8 yıl önce, Altharya Ormanı, Kan Şövalyelerinin eski eğitim alanı...
Alev, Altharya Ormanı'nın sık ağaçlarının arasında, rüzgârın uğultusunu dinliyordu. Gökyüzü siyah bulutlarla kaplanmış, yağmur ormanı yıkamaya hazırlanıyordu. Orman derinliklerinde, eski taş bir tapınağın kalıntıları arasında babası Selan Muran ile birlikte duruyordu. Bu yer, nesiller boyunca Kan Şövalyelerinin eğitim aldığı ve kadim törenlerin yapıldığı bir alandı. Ancak şimdi terk edilmiş, doğanın ellerine teslim olmuştu."Bu yer neden bu kadar önemli?" diye sordu Alev, taş bir sütunun kenarına dokunarak.
Selan, oğluna döndü, gözlerindeki sert bakış onu her zamanki gibi susturdu. "Burayı terk edenler bu soruyu sormayı bıraktığında Kan Şövalyeleri de bitti," dedi. Sesinde öfke ile hüzün karışımı bir ton vardı.
Tapınağın içinde adımları yankılanırken Selan, Alev'i merkezdeki taş halkaya yönlendirdi. Halkayı çevreleyen yer, eski kan ritüelleriyle çizilmiş sembollerle doluydu. Üzerinde, hafifçe parlayan kırmızı çizgiler vardı, sanki toprak hâlâ eski savaşların anılarını taşıyordu.
"Burada ne yapacağız?" Alev, babasına çekinerek baktı.
"Kanla bağ kuracaksın," dedi Selan. "Bu soyun, bu gücün ne olduğunu anlayacaksın. Biz sıradan insanlar değiliz, Alev. Ama sıradışı güçler, sıradan yüklerden daha ağırdır."
Alev, anlamakta zorlanıyordu. Daha 12 yaşındaydı, bu söyledikleri onun için birer masal gibiydi. Ancak babasının elindeki bıçağı çıkardığını gördüğünde, durumun ciddiyeti kalbini sıkıştırmaya başlamıştı.
İlk Fırtına...
Selan, elindeki bıçakla kendi avucunu hafifçe kesti ve kanını taş halkadaki oymaların üzerine damlattı. Bir anda etraflarını yoğun bir sis sardı. Alev, nefes alamayacakmış gibi hissetti, ancak babasının sesi bir çapa gibi zihnini odakta tuttu.
"Şimdi sen," dedi Selan, bıçağı Alev'e uzatarak. "Kanını bu toprağa bırak. Ama sadece korkmaktan vazgeçersen bağ kurabilirsin."
Alev, elleri titreyerek bıçağı aldı. Kendini yaralamaktan korkuyordu, ama babasının bakışları altında geri adım atmak mümkün değildi. Nihayet cesaretini toplayıp, avucunu keserek kanını taşlara damlattı.
Bir anda zeminden bir enerji yükseldi. Sanki toprak onunla konuşuyordu. Kanının döküldüğü yerde, karanlık bir figür belirdi. Bu, bir hayalet ya da bir gölgeydi.
"Sen bizim soyumuzdan birisin," dedi figür. Sesi derin ve yankılıydı. "Ama güç, sadece kalbinde karanlıkla yüzleşebilenlere gelir."
O an, Alev'in zihni fırtınalarla doldu. Gözlerinin önünde, şiddet dolu savaş sahneleri belirdi. Yere düşen askerler, ihanete uğrayan dostlar, kanla sulanan topraklar... Gördükleri onu dehşete düşürdü, ama içindeki bir ses, pes etmemesini söylüyordu.
Alev dizlerinin üzerine çöktü, ama yerde kalan kan, toprağa karıştıkça içinde bir güç hissetti. Sanki eski bir fırtına bedenine doluyor, onu yeniden şekillendiriyordu.
Vücudu cayır cayır yanıyordu, ama aynı zamanda buz gibiydi. Diz çöktüğü yerde bulanık gören gözleri arasından Selan'ın gülümsemesini belli belirsiz seçebildi.
Aldığı her nefes sanki onu boğuyordu. Vücudu durmaksızın bir şekilde titriyor gözleri kararıyordu. " Sakın pes etme." Diyen babasının sesi kulaklarında çınlıyordu...
Zihni kanlı savaş meydanında ölen onlarca insanı silüeti ve onların azap dolu çığlıkları ile esir alınmıştı.
Gözleri çektiği acının etkisiyle doluyordu, ama o tek bir damla göz yaşı dökemiyordu...
O doğduğunda bile ağlamamıştı..
Alev'in acı çığlığı tüm ormanda yankılandı. Salen Muran, oğluna doğru bir adım attı. "Sen artık Kan'ın çocuğusun." Sesi yumuşak ve onu rahatlatmak ister gibi çıkıyordu.
Salen Muran, taş halkanın içine girdiğinde etrafı kan kızılı bir ışık doldurdu. Alev'in gözleri sızladı. Sağ kolunda müthiş bir ağrı hissetti.
"Normal" dedi Salen, sesi fazla düzdü " Kan seni çağırıyor oğlum" bir adım daha attı.
Kendisine baygın gözlerle bakan çocuğa tebessüm etti. " Bak, evlat sen de artık onlardansın ve bunu ikimizden başka kimse bilmemeli." Sesi gergin ve huzursuzdu.
Alev, ne gözlerinin kan kırmızısına döndüğünün ne de kolundaki keskin ağrının onda ömür boyu kalacak bir işaret bıraktığının farkındaydı...
Babası, baygın çocuğu kollarının arasına aldı, ağır adımlarla çıkışa doğru yürüdü. Çıkışa geldiğinde son bir kez arkasına baktı geçmişinin geçtiği yere, iç çekti Salen Muran.
Oğlunu at arabasına yerleştirdi. Kalın ve biçimli dudaklarını küçük çocuğun terden ıslanmış alnı ile buluşturdu.
"Sana bunu yaptığım için yalvarırım beni af et ,ufaklık." Sesi pişmanlık doluydu.
Atına atlayıp Kızıl ırmak Köyüne doğru yola koyuldu...
Ay kızılığı ile o geceki sırları ve gerçekleri gizliyordu.
Ama ne Salen ne de Alev bu sırların ve gerçeklerin yine ay ışığı altında ortaya çıkacağından habersizdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN ŞÖVALYELERİ 1- ESARET
FantasíaBir damla kan insanın hayatını altüst edebilir mi? emin olun edebilir çünkü hayatım o soğuk ve is kokan gece de onun göz hapsi içerisinde tamamen değişti nerden bilebilirdim ki bunu daha başlangıç olduğunu. Ben Alev Muran son kan şövalyesi