3.Bölüm Asıl Yüzleşme

2 1 0
                                    


Kılıç, ok, yay ve kafamdaki tüm sesler onu gördüğüm anda sessizliğe büründü.

Baştan aşağı onu süzdüm. Sol kolu bükülü vaziyette kaskatı kesilmiş, sağ bacağı, sol bacağına göre daha kosaydı. Ama o, buna rağmen dimdik bir şekilde bana bakıyordu.

Yamtar aarsakça bir adım atmı. " Abi." dedi tekrar.Babamdan ayrılıp ona doğru bir adım attım. Asil ve Asena hale muhafızlarla savaşıyordu.

Ama benim ne savaş ne de yere düşen hançerim umrumdaydı. Tek umursamışım şey; Annemin bana bıraktığı son emanet... Bu kanlı savaşın ortasındaki tek masum yüz...

İki dizimin üzerine çöküp onu kendime çektim. "Yamtar..." kelimeler boğazıma düğümlendi. Gözlerimi sıkıcı kapattım.

Anılarımız zihinime doluştu...

Onun, yalanın bir dakika bile eksik olmadığını bu yerde... Basıl böyle saf ve masumduk içinde kalabildiğine hep şaşırırdım. Yamtar'a hiçbir zaman istediğim kadar yakın olamamıştım. Ama eğer o gün elime geçen tek fırsatı kullanmasaydım. Şimdi ne ben hayatta olurdum ne de Yamtar...

" Durun!" diye bağırdım, düşüncelerimden sıyrılarak.

" Alev, sen delirdin mi?" Diye sordu Asena. " Eğer onun." Gözleriyle babamı işaret etti. " işini bitirmezsek bize başka şans bırakmayacak."

Haklı olabilirdi,belki. Ama umrumda değildi. Gök Saray'ın bana yaşattıklarını ben Yamtar'a yaşatmayacaktım...

" Gidiyoruz." dedim. Yamtar'ı kucağıma alırken

Asena ve Asil homurdanarak peşimden geldi.

" Bu kadar kolay mı? Batuga, vazgeçmek senin için bu kadar mı kolay?" dedi babam soğuk bir sesle.

Yönümü ona çevirdim. " Vazgeçtiğim falan yok." Dedim, nefretle " Geri döneceğim ve o gün sana ikinci bir şans vermeyeceğim."

Arkamı dönüp yürümeye devam ettim.

Gök Saray Alpagu Han'ın soğuk ve alay dolu kahkahasıyla yankılandı...

                                                            **********

Yamtar'ı atımın önüne almış, ben arkasından atın dizginlerini tutuyordum.Asil ve Asena benim arkamdan geliyordu. 1saatlik yolculuk boyunca kimseden çıt çakmadı...

Bir anda atımı durdurdu. Derin bir nefes aldım, bir anlığına neden buraya geldiğimi sorguladım...

Ağır adımlarla ilerledim. Her adımımda içimi tarif edemediğim bir duygu kapladı... Pişmanlık mı? Yoksa saf nefret mi? Babam beni buraya o gün... Annemin canını aldıktan sonra onun, cansız bedenini dağ obasına götürüp orayı talan ettikten sonra getirmişti. Zihnimde yeniden canlana o günün acısıyla yumruklarımı sıktım...

                                                              **************

Dağ hanlığını sınırı 9 yıl önce...

Alpagu Han, oğlu Batuga'yı atının önüne almış' hiçbir şey yokmuş gibi atını sürüyordu.

Oysa o saatler önce kendi oğlunu öksüz, küçük bir kızı ise yetim bırakmıştı...

Batuga ağlamaktan şişmiş gözleriyle kuşağına sıkıştırdığı tahta kılıcı daha sıkı kavradı.

Alpagu Han atını durdurdu, önce kendi indi. Sonra oğlu Batuga'yı attan indirdi.

Ağır adımlarla göl kenarına doğru ilerledi.

Batuga, sarsak adımlarla babasının peşinden gitti.

Şimdi baba oğul karşı karşıya duruyordu.

Batuga'nın bakışları hüzün ve nefret karışımı bir duyguyla örtülüydü.

Alpagu Han oğlunun aksine sakin ve soğukkanlı duruşuyla yarım tegini süzüyordu...

" 249 Gökalp."dedi, Alpagu Han sıkılı dişlerinin arasından " Bugün savaş meydanında tam 249 Gökalp öldü." Diz çöküp oğluyla aynı hizaya geldi. Derin bir nefes aldı Alpagu Han, " Onlar, bir ananın oğlu, bir kadının er'i , bir Bala'nın babasıydı. Gök çocuklarının savaşta ölen babaları için ağlamaları haklarıdır." "Ama." Dedi Alpagu Han keskin bir tonda. Ellerini başını yerden kaldırmayan oğlunun küçük omuzlarına koydu ve devam etti " Bir Gök tegin'in hain anası için ağlaması hakkı değildir." Batuga hızla başını yerden kaldırdı, dişlerini sıktı. Babasının gözleriyle bulaşan lacivertlerinde tek bir duygu vardı; nefret bir adım geriledi. Alpagu Han hiç bozuntuya vermeden devam etti tok bir sesle, " O yüzden kağan'ın olarak sana ağlamayı yasaklarım." Sesi yumuşadı, bakışları ilk kez bir babanın oğluna baktığı gibiydi...

" Lakin baban olarak bilirim ki canın acır. Senin gibi benim de canım acır oğul."

Batuga, Kağan olan babasına nefretle baktı. " Canı acıyan ağlar can almaz." dedi saf bir nefretle Batuga

Alpagu Han bir anda ayağa kalktı. Heybetli vücudu , küçük çocoğun üstüne karabasan gibi çöküyordu. "Ben." Dedi Alpagu Han sert ve otoriter bir tonda " Seni buraya hanını anlayasın diye getiririm. Sen hanına saygısızlık edersin!" Bakışları oğlundan bir özür bekler gibiydi. " Seninle." Dedi Batuga nefret dolu bir sesle, " Ölene dek konuşmayacağım."

                                            ***********

Dağ hanlığı sınırı, Günümüz....

Dalların kırılma sesi anılarımı böldü.

" Alev, ne yapıyorsun?" Dedi Asil düz bir tonda.

Göz ucuyla ona baktım.

" Artık elini boğazından çekecek misin Yoksa intahara kararlı mısın? " Diyen Asena'ya anlamaz bakışlarla karşılık verdim. O anda fark ettim.

Dakikalardır boğazımı söküyordum. Elimi boğazımdan çekmemle rahat bir nefes aldım.

" Neden vazgeçtin?" Dedi, Asil yanıma gelirken.

Gözlerimi gölün masmavi sularından ayırmadan, " Vazgeçtiğim falan yok, sadece kardeşimin gözleri önünde cinayet işleyecek kadar delirmedim." Diye mırıldandım.

" Şimdi ne yapıyoruz?" Dedi, Asena

" Onları vazgeçtiğimizde inandırıyoruz." Dedim. Gözlerimi Yamtar'a çevirirken.

" Sonra ?" Dedi Asil kaşlarını kaldırarak.

" Bu işi kökten bitiriyoruz."dedim. Kuşağıma soktuğum tahta kuluçka bakarken.

O iki küçük çocuk için....

KAN ŞÖVALYELERİ 1- ESARETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin