3

20 3 1
                                    


Çok küçükken okuduğum bir kitapta eğer bir şeyi düzgün bir şekilde istersek, ya da yürekten hissederek istersek bunun gerçekleşeceğı yazıyordu. O zamanlar buna inanarak  Mingyu ile arkadaş olmayı istemiştim. Götürüldüğüm davetlerde sürekli olarak karşılaştığım bu alfa ile oyun oynamak benim için çok önemliydi. Fakat benden 5 yaş büyük olduğundan dolayı benimle uğraşmayacağını söyleyerek beni başından savıyordu. Büyüdükçe benim için önem kaybeden bu konu dedemler için önem kazanmaya başlamıştı.
Kendimi bir anda Mingyu ile nişanlı bulmuştum. Eski dileğim gerçekleşmişti. Henüz 15 yaşında olduğumdan eski dileğimin getirdiği aptallıkla onunla arkadaş olacağımı sanmıştım. Nişanlandıktan sonra yüzüme bakmaması ile bunun bir arkadaşlık çeşidi olmadığını öğrenmiştim.

Telefonuma düşen bildirim ondandı, Mingyu gelmişti. Muhtemelen ruh eşi mevzusunu öğrenmiş ve okula gelmişti ona ne açıklama yapmam gerektiğini bilmiyordum. Açıkçası yediğim dayaktan sonra halimde yoktu. Dedeme kısa bir bilgilendirme mesajı attıktan sonra sınıftan çantamı alıp bahçeye indim. Müstakbel nişanlım beni arabasına yaslanmış şekilde bekliyordu.

Ona ilerlediğimi gördüğünde, beni kısaca süzmüş  sonra umursamaz bir tavırla arabasına binerek ve arabasını çalıştırmıştı.
Bu hareketiyle bana acele etmem gerektiğini söylüyordu sanırım. Gerizekalı.

Arabanın ön kapısını açıp yanında ki yerime yerleştiğim gibi son hızla okuldan çıkmıştı.
Kemerimi takıp arkama yaslanarak yolu izlemeye başladım. Arada bana dönen bakışlarının odağının ruh eşi çiçeklerimin olduğunun farkındaydım.
Okuldan çıkmadan önce çiçeklerin üstündeki kapatıcıyı silmiştim. Kime neyi kanıtlamak istedim bilmiyorum ama kurdum silmemi istemişti.

Arabasını bir kafenin önüne park ettikten sonra sanki ben yokmuşum gibi bir anda indi. Gerçekten sorunluydu. Kendi kendime söylenerek arabadan indim bende, arabayı kilitleyerek kafeye yürümesi ile bende onu takip ettim.
Kendisi için ve benim için bir kahve isteyerek garsonu hemen başımızdan kovdu. Hayvan herif, benim kahveden nefret ettiğimi bile bilmiyordu. Kollarımı göğsümde birleştirip ona bakmaya başladım söze girmesi için.

" Ruh eşini bulmuşsun, tebrikler."

Kısaca söylediği cümle ile neyi amaçladığını anlayamadım beni buraya kadar bunu söylemek için getirmesi çok saçmaydı.

"Evet, öyle oldu."

Verdiğim cevapla hafifçe gülümsedi. Bu gülümsemeyi tanıyordum. Sinirliydi. Bu duruma bozulmuştu. Ruh eşimin olması, onu bulmam rahatsız etmişti.

" Açıkçası bu duruma çok sevindim. Senin gibi biriyle evlenmek istemezdim. Dua etmelisin tanrıya, alfanın seni reddetmemesi için."

Söylediği cümleler komikti. Benimle evlenmek istemediğini bilmiyordum zaten ama neyin bu kadar rahatsız ettiğini anlayamıyordum.

"Benim gibi biri? Beni tanımıyorsun ki sen, şöyle cümleler kurarak beni tanıyormuş gibi konuşman bende mide bulantısından başka bir şeye sebep olmuyor,bilmelisin."

" Seni tanıyorum, Jungkook. Küçüklüğünden beri nasıl muhtaç yetiştirildiğini biliyorum en azından. Etrafındakilere sürekli bir şeyler göstermeye çalıştığını, var olduğunu kanıtlama çabalarını biliyorum. Dedene yaranmaya çalıştığını, çünkü baban bir gün seni sorarsa senden iyi bahsetmesini istediğini biliyorum. Sesini çıkarabildiğin tek insan olduğumu da biliyorum. Senin aileni ve seni benden başka kimsenin kabul etmeyeceğinin de farkındayım."

Hızlı hızlı kurduğu cümleler kalbimde bir yanmaya sebep olmuştu. Sanırım kalbimi kırmıştı söyledikleriyle.

" Buraya gelme sebebimiz, dedenin ruh eşi çiçeklerine rağmen benimle evlenmek istediğini söylemesiydi. Fakat şunu dedene iletmeni istiyorum Jungkook, ruh eşini bulmuş biri ile daha fazla devam edemeyeceğim."

Gerçekten kendimi küçük düşmüş hissediyordum. Bu cümleleri dedeme iletmemin benim için sonunun kötü olacağının farkındaydım. Anlamadığım şey bana neden bu kadar kin doluydu.

"Pekala, dedeme bu sözlerini ileteceğim. Nişanı atıyor olman benim için çok önemliydi. Senin gibi pısırık, alfa olmasına rağmen omega babasının lafından çıkamayan biriyle evlenmek istemezdim. Dediğin gibi ben etrafımdakilere kendimi kanıtlamak istiyorum. Bu yüzden de seninle nişanlandım . Bu zamana kadar benim maşam olduğun için teşekkür ederim. Ayrıca alfamın beni kabul edip etmemesimden ziyade, ailenin bir alfa ile birlikte olduğunu duyduktan sonra seni reddetmemeleri hakkında endişelenmelisin."

Ortamızda bulunan masayı devirilmesi ile ileri gittiğimi fark ettim. Omegamın telaşlanması ile kalkarak, geri adımlar atmaya başladım. Mingyu ise üzerime yürüyor, aynı zamanda bana hakaretler ediyordu.

" S-sen bunu nerden biliyorsun. Kimden öğrendin söyle hemen. Seni parçalarım. Kimse alamaz elimden. Öldürürüm seni anladın mı? Kimse öğrenmeyecek lan bunu, tamam mı? "

Feromonlarını arttırması ile nefes alamayan bedenim titremeye başladı. Korkudan ne yaptığımı bilmiyor, hızlı hızlı geriye doğru yürüyordum. Mingyu'nun gözleri kırmızılaşmıştı, bağırıyordu. Kurdu bedenini ele geçiriyordu. Dediğini yapacak  beni parçalayacaktı. Ayağımın takılması ile kaçacak yerimin kalmadığını zannettiğim o an, iki kol tarafından tutuldum. Bedenimi kendi arkasına saklamasıyla, içime çektiğim nane feromonları kurdumun sakinleşmesine sebep olurken benim daha çok ağlamamı sağladı. Soobin'in abisi buradaydı. Mingyu'nun  bana saldırmasına izin vermemişti.

"Asıl, asıl şimdi seni benim elimden kim alacak?"

Soobin'in abisinin bir anda Mingyu'a doğru saldırması ile olduğum yere düştüm. Korkudan ve acıdan ağrıyan bedenim daha fazla dayanamadığından hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bu sırada kafede bulunan diğer insanlar, Soobin'in abisini tutmaya çalışıyordu.  Uzun boylu, kalıplı bir alfanın müdahalesi ile Soobin'in abisini Mingyu'nun üstünden kaldırmışlardı.

"Taehyung, ne yapıyorsun amınakoyım. İki dakika tuvalette gittim ya iki dakika."

Uzun boylu alfanın söylenmesi bile, Soobin'in abisi tekrar Mingyu'a doğru atılmaya çalıştı.

"Bırak, sikeyim belasını. Oruspu çocuğu gücün omegaya mi yetiyor. Bir de tehdit ediyor. Parçalarmış. Lan sen kimin omegasını parçalıyosun? "

Ağlamam şiddetlenirken, uzun boylu alfa Soobin'in  abisini uzaklaştırmaya çalışıyordu. Zar zor dışarı çıkardıktan sonra, kafedekilerin Mingyu'a müdahale etmeye çalıştıklarını ağlayarak izledim. Ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum .

Omzuma dokunan el ile irkilip yanımdaki kişiye baktım. Soobin'in abisini tutan alfaydı. Yerden çantamı aldıktan sonra koluma girip beni kaldırmaya çalıştı.

" Hadi kalk bakalım. Çıkaralım seni burdan yoksa iyi şeyler olmayacak."

Ağlamam devam ediyordu. Vücudum sabah yediğim dayaktan dolayı hala ağrıyordu. Yavaş yavaş yürüyerek dışarıya çıktığımda ileride, arabaya yaslanarak sigara içen ruh eşimi gördüm. Beni gördüğünde elindeki sigarasını yere atarak bana doğru ilerledi.

"İyi misin? Bir yerin de bir şey var mı? Yaralandı mı?"

Sorduğu sorularla ağlamamın artması ise benim bile beklemediğim bir durumdu. Ağlamam ile bir anda beni kendine çekmiş, kollarını belimin iki yanına sararak beni kendine bastırmıştı.

Bugün bana yaşattıkları her şeye rağmen bu an için, her şeyi tekrar tekrar yaşamayı kabul edebilirdim.

•••

Açıkçası ilk defa bir şeyler deniyorum o yüzden kötü olabilir.



Lost - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin