ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "Metcezir."

412 79 225
                                    

Merhabaaa! Yeni okuyucular gördüm. Büyüdüğümüz için aşırı mutluyum ve heyecanlıyım. Hepiniz çok hoş geldiniz. Aslında 9 Kasımda verecektim bu bölümü ama bitti ve gerçekten dayanamadım. Tepkileri az çok tahmin ediyorum. Çok da konuşmak istemiyorum ve sizi bölümümüzle baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar! 🤍

Bölüm şarkısı: Uzak Yol •  Güncel Gürsel Artıktay (Tüm bölümü bu şarkıyı dinleyerek yazdım!)

Bölüm şarkısı: Uzak Yol •  Güncel Gürsel Artıktay (Tüm bölümü bu şarkıyı dinleyerek yazdım!)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aşk diye mırıldandı içinde zayıf bir ses. "Aşka aşık olmuşsun," demişti. İnkar etti hızla, kabul etmiyordu. Aşk böyle bir şey değildi. Bunca yıl okuduğu kitaplarda, izlediği filmlerde de böyle değildi. İnsan, güzel bir yüze, tanıdıkça bağlandığı iyi bir kalbe aşık olurdu. Hiç tanımadığı birinden gelen kelimelere ezberlemek de nereden çıkmıştı? Hangi ikilemin adıydı bu? Bir adı olmalıydı.

Bulamadı.

Önüne geldiği kafenin camlarına baktı. Saçları sert bir rüzgarla yüzüne dağılırken kapıdan içeri girdi. Kafe çok dolu değildi ama sıcak bir havası vardı. Etrafa bakarken eli istemsizce saçlarına gitti ve düzeltme ihtiyacı hissetti. Güzel miydi, iyi görünüyor muydu emin olmak istedi. Etrafa şöyle bir bakındı. Paltosunun cebindeki telefonunu çıkarıp saate baktı. Dakikti. Saat tam ikiydi.

O da dakik olsa iyi olurdu. Masalara şöyle bir baktıktan sonra köşede kalan iki kişilik bir masaya geçti. Paltosunu çıkarıp telefonunu masaya bırakırken kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Garson bir şey isteyip istemediğini sormaya geldiğinde sadece bir su isteyebildi. Dili damağı kurumuştu.

Gözü kapıda beklerken dirseklerini masaya dayayarak çenesini gerginlikle ovdu. Bacak bacak üstüne atmıştı ve ayağını sallıyordu. Derken masada duran telefonu çalmaya başladı. Bunun Melih olmasını beklerken arayan Esra'ydı. Telefonu açıp kulağına götürdü. Onunla en son dün gece görüşmüş ve ardından ağlayarak uyuyakalmıştı. Esra, onun hayatındaki en eski ve en iyi arkadaşıydı. Ve hayatında olan biten her şeye gecikmeli de olsa hâkimdi.

"Geldi mi?" diye sordu Esra heyecanla. Melih'le buluşacağını biliyordu ve en az arkadaşı kadar gergindi.

"Gelse telefonunu açmazdım."

Esra telefonun ucunda ofladı. "Doğru. Ne bileyim, heyecanlandım. Arayayım dedim. Ama var ya," diye devam etti. Sesi dışarıdan ve boğuk geliyordu. Muhtemelen kulaklıkla konuşuyordu. "Bak, kırk yıl düşünsem aklıma gelmez."

"Yürüyüş mü yapıyorsun?" diye sordu Süveyda bu kez. "Sesin rüzgârlı bir yerden geliyor."

"Evet," diyerek güldü. "Mehmet de yanımda. Sahile indik öyle. Selamı var."

Mehmet, Esra'nın eşiydi. Üniversitede tanışmışlar, son sınıfta hemen evlenmişlerdi. Birbirlerine hâlâ deli gibi aşık ve mutlulardı. Süveyda, bazen kendini onların ilişkisine imrenirken bulur ve bunu hak etmediğini düşünürdü. Akın ile kendini böyle bir tabloda hayal edemiyordu ama bir başkası da yoktu. Bu yüzden onun için imkansız gelirdi.

Bir Adın Kalmalı Geriye | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin