"Görüşüyor musun lan sen bununla!"
Hyunjin'in sesi odanın her bin deliğine kadar ulaşırken felix ifadesizce yüzüne bakıyordu. Dinlemeyeceğini bildiğinden sinirinin geçmesini bekliyordu. Hyunjin cevap alamadıkça öfkesine öfke katarak adımlıyordu odanın içinde.
"Sakinleştin mi artık?"
Cevap vermedi esmer olan, pencereye doğru dönüp yüzünü sıvazladı. Felix bir adım öne doğru gelip kolundan tuttu, o tutar tutmaz Hyunjin bir hışımla arkasını dönerek Felix'in kolundan tutan olup duvara yasladı onu diğer eli de boynuna giderken.
"Bana ihanet etmeyi aklından geçirme Felix, seni de kendimi de gebertirim anladın mı?" Sesi ne kadar sakinse bir o kadar karanlık ve öfke barındırıyordu.
10 yıldır süregelen aşk her bir engelde bir başka yanını kaybetmişti. Aşıklardı, kendilerini, bulundukları yeri, hatta dünyayı yakacak kadar aşıklardı ama tahammül edemeyecek kadar da sabırsızlardı artık. Onların bir suçu yoktu, tek suçlu zamanla karşılarına çıkan engellerdi.
Aşılan her engel zafere tekabül etmiyordu.
"Aptal aptal düşünmeyi kes. O mesaj çok önceden geldi dedim ya kaç kere ahmak mısın sen? Dinleniyorsun!"
Boğazındaki eller sıkılaştıkça acısı da artıyordu. Bilinçli yapmıyordu, biliyordu Felix. "İstemiyorum anlıyor musun kimsenin sana bakmasını bile istemiyorum" dişlerini ufalayacak kadar sert sıkıyordu Hyunjin. Felix'in boynundaki elini gevşetip bedenini ona yasladı. Her halükarda Felix'i sıkıştırmak istiyordu.
"Davranışların sürekli değişiyor farkında mısın? Bir gün öylesin bir gün böyle"
"Ayarlarımla oynuyorsun, ya sen? Bir gün kıskançlıktan deliriyorsun diğer gün benden nefret eder gibi bakıyorsun?"
"Senden nefret ettiğimi nerden çıkarıyorsun? Ahmakça konuşmayı kes, olmuyor işte biz bir arada olamıyoruz artık!"
Kilitli duvarların arasında saklamak istediği sözler duvarları delmişti bu defa. Felix eskisi gibi geride durmak istemiyordu, bir problem olduğunda alttan alıp kendi kendini yemek istemiyordu, Hyunjin'in öfkesi dinene kadar beklemek istemiyordu. Yaşadıkları ayrılık ile ilişiye dışarıdan bakıp objektif bir şekilde yorum yapabiliyordu kendine.
"Şu siktiğim kelimeleri kullanmayı ne zaman bırakacaksın! Sevgin bitti de bahane mi üretiyorsun lan sen!"
Hyunjin ise ondan farksızdı, alttan alıp tamamen kavuşmak istiyordu ama huylu huyundan vazgeçmezdi. Değişemiyordu, istediği olmadığında bağırıp çağırıyordu.
"Seni sevmesem beni burada böyle tutmana izin verir miyim? Sen aptal olduğun için bu haldeyiz. Değişemem diyorsun ama ne kadar değiştiğinin farkında değilsin!"
Bir adım geriledi esmer olan, Felix üstünden kalkan nedenle boşluğa düşmüş gibi hissederken, Hyunjin gerilerken yanından geçtiği sehpanın üstündeki vazoyu eline alıp yan taraftaki duvara fırlattı kahveleri Felix ile mühürlü haldeyken.
"Sen busun işte anca dağıt! Düzgün konuşmaya gelirken yoksun. Ya amına koyayım sorsun söyledim ne diye uzatıp buraya getirdin konuyu!"
Hyunjin cevap vermedikçe üstüne doğru adımladı Felix, yakasından tutup duvara doğru fırlattı. Sırtı duvarla bir olurken yakasından tutup sarsan adama bakıyordu dikkatlice. Zaman bir hayli değiştirmişti aşık olduğu adamı. Hoşuna gidiyordu bir yandan da.
"Benim ayarlarımla oynama Hyunjin bıktım anlıyor musun? Sürekli seninle kavga mı edeceğiz? Siktirip gitmek zor mu sanıyorsun lan sen? Defolup giderim ruhun duymaz!"