Bu şarkıyı bana tavsiye eden canım babama çok teşekkür ederim. Sözleri Özgür ile Yağmur'u anlatıyor. Bu bölüm biraz geç oldu, üzgünüm. Fakat çok zor durumlar altında bu bölümü yayınladım. Ve bundan sonra da böyle olabilir... Size keyifli okumalar. Umarım beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin 'Özgür ruhlular'...
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sırt çantamı omuzlarıma takıp kapımı yavaşça araladım. Sessiz bir şekilde kapıya doğru ilerledim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip dışarı çıktım. Rüzgar yüzüme çarparken Yağmur'u düşünmeye başladım. Acaba bugün de yanıma gelecek miydi? Benim yanımda ağladığı için benden utanacak mıydı? Bir yandan bunları düşünüp diğer yandan da fizik sınavını düşünürken otobüs durağına gelmiştim. Minibüs her zaman bu duraktan geçtiği için omzumu direğe yaslayıp minibüsü beklemeye başladım. Başımı yere eğdim. Çünkü yüzümde dövüldüğümü ve gece uyumadığımı belli eden morluklardan vardı. Her zaman olduğu gibi. Motor sesinden minibüsün geldiğini anladım ve minibüse bindim. Şoföre parayı verip en arkadaki koltuğa, cam kenarına oturdum. Başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım. Fizik sınavı için bilgilerimi tekrarladım. Biraz daha arkama yaslandım. Fakat kemer izlerinin sırtımda yarattığı acı nedeniyle suratımı ekşittim ve sırtımı koltuktan ayırdım. Otobüs okulun önünde durunca inip okula girdim. Okulun bahçesinde ilerlerken Yağmur'u gördüm. Adımlarımı yavaşlatıp gelmesini bekledim. Geleceğini umuyordum. Çünkü dün yaşadıklarımızla ilgili bir şeyler söyleyeceğinden emindim. Yağmur da bana baktı. Ama yanıma gelmedi. Aksine önüne dönüp adımlarını hızlandırdı. Bense arkasından bakmakla yetindim. Yavaş adımlarla okulun içine girdim. Başımı eğip sınıfa girdim ve sırama oturdum. Fizik defterimi çıkarıp son kez defterimdeki notları okudum. Sınıftaki gürültü yok olunca defterimi çantama koydum ve bir kalem ile bir silgi çıkardım. ''Evet çocuklar, masanızın üstünde hiçbir şey görmeyeceğim. Oğlum, ne dedim ben! Çantana koy kitaplarını! Kızım, sen gel buraya. Dağıt şu sınav kağıtlarını arkadaşlarına. Sınavını bitiren dışarı çıksın. Kopya çekeni görürsem sıfır veririm. Başarılar,'' diye hızlıca konuşan fizik hocasını sıkıntıyla dinledim. Sınıfın en çalışkan kızı Buse, sınav kağıdını önüme koyunca kalemimi elime alıp soruları cevaplandırmaya başladım. Her zaman ki gibi sorular klasikti. Fakat beni fazla zorlamayan cinstendi.
Zil çalınca fizik hocası herkesin kağıdını hızlıca aldı. Ben de kalemimi sırama bırakarak sınıftan çıkıp kantine gittim. Kantine girince gözlerimle etrafı taradım. Fakat onu bulamadım... Yağmur burada yoktu. Yavaş hareketlerle kantindeki boş masaya oturdum. Gözlerim kapıdaydı. Her an Yağmur gelebilirdi. Ben neden Yağmur'u bekliyordum ki? Yoksa ona güvenmiş miydim? Hayır, bu olamazdı. Ben kimseye güvenmemeliydim. Kendimi neden bu kadar çabuk salmıştım ki? Demek benim de birisine ihtiyacım vardı. Konuşabileceğim, güvenebileceğim birisine... Silkelenerek düşüncelerimden arındım ve tost almak için ayağa kalktım. İlk teneffüs olduğu için kimse bir şey almıyordu. Tezgaha yaslanıp: ''Bir simit ve bir çay,'' diyerek parayı uzattım. Yanımdaki kişinin ''Iyy,'' dediğini duyunca çatık kaşlarım eşliğinde yanımdaki kişiye baktım. Kısa boyu nedeniyle parmaklarının üstünde duran ve tezgaha yaslanmış Yağmur'u görmemle afalladım. Onun da gözleri benimkilerle buluşunca utanarak başını yere eğdi. Kadının verdiği kağıda sarılmış simidi ve karton bardaktaki çayı alıp kantindeki masalardan birine oturdum. Simidimden bir ısırık alıp çayımı masanın üstüne koydum. Onu görünce neden afallamıştım ki? Çok mu güvenmiştim ona. Onun sayesinde anlamıştım birisine ihtiyacım olduğunu. Onun da birisine ihtiyacı vardı. O zaman neden yanıma gelmiyordu? Neden bir günde değişip beni bırakmıştı? Niye beni ümitlendirmişti? Çayımdan bir yudum alıp başımı yere eğdim. Belki yanıma gelir diye kantin girişine baktım. Kapının önündeydi. Kapıdan çıkmak üzereyken durdu ve arkasını dönüp bana baktı. Bakışlarında hüzün vardı. Başını yere eğerek uzaklaştı. Ve beni de düşüncelerimle baş başa bıraktı. Niye benden uzak duruyordu ki? Yoksa benimle dalga mı geçmişti? Beni kandırmış mıydı? Simidimin ve çayımın bittiğini görünce çöplerimi masanın üstüne bıraktım ve başımı eğerek kantinden çıktım. Belki Yağmur'u görürüm diye gözlerimle etrafı taradım. Fakat yoktu. Belki de asla gelmeyecekti. Beni umutlandırıp gitmişti. Belki de ben ona sert davranmıştım. Benim soğuk tavırlarım yüzünden gitmiş olabilirdi. Sınıfa girince büyük adımlarımla sırama oturdum ve fizik hocasını beklemeye başladım. Sınıftaki gürültü başımı ağrıttığı için başımı sırama yaslayarak uyku pozisyonunu aldım. Gözlerimi kapatıp düşüncelerime dalmışken müdürün anonsuyla başımı sıramdan kaldırdım. ''Bugün yapılacak öğretmenler toplantısı nedeniyle dersler iptal edilmiştir. Öğrencilerimiz evlerine gidebilirler,'' müdürün söyledikleri üzerine sırt çantamı omuzlarıma takıp çabucak sınıftan çıktım.Hızlı ve büyük adımlarla okul kapısına geldim. Okuldan çıkarken daha fazla sinirleniyordum. Yağmur'un bu tavırları beni öfkelendiriyordu. Böyle yapmasının nedenini anlasam... Belki daha az öfkelenecektim. Keşke gelip benimle konuşsaydı. Dertlerini, üzüntülerini anlatsaydı. Okuldan çıkmak üzereyken duraksadım ve arkamı döndüm. Şimdi eve gidersem daha kötü olacaktı. Okulun çıkış saatinde eve giderim diye düşündüm ve okulun karşısındaki parka gittim. Kurumuş yapraklar teker teker ağaçtan düşüyordu. Ayaklarımın altında ezilen yaprakların çıkardığı sesleri dinleyerek bir bankta oturdum. Derin bir nefes aldım ve nefesimi havaya saldım. Çantamı omuzlarımdan indirerek yanıma koydum. Karşımdaki ağaca baktım. Yapraklar teker teker onu terk ediyordu. Yavaş yavaş ağacı bırakıyorlardı. Güven meselesiydi bu durum. Ağaç, yapraklara güvenmişti. Hep yaprakların onun yanında olacağını düşünmüştü. Komşumuz Sevda teyzenin ben küçükken bana anlattığı hikaye geldi aklıma. ''Bir kız ile o kızın bir arkadaşı vardı. Kız, çok hastaydı. Yataktan kalkamayacak derece hasta.. Arkadaşı bu kıza bakar, her ihtiyacıyla ilgilenirdi. Günler geçti, sonbahar geldi. Kızın durumu daha kötüleşti. Bu kız, ayağa kalktı bir gün. Balkona çıktı. Yağmur yağıyordu dışarıda. Kız elini yağmura uzattı. Yağmur damlaları kızın eline düştükçe kız daha mutlu oluyordu. Sonra bir ağaç gördü. Ağacın yaprakları düşüyordu yere. Yapraklar, ağacı terk ediyordu. Ağaç gittikçe çıplak ve savunmasız kalıyordu. Kız orada bir karar verdi. Mücadele edecekti. Çünkü arkadaşı ona güvenmişti. Ağacın yapraklara güvendiği gibi...Kız da mücadele edecekti. Ve bu kız iki yıl sonra bu hastalıkla ilgili bir konferansta konuştu. 