1. Bölüm Karanlık Geçmiş

3 2 0
                                    

Adımlarım dar sokakta yankılanıyor, dondurucu soğuk vücudumu ansızın gelen bir bıçak darbesi gibi ürpertiyordu. Yoğun is kokusu ciğerlerime dolarken o gece...  Tüm hayatımı rayından saptıran o gece unutmak istememe rağmen zihnimde her detayıyla yeniden hayat buluyordu. Soğuktan biraz olsun korunmak için koyu renk pelerinimin kapüşonunu iyice çektim .

Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gece benim tek dostumdu. Sırlarımı paylaştığım, karanlık dolu geçmişimi tüm çıplaklığıyla bilen, o gece de yanımda olan tek kişi, tüm hakikati bilen kadim dostumdu... Zihnimdeki düşüncelerden sıyrılıp karşımdaki manzaraya baktım. Tüm İstanbul ayaklarım altına serilmişti. Dudağımın kenarı tembelce yukarı doğru kıvrıldı. Pelerinimin kolunu sıyırıp, saatime baktım. Akrep ve yelkovan 03. 30' u gösteriyordu. Daha 1,5 saatim vardı, bu soğuk ve yetim gecenin koynunda banka oturup karşımda duran metropol görüntüsünü seyre daldım...

⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕⁕

5. sigaramın dumanı geceye karışırken, gecenin sessizliğini bölen adım sesleri dudaklarımın yukarı kıvrılmasına neden oldu. Telaşa kapılmadım ya da dönüp bakma gereği duymadım. Attığı her adım gecenin sessizliğini bir bıçak gibi yarıp geçiyordu. Gecenin keskin soğuğuna karışan ılık nefesini ensemde hissettim. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve derin bir nefes alıp, " 6133 Alev Muran " dedi. Yüzümdeki gülümseme eşliğinde ayağa kalktım. Arkamı döndüğümde onunla göz göze geldim. Sıkıca sarındığı ve gölgeler yüzünü gizliyordu... Ama gözlerini değil bir insanın gözlerini hiçbir şey insanın gözlerini gizleyemezdi... Bankın etrafından dolanıp tam karşısında durdum. " 4002 Asil Kıran " dedim onu taklit ederek kapüşonlarımızı indirirken güldüğünü duydum. Şimdi gölgelerin ardına saklanan kimlikler yoktu. Ay ışığının vurduğu yüzlerimiz kimliklerimizi apaçık gözler önüne seriyordu...

Aramızdaki bir adımı kapattım ve Asil'i kendime çekip kollarımı soğuktan belli belirsiz titreyen bedenine doladım. Saniyeler dakikalara dönüştüğünde birbirine dolanan kollarımız ayrılmaz yerine daha sıkı dolandı birbirlerine... " Bunca yıldır hangi cehennemdesin lan sen!" dedim sahte bir kızgınlıkla. Cevap vermek yerine gülmeyi seçti. Ondan ayrılıp ellerimi geniş omuzlarına yerleştirdim. puslu grileri özlem ile bakıyordu, daima ıslak bakan lacivertlerime... Yüzündeki buruk tebessüm onun dudaklarında karşılığını buldu. " Çok özledim." dedi. Gecenin içinde kaybolup giden bir fısıltıyla. "ben de." dedim aynı ses tonuyla...

"Bakıyorum da doyamadınız birbirinize "dedi karanlığın içinden gelen bir sesle, bakışlarımı o yöne çevirdim. göz ucuyla Asil'e bakıp " Yanında birini getireceğinden haberim yoktu." Benim sesimdeki şaşkınlığın aksine o, elleri ceplerinde rahat bir ifadeyle sırıtıyordu.

Karanlığın içindeki gölge adım adım bize doğru ilerliyordu. Aramızda beş adım mesafe kala durdu ve bana doğru baktı ve "Beni hale tanımadın mı? Kanı gök, sütü dağ olan aklı kıt tegin." demesiyle kapüşonunu indirmesi bir oldu. Gördüğüm yüz karşısında ağızım bir karış açık kaldı. Sertçe yutkundum. " Sen..." dedim güçlükle. " Asena." adı dudaklarımdan tılsımlı bir sözcük gibi döküldü. Tek dizinin üzerine çöküp " Teginim." dedi. Bu hali beni güldürürken Asil şaşkın bakışlarla ne olup bittiğini çözmeye çalışıyordu.

Kollarımı iki yana açıp, " Kalk ayağa da buraya gel çift başlı kurdun yüreği." dedim hala gülmeye devam ederken. Hemen ayağa kalkıp koşar adımlarla kollarımın arasına girdi. Yüzü boynuma gömülü haldeyken onu kendime çekip daha sıkı sardım. Ciğerlerimi onun hoş vanilya kokusu ile doldurduktan sonra ondan ayrıldım. Alnımı alnına yaslayıp, " Asena'm yüreğim." diye fısıldadım. " Batuga'm ruhum. " dedi aynı şekilde, burnu burnuma sürtündü. Bu büyülü anı Asil'in " Yeni yetme aşıklar gibisiniz." diyen keyifli sesi bozdu. Başımı çevirip, ona ters bir bakış attım. Gönülsüzce Asena'dan ayrılıp, " saatime baktım. Tam 4'ü gösteriyordu. " Haydi, atlarınıza davranasınız. şimdi yola çıkarsak iki saate anca oraya varmış oluruz." diyerek kendi atıma doğru yürüdüm. Arkamdan Asil'in " Köylü." dediğini duymazdan geldim...

***********

Gecenin ilerleyen saatlerinde üçümüz de hiç konuşmadan yol aldık. Arada bir kolumu yoklayan keskin ağrı, yolculuğu benim için çekilmez kılsa da diğerlerine bir şey belli etmek istemediğim için dişimi sıkıyordum. Asena canımın yandığını hissetmiş olacak ki " Alev." diye bana seslendiğinde omuzumun üstünden ona baktığımda, " Kolun mu? Gene." diye sordu. Zoraki bir gülümseme ile " İyiyim, bir şeyim yok." deyip önüme döndüm. Asena'nın iç çektiğini duydum.

Asena'm, Ruhum, Diğer Yarım, Kader Kardeşim....

Bir süre yol sessizlik içinde akıp gitti. " Ne kadar kaldı?" diye sordu Asil. " 15 dakikaya orada oluruz." diyerek cevapladım sorusunu. Kolumdaki ağrı her geçen dakika katlanarak artmaya devam ediyordu. Hayatım boyunca bunun acısını çekmiştim, hem fiziksel hem de manevi olarak... Ben gölgelerde saklanarak büyüdüm lakin epey gürültülü doğmuşum... Sol avucumun içindeki kan pıhtısına baktım. Gözlerimi sıkıca yumup, zihnime hücum eden kötü anıları dağıtmaya çalıştım.

Atlarımızı yavaşlatıp asıl amacımıza doğru adım adım ilerledik. 5 dakika sonra geçmişimi, geleceğimi, kimliğimi... Çalan o yer tam karşımdaydı. Atlarımızdan indik. Orası aynı iki küçük çocuğun hayatını altüst etmişti. Birini yetim, öbürünü öksüz bırakmıştı. Nefretle dişlerimi sıktım. Günü ilk ışıkları tenimize vurup içimizi ısıtıyordu. Ama ben buna rağmen üşüyordum, solum üşüyordu...

Derin bir nefes alıp, düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Güneş değerli bir mücevhermiş gibi parıldatıyordu görkemli binayı. Ama orası benim çocukluğumun enkazıydı... İçinde yaşayanların bana bir aile, bir çocukluk, yarım bırakılmış bir ömür, bir anne borçluydu... Gözümden akan bir damla yaşı hızlıca sildim. Ama onlar hiçbir şey olmamış gibi gülüp eğlenmeye devam ettiler...

Onlar beni çoktan unuttu. Ama ben kendimi hatırlamak için geri döndüm..

Ben Alev Muran ya da onların bana koyduğu isimle Batuga. Doğup büyüdüğüm topraklardan, babam Altagu Han'ın halen kağan olduğu Gök Saray'dan ve içinde yaşayanlardan intikam almaya geldim...

Artık ne Gök Saray'a huzur vardı, ne de içindekilere...

Onlar tek bir şeyi hak ediyordu. Ölümü... Ve bu sağlayacak yegane kişi bendim. Çift başlı kurt...





KAN ŞÖVALYELERİ 1- ESARETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin