Emre olduğu yerde kaldı. Yaşıtı gibi duran ancak kendisinden çok daha yapılı bu çocuk kasabada esfane gibi bir şeydi. Hayatında en fazla 4-5 kere görmüş olmalıydı. İlk tanıştıkları anı çok iyi hatırlıyordu.
Birinci sınıfa giderken çocuk parkında görmüştü onu. Birbirlerini kovalamış ve arka arkaya kaydıraktan kaymışlardı. Sonra çocuk düşmüştü. Kanayan dizine kapanıp ağlamaya başlamıştı. Emre yavaşça yardım etmek için yaklaştığında çocuk başını kaldırdı ve asla unutamayacağı bir görüntü gerçekleşti. Bunun yaşından kaynaklanan birşey, hayal gücünün bir oyunu olduğunu biliyordu. Yine de aklına geldikçe tekrar tekrar irkilmekten kendini alıkoyamıyordu. Görüntü aylarca uykusunu kaçıran bir travmaya dönmüştü. Parça parça gözünün önüne geldi. Çocuğun pençemsi elleri... Yüzünün aldığı hal... "Defol!" diye bağırmıştı çocuk ona. Küçük Emre'nin hiç bir suçu olmasa da korkunç çocuğu dinledi. Arkasına bakmadan ağlayarak babasına koştu. Sonraki anılar dakikalıktı. 9 yaşında futbol oynuyordu. Top saha dışındaki birinin ayağına yuvarlandı. O çocuk topu geri yuvarladı. 11 yaşında bir ev yanmıştı.Tüm kasaba hem merak hem endişe ile olay yerine toplanmıştı. Onlarca tanıdık yüzün arasında o da oradaydı. Bir keresinde de odasının camından sokaktaki başka bir adamla konuşurken görmüştü onu.
Şimdi arkadaşlarının arasında, okulunda, hatta sınıfında görüyordu. Zar zor düşüncelerinden sıyrıldı ve sınıftaki yerine geçti. Yeni çocukla tanışıp kaynaşmaya, okulu tanıtmaya falan nedense hiç hevesli değildi. Kapıdan giren gayet yakın hissettiği iki kızı görünce rahatladı.
Karen kendini daha iyi hissediyordu. Luna'ya rüyasını ve sesi anlatmıştı. Luna da bu konulara çok merak duyardı zaten. Astroloji, Parapsikoloji, bilimin çözemediği olaylar ve hatta telepati hakkında bile onlarca kitap devirmişti. Arkadaşının durumunu ilgiyle dinlemiş sonra da Parasomnia'nın ya da diğer adıyla karabasanın bir türü olarak yorumlamıştı. Uyku düzeniyle alakalı olduğunu söylemişti. Karen pek temiz olmayan tuvalet aynasında gerçekten de çok uykusuz göründüğünü fark etmişti. Pembemsi yüzü sarımtırak bir hal almıştı. Boynunda ve gözkapaklarında mavi damarlar belirmişti.
Ancak ne Parasomnia ne de başka birşey, o çocuğu gördüğünde olanları ve sonrasında olacakları açıklamıyordu.
Elinde Edebiyat kitapları ile ahşap sınıf zeminine ilk adımı attı. O anları hatırladıkça yavaş çekim gibi geliyordu. İkinci adım, ve içerideydi. Başını kaldırdığında ilk gördüğü kişi kısacık kızıl saçları ve güzel yüz hatları olan zayıf bir erkekti. Emre. O anda alışılmadık derecede mutsuz görünüyordu. Yanında sarışın bir çocuk, Bora vardı. Sonra gözlerini arka sıraya çevirdi ve gördü.
Simsiyah saçlarını gelişigüzel arkaya taramıştı. Bir tutamı sol gözüne düşüyordu. Keskin hatlı bir burun ve çeneye sahipti. Soluk tenliydi. Kirpikleri çok yoğun ve kaşları gözlerine çok yakın olduğundan göz rengi tam anlaşılamıyordu. Çok açık bir ton mavi gibiydiler ve dimdik Karen'e odaklanmışlardı. Kız, göğsünde birşeylerin patladığını hissetti. Bulunduğu ortam karadı. Tek ışık kaynağı O idi. Adını bilmiyordu. Daha önce gördüğünü bile hatırlamıyordu. Ama tanıyordu. Adeta çocuğun duygu ve düşüncelerini hissediyormuş gibi çok çok garip bir his doldu içine. Etrafına çok farklı bir enerji yayıyordu. Az daha zorlasa adını bile çıkaracakmış gibi. Onun da aynılarını hissettiğini biliyordu. Ama arlarindaki fark; o bilinçli yapıyordu. Yüzünde tek bir duygu belirtisi bile yoktu. Sanki kıza değil, kızın kafasının arkasına bakıyordu.
Karen ona saatlerdir bakıyor gibi hissetti. Oysa ki sadece saniyeler olmuştu. Ayaklarının altında tekrar zemini hissetti ve gerçek dünyaya döndü. Çocuğa bakmamaya çalışarak sırasına oturdu. Yani, çocuğun tam yanındaki sıraya. Numara yapmaya başladı. Başkalarıyla ilgileniyor gibi görünmek için Luna'ya dönüp gülümsedi. Gözüne düşen bir saç buklesini kulağının arkasına sıkıştırdı. Telefonundaki tüm uygulamaları kontrol etti. Bildirimlerine baktı. Instagram'da bir iki resim beğendi. Rahat davranmaya çalışıyordu. Ama çocuğun öyle bir çabası yoktu. Gözlerini hâlâ kızdan ayırmamıştı. Bu kadarını hissetmek için aralarında özel bir bağ olmasına gerek yoktu.
"Merhaba." dedi buz gibi bir ses. Sesin tanıdıklığı korkunçtu. Bunu nerde duyduğunu düşündü. İstemeyerek bir sonuca vardı. Duyduğunu düşündüğü zaman daha da korkunçtu. Bütün sabah. Gece. Çocuğun sesi rüyasındaki sese fazla benziyordu. Ya da Karen benzetiyor olmalıydı. O rüyadan o kadar etkilenmiş olmalıydı, o kadar kafasından atamıyor olmalıydı ki herşeyi sese bağlıyor ve fantastik hikayeler yazıyordu. Bütün gün delirmemeye çalışmıştı ancak belli ki çok geçti. Zihnine susmasını emretti ve sadece yeni biriyle tanıştığına kendini inandırmaya zorladı.
"Merhaba!" Bu biraz titrek çıkmıştı.
"Ben Notte." Türkçe konuşuyor ancak her heceye fazla vurgu yapıyordu.
"Karen."
Çocuk hangi davranışların garip ve rahatsız edici sayıldığını bilmiyor gibiydi. Ya da umursamıyordu. Gözlerini ayırmadı. Kız kendini baskı altında hissetti ve konuşmayı sürdürmeye çalıştı.
"Notte... İlginç isim. Nerelisin?"
"İtalyan'ım." Buradan bir muhabbet çıkabileceğini düşündü Karen.
"Peki... Anlamı nedir?"
"Gece demek."
"Kasabada hiç seni gördüğümü hatırlamıyorum. Yeni mi geldiniz?"
Çocuk cevap vermeden biraz bekledi. "Aslında hep buradaydım. Ama ailem başka yerlerde meşgul insanlardır. Bir de korulukta küçük bir evde yaşıyoruz. Kasabanın biraz dışında kalıyor."
Karen şimdi soruları tükenmiş gibi hissediyordu. Çocuğun biraz yalnız bir tip olduğunu düşündü.
Sonunda sınıf kapısından on altı yaşından büyük biri girdi. Murat Hoca kravatını sıktı. Öğrenciler onu selamlamak için ayağı kalktı. Hoca ve çocuklar selamlaştı ve Notte ile arasındaki garip sohbetin kesilmesi Karen'i biraz rahatlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavikayaç
Fantasy~~~Henüz iyi bir açıklama bulamadım o yüzden bu, yazarın notu gibi bir şey oluyor. Hikayem fantastik türünde. Sadece giriş bölümünü okursanız nasıl bir "fantastik" olduğunu hemen hemen anlayacaksınız ama bu, sizi sıkacağı veya şaşırtmayacağı anlamın...