'Her şey güvenle ilgili. Arkadaşım bana güvendi, ben de ona güvendim. Onu mutlu edebilmek için de bu hastalıkla savaştım. Ve kazandım! ' '' Gözümden bir damlanın aktığını dudaklarıma ulaşan tuzlu suyla anladım. Çünkü Sevda teyze beni her zaman korur ve benim için kurabiye yapardı. Sevda teyze de güvenmenin sonucu olarak iki yıl önce öldü. Torunu, mirasa konabilmek için Sevda teyzeyi öldürmüştü. Silkelenip bu düşüncelerden arındım. Gözlerimi kapatıp kafamı geriye attım. Tanıdık bir ses duyunca gözlerimi açıp doğruldum. Sağıma bakınca yanımdaki bankta oturan birini gördüm. Bu kişiye dikkatlice bakınca hemen tanıdım. O gelmişti, Yağmur... Sıkıntılı bir şekilde telefonda konuşuyordu. Fakat sesine yansıtmamaya çalışır gibi bir hali vardı. Gözleri mi dolmuştu? Ağlama sakın Yağmur, lütfen ağlama. Ben bunları düşünürken Yağmur telefonu kulağından çekti ve ekrana baktı. Sonra başını yukarı kaldırıp dudaklarına yerleşen buruk bir tebessümle gri bulutları izledi. Derin bir nefes aldı gözlerini kapatıp. Sonra gözlerini açıp elindeki telefonu çantasının ön cebine koydu ve etrafı incelemeye başladı. Ben hala yanıma gelmesini umuyordum. Gelmişti işte. Buradaydı, yanımda. İlk kez böyle şeyler hissediyordum. Heyecanlanmıştım. Belki de ona güvenmiştim. Bu kadar mı çaresizdim? En ufak bir ilgide gevşeyecek kadar... Belki de bu kızın bana zarar vermeyeceğine ve ona güvenebileceğime fazlasıyla inanmıştım. Ya da bu kız beni buna inandırmıştı. Gözleri benimkilerle buluşunca duraksadı. Bir süre gözlerime baktı. Sonra da başını yere eğdi. İlk kez birini bekliyordum. Yanıma gelsin, benimle konuşup dertleşsin diye... Ona alıştığımı söylemek için bekliyordum. Bir günde alışmıştım ona. Hareketleriyle, mimikleriyle beni kendisine bağlamıştı. Duygularıyla, hisleriyle beni kendisine çekmeyi başarmıştı. Fakat bir günde aramıza mesafe koymuştu. Ama neden? Gözlerim dolduğunda çantamı omuzlarıma yerleştirerek oturduğum yerden kalktım. Hızlı ve büyük adımlarla, ayağımın altında ezilen kurumuş yaprakları yok sayarak yürümeye başladım. Beni bir günde kendisine bu kadar çok bağlayarak terk etmesine ağladım. Çünkü ilk kez konuşabileceğim, dertleşebileceğim biri olduğuna inanmıştım. Ve inandığımın ertesi günü yine yalnız bırakılmıştım. Eve minibüsle gitmek yerine yürümeyi tercih ettim. Yağmur aklıma geldikçe onu unutmak için hızlıca yürüdüm. İçimde bir şeyleri kırma, her şeyi ateşe verme arzusu uyanmıştı. Yağmur' u sarsarak neden duygularımla oynadığını ona sormak istiyordum. Bir şeylere zarar vermek istiyordum. Eğer bir şeyler kırılırsa içimdeki acı da hafifleyecek gibi düşünüyordum. Hızlı adımlarım beni evime ulaştırmıştı. Eve girdim ve terliklerimi ayağıma geçirdim her zamanki gibi. Sonra da odama girip ders çalışmaya başladım. Annem evde miydi bilmiyordum. Umursamıyordum da. Varlığı ile yokluğu arasında hiçbir fark yoktu benim için. Şu an sadece herkese karşı hissettiğim öfke vardı içimde. Ve zihnimi ele geçiren bir adet Yağmur.
YOU ARE READING
Kurtarıcı
SpiritualKorkuyorum... Güvenmekten korkuyorum... Temaslardan korkuyorum... Ve de en çok AŞK'tan korkuyorum... Fakat korkularıma rağmen yapıyorum. Onun beni değiştirmesine izin veriyorum. Temas kuruyorum. Güveniyorum. Aşık oluy...