7. Bölüm

5 2 0
                                    

Kalkmaya çalıştım ama Miraç çenemi tutup izin vermedi. Boğuk sesle “bakabilir miyim?” diye sordum.  Sırıtarak “hayır.” Dedi.

“Lütfen.”
“Hayır.”
“Yalvarırım.”
“Yalvar.”

       Kendimi çekip telefonu aldım. Arayan babamdı. Geri aradım ve hemen açtı. Kulağıma götürdüm. Kekeleyerek “Baba?” dedim.

“Canım kızım. Sen nasıl kaçtın?”
“Param vardı.”
“Ama benim kredi kartım ile.”
“Çaldım.”

“Evet.” Dedim büyük  korkuyla. Babamın sesi sinirle geldi “Seni evden atayım mı?” diye sordu. Telefonu kendimden uzaklaştırıp Miraç’a döndüm. “Uzun veya kısa süre sende kalabilirim.” Dediğimde onaylayan bir mırıltı çıkardı.

         Babama döndüm. “Bana fark etmez.” Dedim. Alayla güldü “Bende atılmıştım. Bir ay yeter.” Dedi yarı alayla yarı ciddi.

     Alayla söylemiş olabilirdi ama yine de kalbim kırıldı. “tamam. Görüşürüz baba.” Deyip kapattım.

    Telefonu valizin üstüne koyup Miraç’ın yanına oturdum. Heyecanla “Bir ay sizdeyim. Yani müsait misiniz?” diye sordum. “Tek kalıyorum ama yine de evet.” Dedi yanağımı baş parmağı ile okşarken.

     Boynuna sarıldığımda o da belime kollarını sardı. Kafamı boyun girintisine gömdüm ama kısa süre sonra başımı eli ile kaldırdı. Bakışırken sinirle bakıyordum ama kendisi sırıtıyordu.

       “ne sırıtıyor-“ diye soramadan dudaklarımızı buluşturdu. Ona karşılık vermeye başladığımda elleri yandaki kasıklarıma gitti. Onları hafif hafif sıkarken bende ensesindeki saçlar ile oynamaya başladım.

      Sence bu sefer ne böldü? Miraç’ın telefonu. Aslında benimki de çalmaya başladı. Ayrılmaya çalıştım ama izin vermedi. Alt dudağını ısırınca kendiliğinden çekildi.

        Telefona baktığımda bizim grup görüntülü konuşuyordu. Bende girdiğimde arkada Miraç gözüküyordu. Aykut aniden bağırdı “Oha lan! Miraç ve Deniz aynı evde.” Gülmemeye çalışırken Miraç arkama geçip telefonumu aldı.

       Sakinlikle “Hiç komik değil, canım arkadaşım(!)” deyip telefonu bana verdi. Kendisi koltuğa geri oturunca yanına oturup telefonu masaya sabitledim.

“Eee, ne var, ne yok?” diye sorduğumda Pakize “tekrar gideceğiz, asla vazgeçmeyeceğiz.” Dediğinde hiçbir şey anlamadım.

        Arzu iç sesime cevap verip “tekrar İstinye de altı saat kalacağız.” Dedi. “Oke.” Dedim yorgun sesle.

        Onlar konuşurken nedense duymuyor. Fazlasıyla uykum vardı. Arkama yaslanıp gözlerimi kapattım.

                                     💪🏼

         Gözlerimi açtığımda çift kişilik bir beyaz yatak.  Karşımda kapıya doğru uzanan kahverengi bir dolap vardı. Sol ve sağımda komindin.  Yan tarafımda açılmış valizim.

      Üstüme baktığımda büyük gelen beyaz kazak, hatta elbise gibi üstümde. Altıma baktığımda dizime kadar gelen siyah tayt vardı. Ayağa kalktım ve salona gittiğimde kimse yoktu. Mutfaktan güzel koku geliyordu, bende gittim.

       Mutfakta Miraç tost yapıyordu. “Günaydın.” Dedim pazar sevinci ile. Bugün küçük bir İstinye yolculuğu vardı. Severim.

       Miraç bana gülümseyip “Günaydın, çay demler misin?” diye sorunca çay demlemeye başladım. Aslında pek bildiğim bir iş değildir.

         “Bugün bizimkiler gelicek, plan ve benzeri yapacağız.” Dediğinde afalladım. “Tamam.” Deyip ocağı açtım. 

        Kısa sürede kahvaltı masasını hazırlamıştık. O yavaş yavaş yemeğe başlamıştı ama ben Avrupa Yakası’nın altmış üçüncü bölümünü arıyordum.

       “Sonunda buldum.” Diye bağırdım ve koltuğa geçip tostuma başladım. Fazlasıyla acıkmıştım. Kahvaltıdan sonra bulaşıktan sonra film izlemiştik.

       Filmin yarısında su içmeye kalktım. Bardağı tam doldurup tam gelirken aniden zil çalınca suyun yarısı üstüme döküldü. Bardağı uygun bir yere koyup kapıyı açtım.

      Tüm Zara Çalışanları buradaydı. “İçeri geçin.” Dedim. Herkes oturduktan sonra Pakize “Deniz sen okulda yoktun, o zaman ne oldu biliyor musun? Okula milli eğitim bakanı geldi.” Dedi. “Ben sevmiyorum milli eğitimin bakanını. Bu yüzden iyi ki gelmemişim.” Dedim.
                                         💪🏼  
Pakize Demir

          Fatih ile Zara’da giyinme kabinine saklanmıştık. Üstelik dar bir alan. Ben yerde oturuyorum. Fatih ise beni duvar ile kendisinin arasına almak zorunda kalmıştı.

       Fatih “Yaz artık da çıkalım.” Dedi sinirle. “Hayır. Daha on iki buçuk-“ lafım yarıda kaldı çünkü Fatih dudaklarıma sus işareti yapmıştı. “Sus, yerimizi belli edeceksin.”
“Susmayacağım.”
“Güzel yolla mı susturayım yoksa kötü yolla mı?”
“Kimin bakış açısına göre?”
“Benim.”

      O piti piti karamella sepeti, terazi, lastik, jimnastik. Biz size geldik bitlendik. Hamama gidip temizlendik. Son dersimiz be-den.

      Güzel yol çıkınca “Güzel yol..” diye mırıldandım. Yüzüme doğru yaklaşınca ayaklarımı duvara vurmaya başladım. İnsan yine de korkuyor. 

   Fatih durdu “Emin misin? Daha önce de yaptık.” Dedi tedirginlikle. Yutkundum. “Eminim.” Dedim.

     Fatih dudaklarını dudaklarım ile buluşturdu. Duvarda kolları belime inince ben de kollarımı onun boynuna dolayıp öpüşüne cevap verdim.

       Biraz ileri giderek bacağımı tutup beline doladı. Bende diğer bacağımı onun beline doladım.  Aniden oturup beni kucağına çekti. Dudaklarımız ayrılınca ikimizde nefes nefese bakıyorduk.

     Utançla gülümseyerek “Fazla ileri gitmedik mi?” diye sordum. Başını hayır şeklinde salladı. Adamın gözlerinden ne yapacağı da okunmuyor ki tahmin edeyim.

      Tekrar dudaklarımızı buluşturduğunda nedense biraz daha yayılmıştım. Elleri tişörtümün içerisine geçti, sırtımı ve yan kasıklarımı hafifçe okşuyordu.

        Ve bir anda üzerimize ışık gelince sıçrayarak Fatih’in kucağından indim. Işık kaynağına baktığımda bize sırıtarak bakan bir Aykut vardı. Sürünerek çıktığımda Aykut’un arkasında Arzu ve Ender vardı.

      Fatih çıktığında sessizce Deniz ve Miraç ikilisini aramaya koyulduk. Ararken Fatih’i dürttüm ama cevap vermeyi onu cimcikledim. Kolunu tutup bana baktığında kızgın bir ifade vardı. “Bana kırılmadın değil mi?” diye sorduğumda başını hayır anlamında salladı.

Erkekler yüzde kaç öküz?

          Miraç ve Deniz ya yemek katında ya da sinema salonunda.

Deniz Çiçek

    Din kitapları, şiir ve sonunda çizgi romanları. Miraç’tan kurtulup kırmızı kediye gitmiştim. Ara sıra kapıya bakıyordum çünkü bizimkiler gelebilir.

     Sonunda aradığım kitabı bulunca alamayacağımın farkına vardım. Üzülüp tekrar rafına koydum, dışarı çıktığımda  fenerimi açtım. Tam karşıda tam kadro vardı.

       Acaba kaçsam mı? Macera olur hem. Arkama dönmeden geri geri yürümeye başladım. Pakize’ye ışık tuttuğumda yanaklarının al al olmasına rağmen sırıtıyordu. Onlardan kaçmayı seviyorum ama sebep yok.

       Arkama dönüp koşmaya başlayınca Pakize arkamdan koşmaya başlayınca ona dönüp dil çıkardım.

      Uzun süre sonra arkama baktığımda kollarımdan birisi yakaladı. Başımı yana çevirip arkamdaki kişiye bakmaya çalıştığımda Aykut olduğunu gördüm. Pakize yanıma geldiğinde “Pes ediyorum.” Dedim. O sırada Aykut ellerimi bıraktı.

     Herkes gelince Pakize bu sefer beyaz bir bez serdi yere.  Hepimiz okul üniformalarımız ileydik. Sonuçta yarın okul var. Çantamı açıp baktığımda yanıma uno aldığım aklıma geldi. “Bende uno var.” Dediğimde Fatih “Ben bilmiyorum.” Deyince Pakize “Oyna öğren, bana ne.” Dedi.

      Kartları yedişer dağıttıktan sonra ilk ben başladım.

                                         💪🏼

    Sona kalan Ender ve Aykut olmuştu.
Kırmızı Yedi
Sarı Yedi
Sarı Altı ve Ender son kartını attığında Aykut sonuncu olmuştu. İlk bitiren Arzu olmuştu. Arzu böyle oyunların ustasıydı, bazen eğitimi var mı diye merak ediyorum.

        Aykut “Cezam ne bu sefer?” diye sorduğunda bu oyunu cezalı oynadığımızı hatırladım. Sırıtarak “Fenersiz tüm istinyeyi dolaş.” Dedim. “tamam.” Deyip kalktığında çantasını aldım.

    Aykut dolaşmaya başladığında saate baktım. İkiydi. Telefonumdan mesaj gelince açtım.

                             Annem

Annem: Uyudun mu?

Sen: Hayır:D

Annem: Babana söyleyem mi peki

Sen: Hayır

Annem: Git uyu

Sen:Ama film izliyoruz

Annem: Aynen Deniz aynen Deniz. Çok inandım.

   Bir seferinde yakalanmasam coğrafyadan yüz alacağım valla. Canım sıkıldığı için fenerimi açıp matematik ödevini yapmaya başladım. İlk iki ders matematik üstelik.

       Aslında gayet az olduğunu anlayınca sevindim ve hemen bitirdim. Bitirdiğim sırada Aykut geldi. Nefes nefeseydi. Güldüm.

      “Çantamı ver.” Dedi Aykut.  Kibar bir şekilde söylemediği için vermedim.
“Ver.” Dedi tekrar.
“kibar bir şekilde söyle.” Dediğim sırada Ender Aykut’un çantasını benden almıştı.

                        💪🏼

Saat 3:03

       Üç ay önceden kalma çöreğimi yerken Fatih “Ruh çağıracaktık çağıramamıştık da, çağırsak?” dediği an öksürdüm. Lokmayı tutup tekrar çantaya koydum. “Sonra da musallat olsun, tam olsun.” Dedim.
“Olmaz bence.”
“Ölürüz.”
“çok net söyledin.” Dedi Fatih. Bende internetten ruh çağırma yöntemlerine bakmaya başladım.

Fatih sonra ruh tepsisini çıkardı. “Ölen bir isim söylesenize çağıralım.” Dedi. Fenerleri kapattıktan sonra hepimiz bir isim düşünmeye başladık.

Ege? Hayır.
Ahter? O kimdi?

Arzu gülerek “Seher, benim-kötü konuşmak gibi olmasın- büyü yapıyordu. Onu çağıralım.” Dediğinde korkmaya başladım.

Haberlere çıkacağız Arzu yüzünden.

     Herkes onayladıktan sonra Fatih adını veremediğim aletle Seher’deki harfleri işaretlerken “Ey Seher! Buradaysan bize haber ver.” Dedi.

        Önce fenerler söndüğünde korktum. Miraç’a sokuldum, o ise kolunu omzuma attı. Kadın uğultu sesi geliyordu. Uğultulara dikkatimi verip gözümü kapattım.

     Ses çok tanıdıktı. Bir anda tüm ışıklar geldiğinde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

     Yine mi yakalandık lan?

Arzu telaşla “Kaçın!” diye bağırdığında kalktık. Pakize eşyaları toplarken kaçacak yer arıyordum ama yoktu ki. Direkt tuvaletlere gittim.

   
Ne tuvalet meraklıymışım ben.

       Kabine girip annemi aradım. Hemen açtı. “Alo?” dediğinde kıkırdadı. Nefesi verip “Anneee, ne yaptın bu sefer?” dedim. “Babana söyledim.” Dedi. Off valla.

    Tuvaletten çıkıp koşarak İstinye den çıktım. Gün doğuyordu. Metro girişinde bizimkileri görüp hızlıca yanlarına gittim. Nefes nefeseydik.

    Ender heyecanla “Okula kaçıyoruz! 1,2,4.” Dedi. Koşmaya başladık. Başlamasına daha vardı okulun en azından.

      Miraç’ın elini tuttum ve ona yetiştim. Kahkahalarla okula vardığımızda bahçedeki banklara oturduk. Aykut arkasına yaslanıp “Nasıl kaçtık lan biz polislerden?” diye sordu.  “Harbi nasıl kaçtık?” diue sordum.


Günün akşamı



    Karakoldaydık resmen, başlarım böyle işe ama. Polis geldi ve konuştu, duyamadım sebepsizce. Duymak da istemiyordum zaten. Aklıma bir şey takıldı, Miraç’ın boynundaki beyaz leke neyin nesiydi?

     Bu çok basit Deniz.

    Sen cevapla iç ses.

    Vitiligo hastalığı.

     Doğru, ilk tanıştığımızda eldiven takıyordu. Sonra da çıkardı.

    Diğerleri çıkmaya başladığında arkalarından gittim. Babam kesin okuldan aldıracaktı. Miraç’ın elini tutmak için elimi uzattım aşağıdan. Tutunca kalbim hızlandı nedense.

   Gece

   Akşam yemeği için mutfağa gittiğimde babam bu sefer işinden erken dönmüştü. Masaya oturunca yanımdaki babam “Okulun değiştirdim.” Dedi.

   “Güzel şaka baba.” Dediğimde “Şaka değil.” Dedi. Dondum. Neden lan? “Baba ama arkadaşlarım, Miraç var.” Dediğimde kaşlarını çattı.

    “Miraç kim?” diye sordu. Küfür etmek istemem ama sıçtım. “Sevgilim.” Dediğimde yemeğine döndü. Kıskandı tabi. Yemek gergin sürmüştü. Yemekten sonra odama geçtim.

     Bilgisayarımı açtığımda grup araması vardı, bu kötü haberi vermek için açtım.  Arzu, Aykut ile buluşmuştu, hem de Aykut’un evinde. İç çekip “Okulum değişmiş.” Dediğimde Miraç’a odaklandım. Üzüldüğü okunabiliyordu.

    Pakize, ağlayacak gibiydi, Anladım.” Deyip aramadan çıktı. Bende çıktım.

    Gece uyumadan önce sadece müzik dinledim.

______
Diğer bölüm final
Onun dışında aklımda bir tane özel bölüm var
Ondan sonra diretk hikayeyi bitircem ve diğerlerine yönelecegim
Reklam yapmam gerekiyormus gibi hissediyorum su an


6 Saat(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin