım bir milliyetçilik duygusunu açığa çıkarıyordu.

Onların birer birer ezmek ve işe yaramaz kanlarını toprağa dökmek istiyordum.

Bağımsız bir Kore için alttan yürütülen planlar sadece yerli halka zarar veriyordu çünkü içlerinde Japonlara istihbarat veren bazı hainler vardı. Bu durum devam ettikçe halk bütün cesaretini kaybediyor ve direniş ruhu ortadan kayboluyordu.

Rüzgar bana çok uzaklardan oldukça tanıdık bir koku getirdi. Kan kokusuydu, iradem dışında beni yattığım yerden kaldırmaya yetmişti. Sıcak ve tatlıydı. Adımlarımı kendine doğru çekiyor ve bana ne istediğime dair en ufak bir fikir sormuyordu. Takip ettim. Sonunda büyük, geniş bir alana yayılmış taze cesetleri bulana kadar hiç durmadı.

Cesetlerin arasın arasında henüz tamamen ölmemiş olan insanlar vardı. Solgun nefeslerini ve durmaya yaklaşan kalp atışlarını duyabiliyordum. Birbirleriyle farkında olmadan bir ahenk içerisine girmişlerdi. Gümgüm. Gümgüm. Gümgüm.

Başımın arkasından omurgama inen bir ağrı oluştu. Koku öyle ağır, öyle berbattı ki herhangi bir leşçil hayvan buranın yanına bile yaklaşmıyordu. Burnumdaki korkunç bir zonklamaydı.

"Yardım... edin."

Birinin son nefesini verirken sessizce duyurmaya çalıştığı yardım çağrısı bir insanın duyamayacağı kadar sessizdi. Eğer üzerine basıp parçalanmış gibi görünen kolunu tamamen etinden ayırmasaydım neredeyse ben bile fark etmeyecektim. Yere eğilip gözlerine yansıyan ruhunun kalan son ışıltısına baktım. Bir ailenin tek çocuğuydu ve eğer o olmazsa ailesine bakacak kimse yoktu. Babası henüz o daha çok küçükken aynı onun gibi savaşta ölmüştü. Fakirdi. Babasından olan tüm kardeşleri engelliydi.

Son nefesini verirken gözlerinin içine baktım. Yanaklarından ince bir yaş süzüldü. Doğruldum, boğazım düğümlenmişti. İçimde hafif bir bulantı vardı ve vücudumdaki her hücre bu görüntüden dolayı tiksiniyordu.

Arkamdan dolaşan bir ses daha duyuldu. Bir adım sesi. Kalbinin yüksek sesi ruhunu kaybetmek üzere olanların hepsini bastırıyordu. Sanki bir değilde iki, üç tane kalp bir arada, tek göğüste atıyor gibiydi. Arkamı döndüm ve kırmızı gözleriyle beni uzaktan izleyen Alfayla göz göze geldim. Bu andan sonra saklanmasına gerek yoktu. Elinde tuttuğu kirli bir tavşanı bana doğru fırlattı. "Yakala."

"Ne bu?"

"Bir çocuğun babasını bulmam için bana verdiği oyuncak."

Hala yanakları ıslak olan askere baktım. "Onun çocuğu mu?"

"Hayır." dedi. Cesetlerin başladığı yere kadar yaklaştı ama benim gibi onların üzerine çıkmadı. "Birkaç saat önce arka sokakta içtiğin genç adamdı. Japonların arasına sızmış bir direnişçiydi. Ailesini bırakıp buraya ülkesini kalkındırmaya gelen cesur bir askerdi."

"Oh..." Savaş dolayısıyla içtiğim her kanın tadı çamur gibi geliyordu. Bunun ilk başta Japonlara özel olan bir kan tadı olduğunu düşünsem de genç adamın kanı ağzıma aktığı ilk anda kendimi tamamen kaybetmiştim. Onun diğerlerinden farklı olmasının sebebinin Koreli olmasını beklemiyordum elbette. "Sanırım bunun yüzünden Buda'dan af dilemem falan gerekecek."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 3 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Nightwalker || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin