2. Bölüm

4 2 0
                                    

Sabah yine alarmla kalktım. Yanımda benimle birlikte uyuyan Yakup’u gördüm. Saçını karıştırıp yataktan kalktım. Merak etmeyin alarmı kapattım sayın okuyucular. Elimi yüzümü yıkayıp üstümü değiştirirken Yakup uyandı ve benim sadece kilot ve sütyenle olduğumu unutmayın. “Yakup, bana bakmayı kes!”” diye bağırdığım an  yorganı başına kadar çekti. Ve bende hemen giyindim. “Giyindim.” Dediğim an yorganın altından çıktı ve koşarak bana sarıldı. Belime geliyor diyebilirim.

      Saçımı taradım ve sonra çantamı alıp ağzıma iki ekmek tıkadım. Umarım bu sefer aç olmam diyerek tam çıkacaktım ki Yakup “Hani nerede benim görüşürüz öpücüğüm?” dedi. Ona görüşürüz öpücüğünü verdikten sonra parama kıyarak bugün okula taksi ile gittim ve elli lira tuttu. Ben üzgün olmak. Ve hemen okula girdim ve Arzu yine üstüme atladı. Neşeli neşeli sınıfa gittik, tabiki de benim o soğuk ve iğrenç esprilerime Miraç dudaklarını kıvırdı.

      sınıfa girdik. Ben orta sıra ve en arkaya geçtim. Yanımda Pakize, onun önünde Arzu. Arzu’nun yanında Fatih, önlerinde ise Ender ve Aykut vardı. Miraç ise en solda en arka sıradaydı.

      Ve hepimizin günü yine klasik geçti, ben dışında. Sebebi biliyorsunuz. Okul çıkışı bir kafeye oturduk. Kantindeki gibiydi her şey. Pakize “Ee, ne zaman gidiyoruz?” dedi. Arzu ise “Salak mısın Cemile?” şimdiden gidersek orada 12 saat falan kalırız.” Dedi. Ve herkes susmuştu. O sırada garson çayları getirdi. Bende sıcak değildir duası ile içerken çayın bir şekilde lav gibi olunca kimseye göstermemek adına çayı ifadesiz içtim. Sanırım artık dilim yok. Çantamdan soğuk suyumu çıkarıp yarısına kadar içmiştim. Ve yine hikmetse Pakize görmüştü. Kızda da şahin gibi göz var. Pakize dudaklarını içeriye doğru kıvırdı.

       Aykut en son “O zaman saat 11 gibi İstinye de buluşuruz.” Dedi. Valla Aykut ilk kez sesime çare olmuştu. Pakize neşeli neşeli “Görüşürüz.” Dediğinde dağıldık. Ve ben taksiye yine elli lira vermek istemediğim için sadece on lira  verip yorulmayı seçtim. Ve tramvaya varana kadar yine canım çıktı. Sanırım dokuz canlıyım. Tramvayda oturacak yer bulmaya çalışırken sonunda yer bulmuşken birisi oturdu. Ve ben yine geç anladım. Oturan kız Nergis idi. Tanımı ise ortaokuldaki zorbam desem yalan olmaz.

     Ve bana tip tip bakıp sırıtmaya başladı, eskisi gibi.  Yine boş koltuk ararken sonunda bulmuştum. Tam da cam kenarı. Hemen koşarak oturdum ve bu sefer kimse kapmadı. İşte bu.


                                                                   ✊🏼

                      Saat on buçuk, yatakta uzanıyorum. En azından Yakup uyumuştu, rahattım. Yarım saatte çıkmam lazım ama uykum var.  Arkada hüzünlü bir şarkı çalıyordu. Telefonu aldım ve Pakize’ye yazmaya başladım.

      Süslü Pakize

Beyaz_Denizli: gelmesem olurmikine? (10:30 da yollandı)

Süslü Pakize: Döveriminkine. (10:45 de yollandı)

       Ve evet, gelmezsem döverim mesajını ciddiye alarak giyinmeye başladım. Deniz yaka gömlek(vazgeçmeyeceğim) ve siyah kot şort giydim. Şortun içine gömleğin bir kısmını soktum. Saçımı taradım ve hafif bir krem sürüp, yanıma üç toka aldım nolur nolmaz. Odamdaki okul çantamı boşaltıp telefon, kulaklık, tokalar, okuma kitabı, kalem ve el feneri. Çantamı omzuma asıp evden çıkarken bir ses geldi:
“ Kızım, nereye gidiyorsun?”

             Kendisi nam-ıder anne. Adı ise Lena. Adı yabancı gibi gelebilir ama kendisi tam bir Türk anası.

         “Anne, ben çıkıyorum. Arkadaşlarla takılacağız. İzin verirsen arkadaşta kalacağız.” Diye yalvarır ama gülümseyen yüz ifadesini takınınca “Tamam.” Dedi. “Görüşürüz!” diyerek evden çıktım.

       Ve evden çıkınca taksi gördüm. İçerisinde oturan Aykut ve bir öküz vardı. Dikkatlice bakınca öküzün Ender’e dönüştüğünü fark edince ön koltuğa oturdum. Arkama dönüp “Naber gençlik?” dedim.

         “Sen ne ara geldin len?” dedi Aykut. “Biz bu taksiyi Miraç için çağırdık.” Dedi. “Ben de binsem olur mu?” dedim.
“Neden binmek istiyorsun?”
“Para vermemek için.”
“Tamam.” Dedi.

      Beş dakika sonra Miraç gelmişti. O arkaya oturmuştu. Ben ise yolcu koltuğundayım.

     Taksi ile giderken Arzu’ya da gitmiştik. O da arkaya oturmuştu. Sanırım İstinye ye gidiyoruz demişken Pakize’nin evinin önünde durmuştuk. Pakize geldiğinde oturacak yer ararken camı açıp “Sen benim koltuğa otur.” Dedim ve taksiden indim. “Neden?” dedi Pakize’m. “On dakikalık yolu ben yürürüm.” Deyip yürümeye başladım. Yolda Fatih’i gördüm. “Fatih Terim!” diye bağırarak sırtına atladım ve başını direğe vurunca koşarak kaçtım. İstinye ye gelince kalbimi dizginlemeye çalıştım ama olmayınca girip gezmeye başladım.

     Durak göründü DNR. Ve onlar gelene kadar gezdim hatta kitap aldım. Tam diğer kitapçıya giderken bizim çeteyi gördüm. Diğer değişle Zara Çalışanları. Koşarak tekrar DNR’a  girdim. Çünkü savaş kapıda. Siz (okuyucular) anlamadınız değim mi? Anlatayım.

Nam-ı der Zara Çalışanları, yolculuk sırasında birisi ayrılırsa –sebep ne olursa olsun-  ceza veriliyordu. Cezayı ise Pakize veriyordu. Şaşırdınız mı? Sanırım hayır.

       Ecel terleri dökerken bir erkek “468 liraya kitap mı olur len” dedi. Ses tanıdık. (Arkaya gerilim müziği koyar mısınız?) Bunlar, Zara Çalışanları.

Sizi güldürmeye mi çalışıyorum? Hayır.
Macera mı arıyorum? Evet.
  Koşarak diğer kitapçıya koşarken arkamdan sessizce  Miraç’ı yürürken gördüm. Kitapçıya girer girmez sağa dönüp grafik çizgi romanlarına
           

     bakarken arkamda iki çift göz hissettim. Bu arada helvam kakaolu olsun çok isterim. Kitabın 2. Elime aldım ve ona döndüm. Onun boynuna geliyordum. Aramızda çok az mesafe olduğu için başımı kaldırdım. Çenemi tutup “Nasılsın?” dedi. “İyiyim.” Dedim.

“Neden benimle geldin?” dedim.
“Cezanı ben vereyim istedim.” Ve bir sırıtma gördüm. Hayır, korkmuyordum sadece kalbim güm güm atıyor.
“Bizi görüyorlar.” Dediğim an Miraç başını sağa çevirdi ve Zara çalışanlarını gördü. Umarım bu gece doğruluk mu cesaret oynamayız.

     Pakize koşarak   “Kapanmasına son beş dakika. Siz nerede saklanacaksınız?” diye bize sordu. Ben daha cevap veremeden Miraç “ Sinema salonu. Çıkınca da yemek katında oluruz.” Dedi. Bu çocuk bana karşı bir şey bile hissetmiyorsa kitap yazmayacağım.

      Herkes  dağıldı. Pakize ve Fatih. Ender, Aykut ve Arzu üçlüsü ve ben ve Miraç. Kaç dakika geçtiği hakkında fikrim yok ama saat on iki buçuk gibi. Miraç ve ben sinema salonundayız. Çünkü ilk temizlik burada bitiyormuş. Şu an solumda Miraç var ve ikimizde keko gibi oturduk.  Miraç telefonda Zara Çalışanları ile yazışıyordu. İki üç dakika sonra Miraç “Gel benimle.” Dedi ve bende kabul ettim.

    Dönercinin önünde durduk. Kendisi el fenerini çıkarırken bende çıkardım ve tezgaha koyup açtık. Sonra ellerimi sardı ve yukarı kaldırdı ve “Seni seviyorum lan, benim olur musun?” dedi.

6 Saat(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin