Hüzün. Kırık kalp. Umutsuzluk. Ait olamama hissi.
İnsan neden ağlardı? Acı çektiği için mi? Kalbi kırıldığı için mi? Duygusal boşluktaki bir insanın yapabileceği daha iyi bir şey yoktu. Rahatlamak, mantıklı düşünebilmek için bazen ağlanmalıydı.
Peki ben neden ağlıyordum? Duygusal boşlukta mıydım? Hayır. Acı mı çekiyordum? Hayır. Mutsuzluktan mı ağlıyordum? Hayır.
Rol icabı ağlıyordum!
Kendimi bildim bileli icra etmek istediğim tek bir meslek vardı: Oyunculuk. Hayallerime ulaşmıştım ama istediğim noktada değildim. Figüran rollerinde oynuyorsun, ne hayaline ulaşması? Doğru. Ben figüran rollerinde oynayan ama yine de 'Hayaline ulaştın kız Derin.' diye kendini kandıran bir zavallıydım. Berbat bir haldeydim. Yıllardır bir adım ileriye gidememiştim. Bir şekilde ilerlemeye çalışıyordum ama adım attığım yerler maşallah ayağımın altından kayıp gidiyordu! Figüransan neden ağlıyorsun, onlar sadece arka planda bir oraya bir buraya yürüyen insanlar değil mi? diye düşünüyorsan eğer hemen söyleyeyim, tarihi bir dizide figüranlık yapıyordum ve benimle birlikte tam olarak 40 kişi daha beyimiz öldüğü için ağlıyorduk!
"Kestik! Arkada ağlamayı abartan biri var, kim o? Ölen karakterin karısı bile bu kadar ağlamadı! Sus artık, bak hâlâ ağlıyor! Çık çabuk öne, göreceğim seni!" Yönetmen avazı çıktığı kadar bağırarak konuşurken hâlâ sesli bir şekilde ağlayan kişi tabii ki bendim. İllet bir huyum vardı ki gerçek de olsa, rol icabı da olsa asla kolay kolay ağlamamı durduramıyordum. Hıçkırarak öne doğru çıkarken burnumu kostümümün koluna sildim. Yanından geçtiğim insanlar benden iğrendiklerini ıyy, öğğ şeklinde belli ederken ağlasam bile onlara gözlerimi devirdim. Peçete verseydiniz o zaman, kardeşim! İnsan doğası gereği gözden akınca burundan da akıyordu işte!
"Kızım, adın ne senin? Bir sorunun mu var, neden bağırarak ağlayıp duruyorsun?" Ben cevap veremeyecek kadar ağlamaya devam ettiğim için sevgili yönetmenimiz gözündeki gözlüğü sinirle yere fırlatarak, "Alın şu kızı şuradan! Ekran karşısında kaç kişinin ağladığını sayan olmaz herhalde, 39 kişi olarak devam edeceğiz." dedi. Set ekibinden biri gelip kolumdan çekme suretiyle beni oradan götürürken bu sefer daha çok ağlamaya başlamıştım. Figüran olarak bile kabul edilmiyordum artık! Ayrıca bu kostüm de beni çok sıkıyordu, bin defa söylemiştim bir beden büyük kostüme ihtiyacım olduğunu!
"Bırak beni be! Kendim giderim, bırak diyorum be hırto!" Ağlarken konuşmuştum. Adam beni hiç dinlemeyip set dışına çıkardıktan sonra sinirli bir şekilde bana bakıp gitti. Biraz durduğum yerde vakit geçirip izlediğim sayısız sakinleşme meditasyonlarını hatırlayıp kendimi sakinleştirerek ağlamama bir son verdim. Çantam ve kıyafetlerimi almak için söylene söylene karavana doğru giderken hatun rolü oynayan dizinin başrollerinden biri ve dibinden asla ayrılmayan üç set çalışanını görüp bir selam vereyim dedim, ama nafile! Hanımefendi kendini gerçek hayatta da bey avradı bilmem ne hatun zannediyor olmalıydı ki alaylı bir bakıştan sonra zaten kalkık olan burnunu iyice havaya kaldırarak yanımdan geçip gitti. Ben o burunu kırmasını da bilirdim, ama işte ödeyecek para yoktu!
Üstümü değiştirip çantamı da alarak kendime verdiğim kovulmadım, ben terk ediyorum telkinleriyle otobüs durağına doğru yol aldım. Resmen taksiye verecek param bile yoktu, inanamıyordum! Küçükken hep zengin olma hayali kurardım. Zengin olmanın yolu da ya popçu, ya topçu, ya da oyuncu olmaktan geçer diye oyunculuğa gönlümü kaptırmıştım. Büyüyene kadar hep kendi kendime tek kişilik oyunculuk sergilemiş, zaman geçtikçe para değil de oyunculuk sergilerken aldığım zevke odaklanmıştım. Şimdi ne oldu? Şimdi elimin körü olmuştu! Para kazanamamıştım, bütün oyunculuk zevkimi de bu figüranlık saçmalığı silip götürmüştü!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERİ PAS KURALI
Teen FictionHeyecan. Umut. Mutluluk. Sevgi. İnsanoğlu sever, yaşar ve ölürdü. Sevgisiz geçen yıllar insanı yıpratırdı. Kimseye ihtiyacım yok diyerek kendini kandırsa da, bir gün karşısına çıkacak sevgili için içinde her zaman bir umut kırıntısı yeşertirdi. Sev...