Mutluluk -Bölüm 3-

187 19 3
                                    

Kusura bakmayın, çok geç geldiğinin ben de farkındayım. Fakat durumlar çok karışık, zaten size de söylemiştim. Bir daha böyle aksaklıklar olmayacağını umarak yeni bölümü sizlere sunuyorum. Keyifli okumalar ! 

Tek katlı, gecekonduyu andıran bir evin önünde durunca Özgür eliyle evi işaret etti. ''İşte, ben de burada yaşıyorum,'' dedi. Krem renginde, betondan yapılma sade bir evdi. Ne bir çiçek vardı, ne de bir ağaç... Ben evi incelerken Özgür elini cebine atıp bir anahtar çıkardı. Birlikte kapının önüne doğru yürüdük. Biraz durduktan sonra Özgür, titreyen elleriyle evin anahtarını anahtar deliğine sokmaya çalıştı. Anahtarı elinden alıp deliğe soktum ve kapıyı açtım. Özgür ayakkabılarını çıkarıp ayakkabılığı koydu. Ben de ayakkabılarımı çıkarıp ayakkabılığa koydum ve Özgür'ün peşinden gittim. Duvarları açık yeşile boyanmış koridorda ilerlerken, Özgür sağımızda bulunan kapıyı açtı ve içeri girdi. Krem renginde duvarları olan bu odanın Özgür'e ait olduğu belliydi. Sade bir odaydı. Duvarın bitişiğinde bulunan bir yatak, başucundaki komodin, yatağın karşısında kahverengi çalışma masası ve kapının yanında bulunan giysi dolabı. Krem renginde desenleri olan kahverengi bir halı vardı. Özgür yatağına uzanınca ben de sırt çantamı çalışma masasının yanına bırakıp Özgür'ün yanına gittim. Hırkasının fermuarını açarken bileğimden tuttu ve çatık kaşlarıyla yüzüme baktı. ''Hırkanı çıkarmamız lazım. Yoksa ateşini düşüremeyiz.'' dedim ve sıcak bir tebessüm yolladım. Elini bileğimden çekip fermuarını açtı. Hırkasını çıkarıp giysi dolabının yanına basket atarmışcasına fırlattı. Sıcak tebessümlerimden birini Özgür'e yolladım. ''Evde kimse yok mu?'' diye bir soru yönelttim. ''Yok. Ailen nasıl izin verdi?'' Halsiz sesiyle çıkan sorusu karşısında kalbim sıkıştı. Aileme yalan söylemiştim. ''Seninle karşılaşmadan önce kütüphaneye gidecektim. Ailem de beni kütüphanede zannediyordur şu an, '' dedim ve Özgür'ün havalanan kaşlarını izledim. ''Sen iyi bir kızsın Yağmur, yalan söylemek sana yakışmaz,'' dedi. Söylediklerini sindirdikten sonra gözlerimi irileştirip ona baktım. Özgür utanıp başını başka yere çevirdiğinde ayağa kalktım. Kapıyı açıp kendimi odadan dışarı atarken Özgür'ün sesini duydum. ''Yağmur, nereye gidiyorsun?'' ''Sana çorba yapacağım'' dedim ve kapısı açık olan mutfağa girdim. Dolapları karıştırdıktan sonra gerekli malzemeleri buldum. Onları çıkarıp masanın üstüne yerleştirdim. Buzluğu açıp buz torbasını çıkardım ve koşa koşa Özgür'ün odasına gittim. Özgür şaşkınca bana bakarken alnına buz torbasını koydum ve mutfağa doğru koştum.

Çorba soğuyunca bir tabağa koydum. Zar zor bir tepsi bulup tepsiye çorbayı ve bir bardak suyu yerleştirdim. Kahverengi, yaprak desenli tepsiyi kenarlarından tutarak Özgür'ün odasına ulaştım. Yatağın yanındaki krem rengi komodine tepsiyi koydum. Çalışma masasına ilerleyip bir kitap ve bir sandalye aldım. Sandalyeyi Özgür'ün yanına yerleştirip oturdum. Kitabı da tepsinin yanına bırakıp Özgür'ü izlemeye başladım. Başı sol omzuna düşmüştü. Dağılmış açık kumral saçları ilk dikkatimi çeken şey oldu. Hafif aralanmış dudakları, ön dişlerini gösteriyordu. Masallarda bile böyle yakışıklı karakterlerin olmayacağına dair bahse girebilirdim. Ona bunun kimi yaptığını bilmiyordum. Veya evde neden kimsenin olmadığını... Fakat ona güveniyordum. Asla bir erkekle bu kadar yakın olmamıştım. Ama onun çaresizce bakan buz mavisi gözlerine güveniyordum. Beni saran güvenilir kollarına inanıyordum... Çünkü o, benim hayatımı değiştirecekti. Bunu biliyordum. Yine de onu bırakmıyordum. Çünkü onun birine ihtiyacı vardı. Tıpkı benim gibi... Derin bir nefes alıp Özgür'ü hafifçe sarstım. Gözlerini kırpıştırarak açtı ve korkuyla etrafına bakmaya başladı. Gözleri benimkilerle buluşunca rahatladı ve gülümsedi. Ya da ben öyle zannettim. ''Yağmur, gitmemişsin... Bırakmamışsın beni!'' dedi. İrileşen gözlerimle ona bakarken doğrulmaya çalıştı. Yastığını dikleştirip yaslanmasını sağladım. Tepsiyi bacaklarıma yerleştirip çorbadan bir kaşık aldım. Çorba dolu kaşığı Özgür'e yaklaştırırken kaşlarını çatıp bana baktı. ''Bu ne?'' diye sorunca gülümsedim. ''Çorba'' dedim son harfi uzatarak. ''Annem çorba mı yapmış?'' diye sorunca kahkaha attım. ''Hayır, bunu ben yaptım. Beğenmezsen söyle'' dedim. Ağzını hafifçe aralayınca kaşığı dudaklarına yaklaştırdım ve içmesini sağladım. ''Kendim de yiyebilirdim'' diyerek göz temasımızı kesti. ''Katiyen olmaz! Ben senin hasta bakıcınım'' dedim. Kötü bir şekilde bakınca ''Bugünlük'' diye eklemede bulundum. Başını 'tamam' anlamında sallayınca gülümsememi genişlettim ve çorbanın geri kalanını içmesine yardım ettim.

KurtarıcıWhere stories live. Discover now