İyi okumalar <3
*
*
*
Evin bahçesi, akşam serinliğiyle dolmuş, gökyüzü kızılın tonlarına bürünmüştü. Bahçede yanan küçük bir lambanın altında, Yaman, Adem ve Cesur çimenlere yayılmış, antikacının yerini bulmaya çalışıyorlardı. Adem'in elinde telefon, Yaman'ın yüzünde sigaradan yükselen dumanın arasından bakan sabırsız bir ifade yer edinmişti. Cesur ise, kahvesini yudumlayıp sessizce karşısındaki sahnenin keyfini çıkarıyordu.
"Adem, bulamadın mı şu antikacıyı?" dedi Yaman, sigarasından bir nefes çekip Adem'e bakarak.
Adem kaşlarını çattı, ekrana biraz daha dikkatle bakıp başını iki yana salladı. "Ee... şey... sanırım buluyorum... az kaldı."
"Ne demek az kaldı? İki saattir bakıyorsun ya oğlum!"
Adem'in alnında ince bir ter tabakası oluştu. Bir kez daha telefon ekranına bakarak zaman kazanmaya çalıştı. "Ya tamam işte... Şey... neredeyse buldum."
"Ney Adem?"
"Şey işte.."
"Ney Adem ney?"
Adem, haritaya göz gezdiriyormuş gibi yaparken telefonunu karıştırmaya devam etti. Sessizce mırıldandı, neredeyse kendi kendine konuşur gibi: "Unuttum ya..."
Yaman kaşlarını çattı, sesi bu sefer daha keskin çıkıyordu. "Adem! Dövdürteceksin bana kendini söylesene şunu doğru düzgün!"
Adem, artık kaçacak yer kalmadığını fark etti. Başını hafifçe eğdi, sesi daha net çıkmaya başladı. "Tamam, tamam... Unuttum... Antikacının adını unuttum."
"Adını mı unuttun?" Bir kahkaha kaçtı cesurun dudaklarından.
Yaman sinirli bir nefes verdi ve sigarasını çimenlere bastırarak söndürdü. "Adem... cidden bazen bu yaşa nasıl geldin, anlamıyorum."
Adem savunmaya geçti, gözlerini devirdi. "Ya siz de gelin üstüme benim, Adem kim ki! Ne yapayım, B12 eksikliğim var benim hem."
Tam bu sırada Asi, gölgelerden sessizce bahçeye girdi ve onları izledi. Adem'in kafasını kaşıdığı, Yaman ve Cesur'un ise alayla gülümsediği manzara karşısında yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Bir süre onları dinledikten sonra sonunda konuştu.
"Adem, yemin ederim geri zekâlısın," dedi Asi, sakin ama alaycı bir sesle, gözlerini devirmeden önce.
Adem, yine de telefonunu kurcalamaya devam ederek, kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu. "Ya tamam... bulacağım, merak etmeyin, o iş bende" dedi ama ne Yaman ne de Cesur bu sözü pek ciddiye almamıştı.
Yaman, Adem'e sinirle bakarken derin bir nefes aldı, sigarasını sert bir şekilde yere attı ve ayağıyla ezdi. "Ulan Adem, yaptığın da iş mi lan! Toplasan zaten kaç tane antikacı var şu adada?"
Adem çaresizce omuzlarını silkti. "Bilmiyorum abi, ama bir liste buldum... Şu an baktığımda dokuz tane görünüyor."
"Dokuz mu? Ulan iki üç tane desen anlarım da, dokuz ne oğlum ya"
Asi derin bir nefes alıp başını iki yana salladı. "Tamam, tek tek bakalım o zaman. Say bakalım şu antikacıları, hangisi olabilir."
"Birincisi var, Mehmet Abi... Eski paraları topluyor. İkincisi Halil Usta, o biraz daha antika mobilya işleriyle ilgileniyor. Üçüncüsü Muzaffer, hani şu tarih kitapları satan... Dördüncü, Hayri... O da böyle ufak tefek aksesuarlar filan..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Çemberi
Fanfiction"Dünyamızda iki grup insan var: hayatta kalmak için savaşanlar ve her şeyin kendilerine sunulduğu, sanki hayat bir oyunmuş da zaten kazanmışlar gibi olanlar. Bizler, sokaklarda ar olma mücadelesi verenleriz; elimizdekileri zorla alarak, gerektiğind...