0.3

4 2 70
                                    

Tanrı iki yarım ruhun zamanı geldiğinde bir bütün olması için evreni görevlendirir. Evren o iki yarım ruhun yollarına taşlar dizer birbirlerine en mükemmel şekilde tamamlamaları için. Her bir tecrübe bir taşı temizler ve bir önceki halden daha mükemmel bir ruh olmasını sağlar. Sonunda ise tüm yollar temizlenmiş ruh en mükemmel halini almış ve diğer yarısı ile karşılaşırmış. Tamamlanan ruhlar her daim birbirlerini bulurlarmış hatta o kadar karışırlarmış ki ayrılmak isteseler dahi hangisinin kendi yarımı olduğunu anlamazmış. Kaderin cilvesi, yarım kalan her şey tamamlanır üstü başı diğer yarısına bulanırmış.

Gözüm hâlâ delikteyken bu kadar da tesadüf olamazdı yani koskoca şehirde başka ev mi yoktu?

Ruh ruhu kovalar.

Bugün üzerine çay dökülen adamda buradaydı aynı zamanda dün gördüğüm gözleri farklı olan adam da. İkisi kapının önünde beklerken bakışları birden merdivenlere yöneldi. Kapattığım gözüm acımaya başlamıştı yaptığım belki de yanlıştı ama kendime engel olamamıştım. Sadece merak etmiştim. Önce siyah bir saç göründü merdivenlerin başında daha sonra da işte o gözleri gördüm. Elinde taşıdığı poşetler ile merdivenlerden çıktı.

"Heh geldi iki gözümün çiçeği." Dedi sabah üzerine çay dökülen adam isim hafızam beni yanıltmıyorsa adı Poyrazdı.

"Hemen kaçtınız iki parça bir şey getirseydiniz." Diye homurdanan sesi ile tebessüm ettim. Elindeki poşetleri yere koyarak cebinden bir yığın anahtar çıkarttı.

"Çok yardım etmek isterdim de malum." Poyraz çay dökülen bölgeyi eli ile gösterdi. "Gazi oldum bugün."

"Prenses tacini hakettin yani." Dedi Felix dalga geçercesine bir yandan da göz kırpıyordu, Asaf kahkaha atarken Poyraz öldürücü bakışlarını attı. "Prenses tacını hakeden biri varsa o da Eda'mdır."diye homurdandı. "Hadi benim mazeretim var. Sen niye taşımadın lan." Ortam kısa bir an sessizleşince. Hepsi birbirlerine baktı. "Ne şerro bir insansın misafirim ben burada." Dedi Felix kırık Türkçesi konuşmasını komik yapıyordu. Asaf hala anahtarı ararken Poyraz eğilmiş olan Asafın sırtına dirseğini koyarak durdu. "Sie lan oradan misafirlik iki gün olur. Sen de bir Türksün artık." Dedi. Felix birden bozkurt işareti yaptığında bir şaşırmadım değil "Tabii Türk'üm. Yaşasın ırkımız çine bedel kırkımız!" Sanırım laik atak geçiriyorlardı Poyraz da aynı şekilde bozkurt işareti yaparak Felix'e eşlik etti. "Söylenir türkümüz çağlardan çağlara!"

Hızla elimi ağzıma götürürken kapıdan uzaklaşıp gülmeye başladım sesleri hala geliyordu ama ben o manzarayı gördükten sonra daha fazla izleyemezdim en son duyduğum birinin 'hadi uluyalım.' demesiydi. Erkekler değişikti gerçekten. Biz şimdi basbayağı komşu olduk iyi mi. İçeriye geçecekken gözüme portmantoda asılı olan şemsiye takıldı. Hala vermemiştim sabah da yanıma almayı unutmuştum bir şekilde ben de kalmıştı. Nasip artık yarına verirdim büyük bir ihtimalle yorulmuşlardı rahatsız etmek olmazdı. Bugün yorulmuştum ve yarın okula gitmem gerekiyordu bunun için vakit kaybetmeden yatağıma geçerek gözlerimi kapadım çok geçmeden de uyumuştum zaten.

~

Asaf doğru anahtarı bulduğunda derin bir nefes aldı. Kapıyı itikleyip açarken bir yandan da ayakkabılarını çıkartıyordu. "Poşetleri içeriye getirin." Diyerek eve giriş yaptı. Poyraz önündeki poşete bir bakış attıp daha sonra yanındaki Felix'e döndü "Gaziyim ben hacı." İşten kaçabildiği kadar kaçmak istiyordu. Pek belli etmese de fena haşlanmıştı ama klasmanı bozulmasın diye ses etmiyordu. Biliyordu çünkü illaki dalga geçeceklerdi. Poyraz da içeriye geçerken Felix dört dolu poşeti tek eliyle alarak içeriye girdi. Asaf kahverengi tekli koltuğa otururken Felix ve Poyraz da büyük koltuğa geçmişlerdi.

İnci Tanem Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin