beni kurtardığının farkında değildim.
Annem evde olmadığı için çalan kapıya bakmak için kalktım yatağımdan, battaniyemi rastgele ittim üzerimden. Yatağımın dağınıklığı, odamın düzensiz görüntüsü ya da benim kirli kıyafetlerle dolaşıyor oluşumun en başta beni rahatsız etmiyor oluşu rahatsız ediciydi aslında. Pasaklı göründüğümü söylemişti annem ve ben bu kelimeye çok sinir oluyordum. Kimsenin bana karışmasını istemiyordum, tahammülüm yoktu hiçbir şeye iyice.
Kapıyı direkt açtığımda annemin geldiğini düşündüğümden Soobin'i görünce şaşırdım. Beyaz montu ve gri pantolonuyla sade görünüyordu, bugün siyahlara bürünmemişti. Gözleri beni baştan aşağı süzerken gevşek gevşek sırıttı. "Gün geçtikçe daha da çirkinleşiyorsun oğlum sen."
"Siktir git." Kapıyı açık bırakıp soğukluğa dayanamayarak ona arkamı dönüp salona yürüdüğümde eve girdi, kapıyı da kapattı beklemeden. Botlarını çıkarıp montuyla beraber dolaba koyarken salona girmiştim ben. Salon tertemizdi, sadece annem giriyordu çünkü genellikle bu odaya. Ben kendi odamdan çıkmazdım.
Soobin ellerini birbirine sürterken kahverengi koltukta yanımdaki yerini aldı. "Kalk kahve yap. Kıçım dondu amına koyayım. Bu ne biçim soğuk?"
Omuz silktim televizyon kumandasını eğilip orta masanın üzerinden elime alırken. Kırmızı tuşa basıp ekranın açılmasını sağladım, bekledim kanallar yüklensin diye. "Mutfak orada. Bil diye söylüyorum." dediğimde Soobin gözlerini devirerek kalmıştı koltuktan.
"Mutsuzken hiç çekilmiyorsun be Beomgyu."
"Mutsuz değilim."
"Aynen amına koyayım."
Bacak bacak üstüne atmıştım, havada olan ayağımı sallarken kanallarda geziniyordum umursamazca. "Huening nerede?"
Soobin'in mutfaktan gelen yanıtını duydum. "Annesine temizliğe yardım ediyor. Kadın kış vakti camları sildiriyordu en son çocuğa. Manyak. Kocasına kızıp oğluna sarıyor."
Gündemdeki dizilerden birininin tekrarını kanalda görünce geçmeyip bıraktım kumandayı bacağımın üzerine. Soobin doğru söylüyordu. Huening'in annesi her seferinde öfkesini veya bir tepkisini kocasına değil de oğluna karşı gösteriyordu. Bu haksızlıktı.
Soobin kahvesiyle yanıma yeniden oturduğunda bana da yapmıştı, diğer beyaz kupayı uzattı sol eliyle. Elinden alıp koltuğun üzerine bacağıma dayayacak şekilde bıraktım. Biraz soğuduktan sonra içebilirdim. Aslında içecek gibi durmuyordum, isteğim yoktu ama önemli değildi. Soobin buraya sohbet etmek için gelmişti ve bunun farkındaydım. Kahveler konunun derinliğini, uzun bir sohbete gireceğimizi gösteriyordu bizim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bare minimum
Fanfictiongözlerime böyle bakarsa nasıl inanabilirdim ki beni artık sevmediğine?