Masumluğun elçisi olan bebeklerime baktım. Hayat çok tuhaf. Benden bir parça olan minicik bedenler...
Çocuklarımın kapısını kapattıktan sonra odalarında oturan Belma'nın yanına gittim. Ateş renginde saçlarıyla ve olanca güzelliğiyle onu işe almak havaya ateş açmak gibi bir şeydi. Ama ateş etmiştim çoktan. Beni görünce yüzünü kaplayan içten bir gülümsemeyle bana döndü.
" Buyrun Alya Hanım? "
" Belma, ben dışarı çıkıyorum. İşim uzun sürer. Ben sütü sağdım, dolapta. Sen zamanı geldiğinde içirirsin. Bir sorun olursa ara beni, telefonum açık. "
"Peki efendim. "
Yüzüme sevecen bir gülümseme takındıktan sonra evden çıktım. Bunaltıcı sıcak vücuduma hücum ederken aceleyle arabama bindim. El çabukluğuyla camı açtıktan sonra tatlı tatlı esen rüzgarla birlikte yolculuğa devam ettim.
Son derece lüks restorana geldiğimde içimi saran telaş duygusunu kapı dışarı ettim ve gözlerimle Barkın'ı aramaya başladım.
Yakışıklı yüzünü çevreleyen telaş ifadesi ona hiç yakışmamıştı. İşi çabucak bitirmek isteyerek yanına ilerledim.
Beni görünce gözlerindeki telaşı bastırmak istercesine bir ışık yandı. Gözlerindeki bu ışığı görmek için bir zamanlar can atan ben, şimdilerde kör olmayı bu ışığı görmeye yeğliyorum. Hayat gerçekten çok tuhaf. Yüzümü saran ifadesizliğin yerini alması için yüzüme sahte bir gülücük yerleştirerek elimi uzattım.
"Merhaba! "
Yüzünde gözle görülür bir şaşkınlık vardı. Gözlerinde yanan ışık elime bakarken yerini hüzne bırakarak söndü. İnsanın hayatındaki ışığı da, gözlerindeki mutluluğu da söndürmek bu kadar basit işte.
Buruk bir gülümsemeyle elini uzattı. Pamuğu okşarcasına elini sıktıktan sonra oturmam için bana karşısını gösterdi.
"Gerginsin. "
Sesindeki tını tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu. Bu duruma sinir olarak gözlerinin içine baktım.
"Beni terk ettiğin günü hatırladım. O gün de böyle bir yere gelmiştim. Ve sen o gün de böyle davranıyordun. " Yüzümü saran hayal kırıklığını silmek adına gardımı taktım ve gardım olan ukalalık maskesiyle gözlerinin içine baktım. "Dejavu !"
Son kurduğum cümleden sonra gözlerindeki mutluluk çoktan pes etmiş, yüzü hüznü kabullenmişti. Üzgünüm Barkın Duru, sen ve senin bakışların mutluluğu hak etmiyor.
"Hiç unutmayacaksın değil mi? "
Pişmanlığın hüküm sürdüğü gözlerine baktım. Derine, en içine. Ve gardımla birlikte saldırdım. "Hiç..."
Bir umut ararcasına hevesle gözlerimin içine baktı. "Peki sana unutturabilmem için bir şans verir misin? "
İçimdeki Derin tırnaklarını törpüledi. Ve hevesle gözlerinin içine baktı, aşık olan kadının. Kadın acıdı adamın bu haline. Yüzüne yabancı olan bu hüzne. Tapılası yüzündeki eğreti duran bu ifadeye. Aldırmadı ama Derin. Fısıldadı kadına. 'Alttan ala ala her şeyin altında kalmışız. Bırak, biraz da o ezilsin bıraktığı yıkımın altında. Artık artçı sarsıntılarını o da hissetsin yarattığı depremin.'
İçimdeki kavgaya kulaklarımı tıkadım. Yine gardımla saldırdım. Ama amacım Barkın Duru değil, Barkın'ın Duru'ya olan aşkım.
" Boş versene. Geri gelmesi mümkün olmayan, hatırlanmamalı."
![](https://img.wattpad.com/cover/41086337-288-k974391.jpg)