YENİDEN Mİ!!!??

171 19 35
                                    

multimedia'da  Hira

HİRA'DAN 

Sanki gökyüzü bile şahit sessiz çığlıklarıma. Anlatamadığım, sustuğum o kadar çok şey var ki içimde fırtınalar kopuyor adeta. Daha ne olabilir dediğim her an bir şeyler ters mi gitmeli illa...  Tamam 18/19 yaşında yurttan çıkmak zorundayız anladım ama atılır gibi mi olmalıydı bu.  Bari ayaklarımızın üzerinde durabilmemiz için biraz destek olsalardı, ne kaybederlerdi sanki? Tabi ya kimsesiz, sürekli başları belaya giren iki kıza yardım etmek zahmet ister demi ama? Dolunay (kuzenim)'ın dürtmesiyle düşüncelerime biraz ara vermek zorunda kaldım. Bu kız hiç mi sessiz kalamazdı of Allah'ım!

"Ne oldu yine?"

Yurttan çıktığımızdan pardon ya atıldığımız dan beri  yağmurun ortasında valizlerimiz ile otobüs beklediğimiz yetmiyor bir de Dolunay'ın çenesi ile uğraşıyordum.

" Hira ne yapacağız ?"

Ya insaf be gülüm demek istesem de derin bir nefes çektim içime toprak kokusu her zaman sakin kalmama yardımcı olmuştur.

" Dolunay farkındaysan yarım saattir otobüs bekliyoruz ve sırılsıklam olmuş durumdayız. Bir susup düşünmeme izin versen belki ne yapacağımızı düşünebilirim lütfen ya lütfen!"

 Dolunay bir an bakışlarını ayakkabılarına dikti. Sonra gözlerime baktı. Anlıyordum ne hissettiğini. O da biliyordu zaten onu anladığımı... Hayat bir kere bile gülmemişti ki yüzümüze şimdi gülsün resmen sokakta kalmıştık yani en azından bir süre küçük bir pansiyon odasında kalabilirdik. Bir süre.... Üniversite birinci sınıf öğrencisi olmamıza iki hafta kalmıştı ve bizim cebimizde bırak yaşamaya yetecek parayı okumamız için bile yeterli para yoktu. Aklımdaki düşüncelerle Dolunay'a dönüp "çalışmamız gerek kuzen" dedim. O da başını sallayarak onayladı ardından da "cafeyi,  mağazayı bırak bulaşık bile yıkarım." Söylediğine ufak bir kahkaha attım çünkü konu Dolunay ise asla mağaza ve cafe gibi modern yerleri bırakıp bulaşık yıkamayı düşünebilecek bir kız değildir. "  O kadar umutsuz vakayız desene." dedim hüzünlenerek.

Değişen ruh halime canı sıkılmış olacak ki sırtımı sıvazlayıp " hep daha umut var diyen sen değil misin hiçbir şey için geç değil." dedi güven verici bir tonda. benim cümlelerimi çalıyordu adeta. Sonunda bir saattir beklediğimiz otobüs önümüzde durunca ikimiz birden oh çektik. Hızlı bir şekilde otobüse bindik. Yaklaşık on dakika sonra sessiz mahallelerin olduğu bir semtte durdurduk otobüsü. Burası İstanbul'du ve biz akşam saatlerinde ıssız mahallerde  ucuz bir pansiyon aramakla meşguldük. Ne kadar adaletlisin hayat (!)... Yaklaşık beş dakika yürüdükten sonra eski yıkıntıya benzeyen bir pansiyonun önüne geldik ancak buraya yeterdi gücümüz... Dolunay ile birbirimize acıyarak bakıp tereddütlü adımlarla pansiyona girdik. karşımıza iri yarı kirli sakallı sokak dövüşçülerini andıran bir adam çıktı. Tamam Dolunay 'ın boyu uzun olabilir belki ama ben kısayım kardeşim niye dev gibi adamlar çıkar ki karşıma kendimi kundaktaki bebekten farksız hissederken adam ne istediğimizi soran ifade ile bize bakıyordu Dolunay'dan hayır olmadığını anlayıp içimden besmele çekerek lafa girdim."ııı... şey biz oda tutmak için gelmiştik." Dolunay söylediğim cümlenin saçmalığından dolayı alttan alttan sırıtırken ben kızarmış vaziyette saçmalığımı düzeltmek için konuşmaya başladım. "pardon ya biz odaların gecelik parasını soracaktık." dedim.  Adam boğazını temizledi ve canavarları kıskandıracak derecede korkutucu ses tonu ile" 40 tl " dedi. Demesiyle birlikte Dolunay ile birlikte "OHAA!!!!" Diye bağırdık. Adamı sinirlendirdiğimizi onun yüz  ifadesinden anladığımızda ortam gerilmeye bizde titremeye başlamıştık.

Adam "bundan daha ucuz pansiyon bulamazsınız burada"dedi. Dolunay'a döndüğümde onunda bana baktığını gördüm. Sorarcasına başını hafifçe yana yatırdı bende başka çaremiz yok gibisinden bakışlarımı sürdürdüm. Sonra adama dönüp derin bir nefes aldım ve "tamam tutuyoruz ama kaç gece kalacağımız belli değil bu yüzden ödemeyi pansiyondan çıkınca yapacağız  olur mu? Adam bizi uzun bir süre süzdü Dolunay ile yerimizde rahatsızca kıpırdandık ve vereceği cevabı bekledik sonra adam

"tamam bana uyar."dedi. Ardından odamızı gösterdi adamın gitmesini beklemeden Dolunay'ı içeri çekip adamın suratına kapıyı örttüm. dolunay bu hareketimin nedenini anlamış olacaktı ki sesini çıkartmadı. Odanın içerisi dışarıya bakarak iyi sayılırdı. Küçük bir odaydı bu.İki kişilik bir yatak ve eski elden çıkma bir dolap vardı. Sonunda dinlenecek bir yer bulmanın sevinci ve rahatlaması ile kendimi hızla yatağa attım. Çarşaftan yükselen toz tanecikleri umurumda bile değildi. Dolunay da beni takip edip yanıma attı kendini. Şuan neler olacağı umurumuzda bile değildi. Tek  derdimiz biran önce uyuyup dinlenmekti. Taki Dolunay'ın karın gurultusunu duyana kadar(!)... Ona delici bakışlarımı gönderirken bu kız niye olmadık zamanlarda acıkır diye düşünmeden de edemiyordum. Dolunay bakışlarıma sinirlenip"Ne var lan suç mu acıkmak" diye isyan etmeye başladı. Tabi ki iş bulana kadar az yememiz lazımdı bizim az acıkmamız... Ama bende acıktığımı farkettiğim an cevap vermekten vazgeçtim. Ayağa kalktığımda Dolunay yattığı yerden doğruldu ve "ne oluyor?" diye sordu. Bende  "Karnımızı doyurmaya." dedim. Bana sırıtarak baktıktan sonra yürümeye başladı bende peşinden yürüdüm ve pansiyondan hızlıca çıktık. Sessiz sokaklarda bir süre yürüdükten sonra küçük bir çorbacının önünde durduk. Kapıdaki ilanla ikimizinde yüzündeki tebessüm sırıtışa dönmüştü. Bu bir iş ilanı mıydı? Yoksa bizim açlıktan beynimiz mi sulanmıştı? Anlamadım. Yine de ne olur ne olmaz diye Dolunay'a dönüp"sende benim gördüğümü görüyor musun kuzen?" diye sordum. O ise yüzündeki gülümseme ile başını evet anlamında salladı. yemek yemeyi unutup hızlıca içeri daldık tabi biz akıllılar bir kapıdan iki kişi nasıl geçeceğimizi düşünmediğimiz için kapıya çarpıp acıyla inledik. Sahibi diye tahmin ettiğim orta yaşlı sert mizaçlı bir adam bize uzaylı görmüş gibi bakınca utanıp başımı öne eğdim.Dolunay hemen lafa girip" biz iş ilanı için gelmiştik." dedi. Adam bir süre daha yüzlerimize baktıktan sonra" bir kişiyi işe alabiliriz." dedi. Ben de hemen lafa atılıp " tamam ikimiz bir kişi maaşını alıp paylaşabiliriz." dedim. Adam elini uzatıp ben Mehmet buranın sahibiyim yapacağınız iş bulaşık yıkamak olacak. Haftalık 150 tl veririm." Adamın söylediği miktar umurumda bile değildi. İş iştir sonuçta. Elimi uzatıp "Ben Hira yanımdaki de kuzenim Dolunay anlaştık ne zaman başlayalım?"

Mehmet ağabey elimi bıraktıktan sonra "yarın gelin başlayın." dedi ben de Dolunay'a bakıp gülümsedim. O da halinden memnun gibi duruyordu. Çorbacıdan çıkıp yürümeye başladığımızda hatırladığım şey ile elimi hafifçe başıma vurup" lan biz hani çorba içecektik?" dedim. Dolunay biraz düşündükten sonra" simit alıp yiyelim o zaman?" dedi benden cevap beklercesine... Ben de tamam anlamında başımı salladım ve sahil kenarında simitçiden simit alıp banka oturduk. İkimiz de bazen acılarımızı gizlemeyi çok iyi başarıyorduk. Ama ne var ki acılar onları unutmamıza fırsat vermiyordu.

Simitlerimizi yedikten sonra pansiyona dönüp uyuduk. Sabah uyandıktan sonra hazırlanıp çorbacıya doğru yola koyulduk.



1 HAFTA SONRA

DOLUNAY'DAN

"ıyy hiraaa bu ne kızım küçücük dükkanda bu kadar bulaşık olur mu"dedim. Hira bana sert bir bakış attı.Sonra sinirli bir sesle"off dolunay kızım biraz idare et yaa bir haftadır başımın etini yedin biliyordum zaten senin bulaşık yıkamayacağını...." biz böyle konuşurken Mehmet patronun sesiyle yerimizde irkildik."bir haftadır çalışmaya niyetiniz olmadığını anladım çabuk çıkarın önlükleri kovuldunuz!!!" Hira gözleri dolu dolu bakıyordu.Gerçi onun huyuydu sulu gözlülük.Derin düşüncelerden kurtulup Hira'ya döndüm ve "YİNE Mİ başa döndük?" dedim.



HAYALLER UÇURUMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin