4

108 17 11
                                    

Yorum okumayı sevdiğimi biliyor muydunuz?
...

Yatağımın üzerinde oturmuş, telefon elimde, boş boş ekrana bakıyordum. Parmaklarım bir rehbere, bir de klavyeye gidiyordu. Ne yapacağımı bilemez halde durmaktan sıkıldığım için oflayıp telefonu biraz öteye fırlattım.

Mustafa'nın bana formasını verdiği gün eve gidip poşetten çıkarttığımda katlanmış formanın arasından bir kağıt düşmüştü. Ne olduğunda bakmak için elime aldığımda gözlerime inanamadım. Hatta emin olmak için küçükken izlediğim çizgi filmdekiler gibi gözlerimi bile kaşımıştım.

Kağıtta bir numara yazıyordu el yazısıyla. Bana menajerinin numarasını vermeyeceğine göre kendi numarası olmalıydı.

Şimdi de mesaj mı atsam yoksa direkt arasam mı ikilemindeydim. Beynim mesaj atmaktan yana olsa da kalbim sesini duyma taraftarıydı.

Artık ne olacaksa olsun deyip fırlattığım telefonu aldım elime ve kaydettiğim numaraya tıkladım. Derin bir nefes alıp kulağıma götürdüm. Çaldı, çaldı ve çaldı.

Her çalışında açmayacağına olan inancım büyürken tam kapatacaktım ki karşıdan gelen sesle tekrar kulağıma dayadım telefonu.

"Alo?"

"Merhaba."

Bir süre ses gelmedi karşıdan. Daha sonra bir kaç hışırtı sesi geldi. Ve Mustafa'nın sesi tekrar duyuldu.

"Semih?"

"Benim."

"Pardon ya duştaydım geç açtım."

Sanki görecekmiş gibi kafamı iki yana sallarken sırtımı yatak başlığına dayadım.

"Önemli değil."

"Nasılsın?"

"İyiyim, sen?"

"İyi."

Aramızda bir sessizlik oluşurken tek duyduğum bana ulaşan nefes sesleriydi.

"Eee neler yaptın bakalım görüşmeyeli?"

"Hiç, öyle bizimkilerle falan takıldım."

"Semih..." Nefesini vererek söylediği ismim kulağıma bir hoş gelmişti. "Sohbetine doyum olmuyor be yavrum."

Hitap şekliyle gülümserken kucağımdaki kırlentin püsküllerine parmaklarımı dolamaya başladım.

"Ne anlatayım ki?"

"Anlat işte bir şeyler."

"Vaktini çalmaz mıyım?"

"Semih, sabahtan beri aramanı bekliyorum. Sence çalmış mı olursun?"

Bu kadar geç aramama sebep olan kararsızlığıma söverken beni beklemesi hoşuma gitmişti. Mustafa ile olan her şey hoşuma gidiyordu sanki şu aralar.

"Biliyor musun? Kedim var benim, adı Gomez. Tahmin et hangi renkte?"

"Hmm." dedi düşünür gibi. "Tahmin etmesi zor ama siyah beyaz mı?"

"Yaa, nereden bildin?"

Ses tonuma kıkırdadığında kendimi lisede flört ediyormuş gibi hissediyordum. Ayaklarım ve ellerim buz tutmuşken, yanaklarıma nüfuz eden bir sıcaklık vardı.

"Bilmem, tahmin sadece. Tanışır mıyız bir gün Gomez'le?"

"Bilmem tanışır mısınız?"

"Babası razı gelirse neden olmasın."

O sırada yatağıma atlayan Gomez'le gözlerim oraya döndü. Kucağımı pat patlayıp yanıma çağırdığımda hiç itiraz etmeden kucağıma kuruldu. İki kulağının arasını kaşırken mırıldanma sesini telefonun hoparlörüne doğru tuttum.

"Gomez razı gelmemi istedi, duydun mu?"

"Ne zaman tanışıyormuşuz peki? Onu da sorsana. Mümkünse çok yakın olsunmuş. Mustafa çok merak ediyormuş diye de ilet."

Gomez'in siyah benekli beyaz tüylerini severken iki patisini göğsüme yaslayıp, bana bakan yeşil gözlerine baktım.

"Oğlum, bu Mustafa buluşmak için bahane mi üretiyor?"

Gomez kendisine söylenen sözler üzerine çenemi yalayarak kucağımdan atladı.

"Tüh ya, açık ettik bak niyetimizi."

"Tüh, napsak ki?"

Oyununa ayak uydururken kafamı yatak başlığına dayayarak biraz da tavanı izlemeye başladım.

"Semih." dedi birden ciddileşerek. Adımı ezberliyordu sanki. "Mustafa." dedim ben de. Ağzım kulaklarımdayken ne kadar ciddi çıkartabilirsem o kadar ciddi çıkarttığım sesimle.

"Buluşalım?"

"Buluşalım."

İsteğini tasdik ederek onayladım onu. Tam bir şey söyleyeceği sırada sözü arkadan gelen seslerle bölündü. Büyük ihtimalle biri ya da birileri çağırıyordu.

"Semih, gitmem gerek. Mert abi çağırıyor. Görüşürüz, öptüm yavrum."

Hızlı hızlı sıraladığı şeylerden sonra sinyal sesi geldiğinde telefonu kulağımdan çektim. Kucağımdaki kırlenti ayak ucuma fırlatıp kendimi de yüzüstü attım. Yüzümü kırlente bastırıp bir süre debelendim.

Nefessiz kalınca kafamı kaldırıp karşıdaki dolabın aynasından kendime baktım. Nefessiz kaldığımdan mı yoksa heyecanlandığımdan mı bilemediğim kızarmış yanaklarım ve tepinmekten dağılmış sarı saçlarımla oldukça salak bir görüntüm vardı.

Kendi kendime kıkırdayıp sırtüstü döndüm yatakta. Elim göğsümü delip geçmek istercesine atan kalbime gitti. Yanaklarım gülümsemekten ağrımaya başlamışken gözlerimi yumdum.

"Ben de öptüm Mustafa."

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin